4. BÖLÜM

83 9 0
                                    

4

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

4.Bölüm: Her Şey Bir Rüya

"Çocuklar! Ders bu günlük bu kadar. Dağılabilirsiniz."

Bu olanlara bir anlam vermek zordu. Böyle şeylere alışkın değildim. Belkide benden daha bilgili birileriyle konuşmak daha faydalı olur diye düşündüm.

"Alya, benimle gelebilir misin?"

"Elbette." diyerek bay Earl'ü takip ettim. Okulun daha önce gitmediğim bir bölümüne, büyük bir odaya geçtik. İçerisi bir sürü eski kitapların bulunduğu raflarla süslenmiş ama yinede gösterişli bir odaydı. İki adam bizi bekliyor gibiydi. Onların okul müdürleri olduğunu anlamak doğrusu oldukça zordu.

İki adam bana doğru gelirken içimde ki korkuyu yansıtmamak için büyük bir çaba gösterdim. Ama hiçbir işe yaramamıştı. Titreyen ellerimi durdurmak çok güçtü. Kitaplarda okuduğum bu efsanevi iki adamı tam karşımda görmek ve en kötüsü onların bana doğru geldiklerinin bilincinde olmak inanılmaz derecede heyecan  ve korku saçıyordu vücuduma. Onların tepkisiz ve hatta gülümsemeye çalışan yüzleri korkumu azaltsa da ellerimin hala titrediğini hissedebiliyordum.

Uzun boylu adam diğerinin kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra bana doğru baktılar.

Kısa adam bana yaklaşarak zarif bir şekilde kendini tanıttı.
"Ben Eftal. Sen Alya olmalısın?"

"Evet" diye onayladım. Gülümsedi. Garipti, ortada komik bir şey varmış ama ben bilmiyor muşum gibiydi.

"Sena bir şey sormak istiyorum. Arkadaşın Alice, onun nesneleri ve kişileri nasıl hareket ettirdiğini gördün mü?"

Başımla onayladım. "Peki öyleyse onun yaptığı şeyi şu kadeh üzerinde dener misin?"

Nasıl yapacağımı bilmiyorum dedim eliyle gösterdiği bardağa bakarken bardağın havaya uçup yere çakılması bir oldu.

"Harika" dedi kısa adam ellerini birleştirerek. Ben ne olduğunu bile anlamamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse anladığım herhangi bir konu olduğu da söylenemezdi.

"Alya istersen biraz otur. Sanırım bu senin yorulmamanı sağlar."

"Teşekkürler böyle iyiyim" dedim.
"Peki, mmm..." doğru kelimeyi arıyor gibiydi "Sanırım sana bunları açıklamalıyız, bak Alya şu an bunları söylememiz senin için çok erken aslında ama yaşaman psikolojinden daha önemli. Sen bir Safkansın Alya.
Bu da seni daha güçlü yapıyor. Diğer tüm vampirlerden. Ancak senin çok özel bir gücün var. Dokunduğun kişilerin güçlerine sen de sahip oluyorsun. Bunun senin üzerinde nasıl bir etki yaratacağını bilmiyoruz. Bu yüzden kimseye dokunmamalısın. Anlıyor musun? Eğer çok fazla güce sahip olursan bunun ne gibi sonuçlar çıkaracağını bilemeyiz. Sen bunu kaldıramazsan..."

"Ölebilirim" diye devamını getirdim yarım kalan cümlenin.
"Peki ne yapmamı istiyorsunuz benden."

"Buna şu anda karar veremiyoruz ancak bu süre zarfında kimseye dokunmamaya çalışmalısın. "

Gözlerim dolmak üzereydi. Bu kadar şeyden sonra birde bu çıkmıştı. Anlamıyordum. Neler olduğunu kavramak zor değildi. Zaten olan biten herşeyin bu kadar farkında olmak sinirlerimi bozan şeydi. Sonunu göremediğim kararlardan nefret ediyordum. Özellikle de o kararları ben vermediysem. Titreyen ellerime tekrar baktım.
"İyi misin?" diyerek ellerimi tutmak için uzandı müdür Eftal. Dokandığı anda özür dileyerek ellerini çekti. Sonrasında ağzını kıpırdatmadığı halde " Kahretsin, umarım değmemişimdir." dediğini duydum. O an anlamıştım. Evet geçti. "Artık çok geç. Düşüncelerinizi duyabiliyorum"

Hatta kendini tanıtma kibarlığını göstermesede Müdür Baler'in ve bay Earl'ün düşüncelerini de duyabiliyordum.
"Odama gitmek istiyorum." dedim dönen beynim ve hala titreyen ellerimi önemsememeye çalışarak.

Burda kalmalı mı diye soran düşüncelerini duydum. Müdür Eftal ise "Bilmiyorum" dedi. Ben de bilmiyordum. Tek bildiğim şey uyumak istediğimdi. Lütfen diye düşündüm sadece müdür Eftal beni duysun diye. Peki diye karşılık verdi.

Normal konuşmaktan çokta farklı gibi değildi. Kalkıp odama doğru yürümek istediğimde "sana yolu göstereyim" diyerek bay Earl yanıma geldi. Odamın kapısına kadar beni bıraktıktan sonra arkasını dönüp hiçbirşey olmamış gibi gitti.
Bundan kimseye bahsetme diye de bağırdı giderken.

Soğuk yatağın içine girip küçük pencereden karanlığın içinde bir şey görmek ister gibi baktım. Oda boş ve soğuktu. Alice avlanmaya çıkmış olmalıydı. Bildiğim kadarıyla vampirler kuzu kanı tercih ediyordu.
Ben yatağın yumuşak yastığına başımın ağırlığını koyarken ay ışığında tavanda ki küfler dikkatimi çekti. Ben küfleri sayarken uyumuştum bile.

Eskiden insanın ruhunun yorulabileceğine inanmazdım çünkü hiç yaşamamıştım. Ancak şu anda anlayabiliyorum sanırım. Eğer yanılmıyorsam ruhun yorulması bu olsa gerek. Vücudum da hiçbir acı veya ağrı hissetmesem de içimde bir şeylerin zarar gördüğünü hissediyordum. Yaşadığım şeylerin üst üste gelmesi kaldırabileceğim kadar hafif ama yoracak kadar da ağırdı. Sonunu bilmediğim bir yolculuğa başlamıştım ancak kimse bana bir seçim hakkı sunmamıştı. Sonunu bilmediğin bir yola çıkmak pusulasız denize açılmak gibiydi. Dipsiz bir kuyuya atılmak gibi...

Uyandığımda güneş ışığının sıcaklığını yüzümde hissetsemde bir saat uyumuş gibiydim. Işıktan kamaşan gözlerimi kapatıp yataktan doğruldum. Elimi ağrıyan başıma götürüp yataktan inmek için gözlerimi açtığımda karşımda kendi kendi kitaplığımı gördüm. Kalbimin hızlı atışını duyuyor ve göğsümde hissediyordum. Hızla kafamı çevirip etrafa baktım. Aynı kapı aynı masa ve aynı dolap. "Rüya mıydı?" diye mırıldandım. Yaşadığım tüm o gerçek duygular ve acılar, hepsi birer rüya mıydı?

SolaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin