9.Bölüm:İki Karanlık ve Bir Işık
*O ışık ya Solara'nın geleceği ya da Solara'nın sonu olacaktı. *
Neden? Neden böyle söylemişti? İkimiz de safkanız diye, onun da ne demek olduğunu hala tam anlamıș değildim, böyle söylemesi saçmaydı. Bir açıklama yapmasını bekledim. "Ben senin abinim." dedi. O kadar ciddiydi ki itiraz bile edemedim.
"Ciddi misin?" dedim çok saçma bir şekilde. "İstersen bunu burada konuşmayalım."dedi yine tüm ciddiyetiyle. Tekrar odasına doğru yöneldik. Bu okula geldiğimden bu yana sınıftan çok bu odaya gelmiştim ve hiçbir gelişimde güzel bir haber almamıştım. Şimdi ise sanki bu defanın farklı olacağını gösterircesine odanın kütüphane bölümündeydik. Kitaplıktan aldığı büyükçe bir kitabı yuvarlak masanın ortasına koydu ve sandalyelerden birine otururken bana da oturmamı söyledi. Yanına oturdum. Kitabın önceden belirlenmiş bir yerini açtı.
"Bak," dedi elini sayfanın üzerine koyarken. "Kafanın karışık olduğunu biliyorum ama bunu okursan en azından belki bir kaç sorunun cevabını alabilirsin."
Önünde tuttuğu kitabı bana doğru itti. Sayfanın başında Solara Hanedanlığı (Safkanlar) yazıyordu. Sessizce yutkunup okumaya başladım.
Zamanın ötesinde bir şehir kuruldu. İki karanlık ve bir ışık bu yüce imparatorluğu kurdu barış için. Tüm varlıkları bir araya toplamaktı amaçları. Gün geldiğinde karanlıklar ve Ișık imparatorluklarnı çocuklarına bırakacaklardı. Ancak kim... Kimin soyu devam ettirecekti bunu. Karar alındı, her kimin iki oğlu bir kızı olur ise o çocuklarına verecekti bu kırallığı ve son çocukları diğer tüm kardeş ve kuzenlerinin ruhlarından bir kısmını alacaktı. Birinci kardeşin bir kızı oldu ve baştan kaybetti. Üçüncü kardeşin bir oğlu ve bir kızı oldu ve o da kaybetti. Ancak ikinci kardeşin iki oğlu bir kızı dünyaya geldiğinde krallık șenlendi, yeni kral ve kraliçeleri için saygıyla eğildi tüm şehir. Son çocuk kardeş ve kuzenlerinin ruhlarından bir parça aldığında o ana dek kimsenin sahip olmadığı ve asla olamayacağı kutsanmış güçlere sahip olmuştu. Kontrol altına alınması imkansız olan Ay'ın Çocuklarını yönetebilecek ve dokunduğu herkesin gücüne sahip olabilecekti. O çocuk... O ışık ya Solara'nın geleceği ya da Solara'nın sonu olacaktı.
Hızlı hızlı okudum satırları. Her şey çok netti. Eftal benim abimdi, benim safkan olduğumu ve kendisinin de safkan olduğunu söylediğinde abim olduğunu söylemişti aslında. Şaşkın gözlerimle ona baktım. Koyu renk gözlerinde ki șefkatin sebebini şimdi anlamlandırabiliyordum. O abimdi, ailemdi. Ben onun ailesiydim. Ne yapacağımı bilemedim. Kendimi ona yakın hissetmiyor değildim ama yine de bir anda ona "abimmm" diyerek sarılamazdım. Sadece bakmakla yetindim. O da bana bakıyordu ama hiçbir şey söylemiyordu.
"Peki Müdür Baler?" dedim sessizliği bozarak.
"Hayır" dedi. "O bizim kardeșimiz değil. Kuzenlerimizden biri."
Kafamda hala dolduramadığım boşluklar vardı. "Ben," dedim. "Bana ne oldu? Yani neden..." devamını getiremedim. Onun anlamasını bekledim ve anladıda.
"Bir yerde taht varsa kavga eksik olmaz Alya, her ne kadar bu şehir barış için kurulmuş bile olsa mesele taht olduğunda barış kimsenin umurunda olmaz. Sen en önemlimizdin. Halam yenilgiyi kabullenemediği için öfkesini senden çıkardı. Nasıl senin bunca yıl büyümeni engelledi bilmiyorum ama yaptı. Seni ve abimi kaçırdığında ben daha çok küçüktüm. Saklanmıștım ve babama koşmuștum. Çok büyük bir savaş çıktı. Babam ve Halam arasında ki savaştan etkilenmeyen kimse olmamıştı. Babam kazandı ama seni bulamadık. Sana ne yaptığını gerçekten bilmiyorum Alya ama eğer bilseydim emin ol seni şimdiye kadar çoktan bulurdum. "
Başımı salladım. Tepki veremiyordum. Sanki hafızamı kaybetmiş gibiydim. Bunların hiçbirini hatırlamıyordum. O günden sonra ne olduğunu ne yaşadığımı hatta o günü de hatırlamıyordum. Ve hatta bundan sonra ne olacağına dair de hiçbir fikrim yoktu. Yanaklarımın ıslandığını hissettim. Duygulanmak istemiyordum ama elimde değildi. Her şey çok fazlaydı, çok zordu. Sanki bir fırtınanın ortasındaydım, herkesin fırtınadan saklanmak için bir evi varken ben öylece o fırtınanın ortasında kalmış ayakta durmaya çalıșıyordum. Ya ayakta durmayı öğrenecektim ya da kendi evimi bulacaktım.
"Abimizin nerede olduğuna dair bir bilginiz var mı?" dedim gözyaşlarımı silerken.
"Hayır." dedi. "Onu da seni bulamadığımız gibi bulamıyoruz."
Başımı salladım. "Bu arada bana siz demeni istemiyorum. " diye ekledi sözlerine. "Bana abi demeni bekleyemem ama küçük kız kardeşimin bana siz demesi hoşuma gitmez. Bu yüzden lütfen bana sen diye hitap etmeye çalış olur mu?"
Anlayışla başımı sallayıp "Olur." dedim. Her şey bir tarafa onu anlayabiliyordum. Zaten bu karmaşanın içinde tek net olan şey onun benim abim olduğuydu.
Șu anda annem ve babamın yanımda olmasını o kadar isterdim ki. Gerçek anne ve babamın... Çünkü beni anlayabilecek birilerine ihtiyacım vardı ve bu zamana dek anne baba dediğim insanlar bunu isteselerde başaramazlardı. Onları seviyordum evet ama ailem değillerdi işte. Belki de bu yüzden özellikle de onlarla olduğum son zamanlarda beni hiç anlamamıșlardı. Buraya gelmeden önce dünyada ki son günümde onlardan kaçmış kendimi sokağa atmıştım. Kimsenin beni anlamamasından bıkmış, bunalmıștım. Șimdi daha mantıklı geliyordu. Beni anlayamazlardı çünkü benim ailem değillerdi, vampir değillerdi.
"İyi misin?" dedi Eftal elini uzatarak. Bana dokunmasına izin vermeden elimi çektim, o da ne yaptığını fark edince elini geri çekti. Artık reflekslerimin birinin bana dokunmasına izin vermemesine sevinmiştim. Bir daha öyle bir kriz geçirmek istemiyordum.
"İyiyim" dedim nazikçe. "Anne ve babamın fotoğrafı var mı?"
Başını salladı ve yerinden kalkıp kitaplığa yöneldi. "Bir aile fotoğrafımız var."
Elinde ki çerçevelenmiș fotoğrafı getirirken üzerinde ki tozları siliyordu. Fotoğrafı bana uzatıp sandalyesine geri oturdu. Bir bana bir fotoğrafa bakıp tepkimi ölçmeye çalıșıyordu.
Fotoğrafta uzun koyu saçlı beyaz tenli güzel bir kadın vardı. Yanında da uzun boylu beyaz tenli siyah saçlı bir adam vardı. Eftal'e çok benziyordu. Önlerinde ise üç çocuk vardı. Boy sırasına göre dizilmiş gibi duruyorlardı. Annemizin önünde duran çocuk diğerlerinden yaşça büyük duruyordu. Ortada ki çocuk ise daha küçük duruyordu. Eftal bu olmalıydı. Ve en sağda ki kız... Bu benim çocukluğumdu. Tıpkı anneme benziyordum. Ellerimi kendi resmimin üzerinde ve annemin resminin üzerinde gezdirdim.
"Anneme benziyor muşum?" diye mırıldandım.
"Evet." dedi Eftal dalmış gibi. "Annemize benziyorsun."
"Sanırım abimi, annemi ve babamı bulmamız gerekecek." diye mırıldandı Alya kendi kendine. "Özellikle de halamı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solara
VampireDoğruyu söylemek gerekirse bir anda hayatım değişmedi. Farkında olmadan yavaş yavaş ben değiştim. Ben olmayı Solara'da öğrendim. Ben insandım. Avdım. Avcı oldum...