19. Kader

8 0 0
                                    

Kafamdaki düşüncelerin şekillenip ipliğe dönüşünü izledim. Beynimin kıvrımındaki boşluklara doldular. Birisi hepsini aynı anda çekti ve başımdaki katliam sona erdi. Etraf kana bulanmış, şakır şakır kan damlıyordu. Onlar iplik değildi. İp görünümü verilmiş, cehennemin en dibinde yaşayan dikenli tellerdi. Bana bu iyiliği yapan kimdi? Peki ya dikenli teller? Belki de ben yanlış anlamıştım. Onlar benim ile kader arasındaki bağlardı. Ne de olsa kaderin oyunbazlığını hepimiz biliyoruz. Kandan en çok haz alan sadistle yarışabilirlerdi. Ama enleri zirvede yaşayan elbette ki kaderdi.

"Artık bıraktım, bu sondu." dediğiniz şeye kaç kere geri döndünüz? Affetmemeniz gerekenleri kaç defa toleransla karşıladınız? "Kimse geri dönmek üzere bir yeri terk etmez." Hangi kitap ya da filmdendi hatırlamıyorum ama bu lafı baş tacım yapmıştım. Belki kulağa biraz acımasızca gelebilir ama insana hayatta tek bir şans verilir. Kullanmak ya da çöpe atmak size kalmış.

Derinden yaralayacak olaylara karşı nasıl tepki veriyorsunuz? Benimkini çoktan tahmin etmişsinizdir diye umuyorum. Evet, tepkisizlik. Etrafına şaşkınlık ve gözyaşları içinde bakan ama asla görmeyenlerdenim. Zihnim bazen çok büyük geliyor, birinin beni orada boğduğunu hissediyorum. Ve en önemlisi, ben yüzme bilmiyorum...

Karşınızdakinin göz bebeklerinde kaybolmak... İçinizde hala hayatta kalmak isteyen tarafın karanlığa tutunarak yukarı çıkmak için çabalaması gece ve gündüzün birbirine kavuşmak isteğine benzer. Duyguları sahici kılan içinizdeki benliğinize ait kırıntıların ufalanarak alev almasıyla başlar. İçinizde isteğinizi gerçekleştirmek üzere küçük bir kıvılcım var olur. Benliğinizi odun misali kıvılcımı beslemek için kullanırsınız. Ve en sonunda azametli yangından geriye kalan sadece bir avuç küldür. Hatırlayın, o kül deyip geçtiğiniz şey benliğiniz değil miydi?

Bir çift alev alev yanan mavi göz. Elbette benim için yanmıyor. Yanıma geldiğinde gözlerinin en derinlerine bakıyorum. Hiç bu kadar dikkatli bakmış mıydım acaba? Göz bebeğinin yakınında küçük siyah noktacıklar vardı. Yeni yeni farkediyordum. Ne kadar uzun süre baktığımı bilmiyordum. Koridordaki saçma bakışmayı dalmış gibi yapıp sonlandırdım.

"Gözbebeklerimde bir gün kaybolacaksın diye korkuyorum."

"Bir harita hiç de fena olmazdı. Asıl konuya dönelim ne diyorduk? Hah, evet, tiyatroyla ilgiliydi. Seni dinliyorum."

"Eğer vazgeçmek istiyorsan bunun son şansın olduğunu söylemek için geldim."

"Neden vazgeçecekmişim ki?"

"Çünkü senin Şinasi'nin ilklerini ezberlemen bile bir haftanı almışken uzun bi tiyatro metnini ezberlediğini bi hayal et. Tanzimat edebiyatı en kolayı, Milli Edebiyatta seni düşünemiyorum bile."

Ah o mesele! Ezberlemek ve unutmak yerine daha kalıcı olması için öğrenmek istiyordum. Belki biraz yavaş davranmış olabilirdim ama bu ona beni aşağılama hakkı tanımazdı.

"Harita kayıplara karışalı çok oldu Başak. Birine, çok sevdiğin birine, koca bir seneni verip aslında olmadığını öğrendiğimden beri harita kayıp. Çözmek sana kalmış."

Son bir bakış atıp yanımdan uzaklaştı. Gitme, diyemeden gözden kayboldu. Sadece bakakalmıştım. Havadaki elim yavaş yavaş indi. Yaşadığı boşluk asla yerini başkasıyla dolduramayacak kadar büyüktü. Onu anlamaya çalışıyordum ama bu deveye hendek atlatmaktan zordu. Gözlerindeki acıyı sokaktan geçen herhangi biri bile anlayabilirdi ama ne olduğunu bilemezdi. Ben de o insandan bir tık fazlasını biliyordum. "Yeşile aşık ol." İnsan çekip giderken neden bu kadar anlamsız bir şey söylerdi ki? Üstelik bir de hayalden ibaretsen. Ilgaz'ın bir psikolojik rahatsızlığı varsa ne kadar ileri bir derecedeydi? Şizofren olduğuna inanmak istemiyordum. Oldukça normal gözüküyordu. Detaylar ucu çıkmaza ulaşan bir düğüm halini almıştı. Düğümün nasıl çözüldüğünü sadece tek bir kişi biliyordu. Ben ise o kişinin konuştuğu dili anlamıyordum.

Porselen BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin