Zamanıydı.
Benim için öyleydi. Çok zordu beklemek.
Bekleyemiyordum.
Duygularım dolup taşıyordu. Gözyaşı denilen tuzlu suyla bir bir ayrılıp ona karışıyordu. Hiçbir şey düşünmüyordum. Ne der, ne yapar?
Çünkü biliyordum. Benden gideceğini, istemeyeceğini. Nedeni belli değil miydi?
Ben ona ihanet etmiştim. O beni saf duygularıyla, arkadaşı, hyungu olarak severken benim yaptığım ona ihanetti.
Buna aşk demek istemiyordum. Duygularımı aşk gibi kalıplaştırılmış bir terime sığdıramıyordum. Duygularıma hakaret olurdu, onlara haksızlık etmiş olurdum. Çünkü çok güzeldi benim duygularım. Ondan bile güzeldi.
Üzgünüm Jungkook, senden bile güzellerdi.
Karşımda oturmuş gergin bir şekilde durması bile, sanki bir şey söyleyeceğimi anlamış gibi hissetmeme neden oluyordu. Ama ne olursa olsun bugün bitecekti. Artık virgül yoktu hayatımda, tek bir noktayla her şeyi bitirecektim.
Hem onu bitirecektim, hem de kendimi.
Korkmuyordum, cesaretim vardı. Ama onun yoktu. Biliyordum, bunun üzerine ne kadar bitap düşeceğini biliyordum. Söyledim ya, bugün bencildim ben. İlk defa bencil oldum.
Kendi vücuduma sığdıramadığım duygularımı, onun vücuduna akıtacaktım. Artık dolu olmayacaktım ben. Belki çok ağlayacaktım, fakat dolu olmayacaktım.
Ben bunu kendim için yapacaktım. Ona söylemek ne kadar daha çok üzülmesine sebep olacaksa da, yapacaktım işte.
"Jungkook..."
Çatık kaşlarla baktığı halıdan gözlerini kaldırarak bakmıştı bana. Siyah halkaları, onu terk etmemişti.
"Ben, seninle konuşmak istiyorum."
Başını yavaşça sallamıştı. Cesurdum diyordum ya, bırakın onu. Her kelimemde daha fazla korkaklaşıyordum.
"Hyung, bekle."
Susturmuştu beni. Kendisinin söyleyecekleri vardı belli ki. İzin verdim. İçinde kalmasın söylesin istedim. Çünkü bundan sonra, konuşmak bile istemeyecekti benimle.
"İlk önce ben sana bir şey söylemek istiyorum."
Oturduğu yerden kalkıp yanıma kadar gelmişti. Heyecanlı gibiydi, yanıma oturdu.
"B-ben uzun süredir düşünüyordum bunu."
Derin bir nefes aldı, gözleri dolu dolu olmuştu. Koltukta bana döndüğü vakit ben de çevirmiştim bedenimi ona.
"Sen her zaman benim yanımda oldun, bana destek oldun. Kötü günlerimde, ağladığımda, güldüğümde, sinirlendiğimde, dağıldığımda, bittiğimde sen hep oradaydın."
Gözlerinden düşen yaşları koluyla sildi. Zorlanıyordu. Nedenini bilmiyordum ama korkuyordu.
"Ben seni kaybetmek istemiyorum."
Ağlayarak söyledikleri, o ses tonu kalbimin etrafını kara bulutlarla birlikte sardığında, tanrıya dua ettim.
Lütfen düşündüğüm şey olmasın.
"Belki kabul etmeyeceksin hyung, belki sen kalmak istemiyorsun yanımda ama lütfen bırakma beni. Herkes gitti, hepsi yalnız bıraktı beni. Senin bırakmanı da kaldıramam hyung."
Ağlıyordu, deli gibi ağlıyordu. Onun tek bir gözyaşı bile gözlerimi doldururken şu an hiçbir şey hissetmiyordum. Tepkisizdim çünkü gelecek olan şeyi biliyordum.
"Hyung, bana söylemiştin hatırlıyor musun?"
Ağlamasını durdurmaya çalışıyordu. Derin nefesler alıyordu. Yaşlı gözlerini gözlerime dikmişti.
"Annen de olurum, baban da demiştin ya,"
Gözlerimi yumdum, vücuduma taşan duygularım bir kütle halinde kalbime doğru çekiliyordu. Gözyaşlarım yanaklarıma değil, birer birer kalbime akıyordu. Boğuluyordum.
"Abim de olur musun hyung?"
Gözlerim hâlâ kapalıydı. Açmaya korkuyordum. Duygularım kalbime çekilmeye devam ediyordu. Gelecek olan şeyi biliyordum. Ben bitiyordum. Her türlü bitecektim. Bitmek istemiyordum, yine de bitiyordum.
Ağlamak tüm zehri akıtmak istiyordum ama düşmüyordu yanaklarımdan. Kalbim emiyordu onları. Acizdim.
Acizdim çünkü izin verdim. Beynimin kilitlerini açtım ve düşündüm. Bunu ona yapamazdım, ben de bırakamazdım onu. Mantığımla hareket etmem gerekirken kalbime uymuştum. Şimdi ise kalbimden akan duygularımı geri tıkıyordum. Yine de zordu işte. Çok zordu. Sadece yok olmak istiyordum ama onu bırakamazdım. Tekrar edip durdum içimden.
Onu bırakamazsın.
Bunu ona yapamazsın.
Yapmadım da zaten. Her şeyi bir kenara bıraktım. Tüm duygularım kalbime çekildiğinde, bir kilit vurdum üzerine. Kalbimi sisli bir ormandaki hemlock ağacı gibi yalnız bırakarak, mantığıma uydum. Ben her zaman dolu olacaktım.
Unuttum, her şeyi unuttum. Kendimi unuttum ve yavaşça gözlerimi açtım. Uzun uzun gözlerine baktım. Sonra gülümsedim. Görebileceğiniz en saf gülümsemeydi bu. Öyle güzel gülümsedim ki, o bile gülümsedi bana. Onun son anısı olarak kilidi gevşettim, bu anın içeri süzülmesine izin verdim. Kamelya çiçeğimi kalbimin derinliklerindeki duygularıma gömdüm.
Ardından bir daha asla açılmamak üzere zincirlerle bağlı kalbimi tekrar kilitledim. Anahtarını ise gözyaşlarımın oluşturduğu nehire attım.
"Olurum Kook,
Olurum."
Ve tek bir noktayla her şeyi bitirdim.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
içimi döküyorum, kendime ৫ jikook
Fanfictionbu şehirde akşama doğru, yalnız ve ağlamaklı olduğumu bilsinler ||Behçet Necatigil||