Yeni bir hikaye ye başlıyorum. İlk projem değil ama ilk yazdığım roman olacak inşallah.Bu hikayeyi en çok emeği geçen kuzenim Ece'ye ve wattpad'te beni cesaretlendiren canım arkadaşlarım Rabia ile Büşra'ya ithaf ediyorum.
Alarmın rahatsız edici sesi ile gözümü açtım. Alarmın, beynimin içinde sanki horon tepiliyormuş hissini yaratan sesine son vererek alarmı kapattığımda saat 07:01 olmuştu. Hemen kalkıp sabah koşusu yapmak için hazırlandım sonuçta vücudumu korumam gerekli, kendi kendime yüzümde bir gülümseme oluştu. Kulaklığımı takarak Tahribad-ı İsyan feat. Fuat Ergin - Ölene Kadar şarkısının kulağıma dolmasına izin verdim. Şarkı ile birlikte tempolu koşarken kendimi sanki bir kahramanmışımda dünyayı kötü adamlardan kurtarıyormuş gibi hissettim. Oysa normalde hastalarımın bazıları için kahraman, bazıları için kendi deyişleriyle deliliklerine çare olan deli doktoruydum. Saçma düşüncelerimden sıyrılıp önüme döndüğümde beni her zaman ki park yolu karşıladı. Ankara, üniversite için geldiğim ve buraya nedenini bilemediğim bir şekilde bağlandığım dört tarafı parklarla çevrili şehir. Denizinin olmamasıyla ünlenmiş şehrin bu eksiğini kapatmak için her boş yerine park yapılmış gibi. Emek'te genelde yaşlı insanlar bulunduğu için sessiz olan ve bana huzur veren bu semti oturmak için tercih ettim. Evim normal gelirim ile elde edebileceğim bir ev değil ama her ne kadar istediklerini yapmasam da ailem sayesinde almıştım. Ailem, her şeyi kontrol edebileceklerini zannediyordu. Tıp okuyup Aile hastanemizin başına geçmemi bekliyorlardı fakat ben hayatımı mutlu olduğum mesleği yaparak geçirmek istiyorum. Bu yüzden de Ankara'da kalarak bir ofis açmayı tercih ettim.
Evimin karşısındaki parkta 20 dakika aralıksız koştuktan sonra eve dönüp kısa bir duşun ardından işe gitmek için yola koyuldum. ''Müzik ruhun gıdasıdır.'' sözüne sonuna kadar katılıyorum. Radyoda Tuna Kiremitçi-İstanbul Köleleri çalmaya başlayınca ses verdim.
Tuna Kiremitçinin insana dinginlik hissi veren sesiyle yola devam ettim. 20 dakika süren yolun ardından ofise varmıştım arabamı park edip asansöre bindim ve saatimi kontrol ettim. 07:58 her zamanki gibi.Dakik bir insan olmam çoğu zaman arkadaşlarım tarafından dalga konusu olsa da ben halimden gayet memnunum. Disiplin benim için çok önemli. Bu disiplinli halim 4 yıllık meslek hayatımda 38 tane sekreter değiştirmeme sebep olsa da sonunda bana göre olan sekreteri buldum. Disiplinli, sorumluluklarının farkında, ve bana ayak uydurabilen asistanım Mine. Her sabah benden önce gelip ofisi açar, benim için sabah kahvemi ve sandviçimi hazırlar . 8 aydır yanımda çalışan bu minyon, kumral, kahverengi gözlü genç kızın bir gün bile işe geciktiği olmadı. Ve şimdi de olduğu gibi her sabah beni kapıda o çiçekli elbiselerinden biri ile karşılayarak ince ve zarif sesiyle ''Günaydın Fırat Bey bugün 8:20 de ki yeni hastanız erken geldi odanızda sizi bekliyor efendim.'' diyerek beni selamladı.
''Günaydın Mine teşekkür ederim yeni hastamızın adı neydi?'' diye sorduğumda kafasını cevap vermek için kaldırdığında göz göze geldik. O kahverengi gözlerinin bende farklı, adını koyamadığım hisler uyandıran etkisinden konuşmasıyla kurtuldum. ''Kenan Arslan efendim.'' dedi . ''Sağ ol Mine. Ben odadayım lütfen görüşmemi çok önemli olmadan bölme.'' diyerek odama geçtim.
Ve onu gördüm. Odada ki tekli sandalyeye oturmuş arkası dönük bir adam. Benim geldiğimi fark edince hemen ayağa kalktı. Üzerinde koyu mavi kot pantolon siyah düz bir tişört olan 1.85 boylarında 30'lu yaşlarında atletik vücutlu, siyah dağınık saçlı, keskin çene hattına sahip, masmavi gözleri olan yakışıklı bir adam duruyordu . Bir an hastam bu mu diyecek oldum. Karşımda ki bu dik, güçlü duran adamın gözlerinde ki ifade de bir acı fark ettim. ''Merhaba Kenan Bey hoşgeldiniz ben Psigolog Fırat.'' diyerek elimi uzattım. ''merhaba hoşbuldum'' diye bariton bir ses ile elimi güçlü bir kavrayışla sıkarak beni karşıladı. Tekli sandalyeyi göstererek ''Buyurun lütfen.'' dedim . O, masanın dibinde karşılıklı duran tekli sandalyelere otururken ben de yerime geçerek. ''Bir şey içmek ister misiniz?''diye sordum. ''Hayır teşekkür ederim'' dedi kendinden emin bir şekilde. Bu şekilde davranan hastanın hikayesini çok merak etmiştim. İlk defa daha doğru düzgün konuşmaya başlamadan hikayesini merak ettiğim bir hasta duruyordu karşımda. ''nasılsınız? Kenan bey'' diye sorduğumda karşıya bakan yüzünü bana çevirerek ''iyi olmaya geldim Fırat Bey'' diyerek beni şaşırttı. Ne istediğini bilir gibi bir hali vardı. Bu güne kadar gelen her hastamın ortak özelliği dağılmış bir halde gelmeleriydi. Ama Karşımda duran bu adamda başka bir şey vardı. ''Sizin iyi olmanızı sağlamak için buradayım Kenan Bey. Ve lütfen bana sadece Fırat deyin.'' diyerek önümdeki dosya ya baktım.''Yakın zamanda subaylıktan emekliye ayrılmışsınız. Sorununuz bununla mı ilgili? Size nasıl yardım edebilirim?'' diye soru yönelttim. bana boş bakan gözleri birden koyulaştı. Eski bir askerin psikolojik sorunlarının olması kaçınılmazdı. Özellikle de genç yaşta ayrılan birinin. ben görevle ilgili bir sorun yaşadığını düşünürken beni yine şaşırtarak farklı bir cevap verdi.
''Konuyu uzatmak istemiyorum ben buraya oğlum için geldim! Ona sağlıklı bir hayat sunabilmem için içimdeki pişmanlığı dindirmeme yardım etmenizi istiyorum'' dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bahaneleri Beklemez-(Bir Psikoloğun Günlüğü Serisi -1- )
Novela JuvenilBir psikoloğun, hastalarının ağır hikayeleri vardır. Fakat bazı hikayelerin yeri farklıdır. Bu hikaye de kendi sorunlarından kaçmak için başkalarının sorunlarıyla ilgilenmeye kendini adayan bir psikoloğun, yeni bir hastasının yaşadığı derin pişman...