14. Yeşil Gözlü Kız

40 5 1
                                    

Multi bölüm hakkında küçük bir ipucu ve şarkı 'Vazgeç Gönül'. Keyifli okumalar.

Her gün aynı ritüel gerçekleşiyordu. Sabah kalk ve bir önceki güne ait dağılmış yüzünü toparla. Akmış rimel ve kalemi çıkartmak kahvaltı yapmamdan bile uzun sürüyordu. Bir de buna uykusuzluk eklenmişti. Göz torbalarını kapatmak için bolca kapatıcı kullandım. Yeşil bir göz kalemi sürdüm. Saçımı gevşekçe örüp sağ omzuma bıraktım. Hava kapalıydı ve yağmur yağdı yağacak gibi görünüyordu. Saçlarımın ıslanıp kabarmasını istemediğim için toplamayı tercih etmiştim. Dışarıdaki soğuğa aldırış etmeyip siyah deri ceketimi üzerime aldım. Hiçbir zaman eksik etmediğim siyah mat kayışlı saatimi takıp aşağı indim. Mutfaktan yine güzel kokular geliyordu. Normalde iştahım açılırdı ama bugün canım pek bir şey istemiyordu. Uykumun açılması için sıcak suya neskafeyi ekledim ve masaya koydum. Tabağa sürten mekanik çatal sesi hariç ses çıkmıyordu. Kahveden isteksizce birkaç yudum içtim. Yediğim her şey mideme gitmemek için büyük bir savaş veriyormuş gibi hissediyordum. Askıdan boyunluğumu aldım. Yukarıda unuttuğum eldivenlerim aklıma geldi. Sabahları çıkış saatinden daha soğuk oluyordu ve üşütmek isteyeceğim son şeydi. Buna rağmen nedense mont giymeyi reddediyordum. İç sesim zihnimin derinliklerine doğru süzüldü ve soğuk nefesini daha dışarı dahi çıkmamışken iliklerimde hissettirdi. Nedeni açık, o anahtarı bulduğundan beri monta bakış açın değişti. İstediğin kadar kaç, kaderin nefesini ensende hissettirecek kadar yakınında.

Kapıyı sert bir şekilde kapatarak düşüncelerimi kapının ardında bıraktım. Keşke zihnimin de istediğim zaman kapanabilen kapıları olsaydı. Tek koluma astığım çantanın diğer kolunu da omzuma taktım ve ellerimi ceketin cebine soktum. Bayırın başında beni bekleyen Ilgaz'ı gördüm. Sarı saçlarını kapüşonunun içine hapsetmişti. Ağzından çıkan sıcak nefes soğuk havaya karışıyordu.

"Günaydın."

"Günaydın." Yüzüme dokunan bakışları bu sefer içimi ısıtmadı. İçimde herhangi bir şey hareketlenmedi. Sadece söylemişti işte, alışkanlık haline gelmişti. Bunu görmek bir nebze canımı acıtmıştı.

Okula doğru yürümeye başladık. Sessizlik çığ gibi giderek büyüyordu. Bazen canımı yakıyor bazen de iyi ki konuşmuyor dedirtiyordu. İkimiz de sanki birbirimizin dikkatini üzerimize çekmemek için susuyorduk. Halbuki benim istediğim şey bu değildi. Konuşmamasına razıydım sadece... Sadece bakışları biraz yumuşasaydı. Havayla beraber gözlerinin mavisi donuklaşmıştı. Yan profilden bakılınca kusursuz ama bir o kadar da sert görünüyordu. Kıvrımlı bir burun, parıltısına aşık olduğum ama göremediğim gözleri, keskin bir çene... Bulutlar güneşi gizliyor, beni de Ilgaz'dan uzaklaştırıyordu sanki. Yerlere baktım, hala ıslaktılar. Dünün kalıntılarını taşıyor olmalıydılar. Su birikintisinin tekine basmaktan son anda kurtuldum. Bu sürede Ilgaz'ın biraz arkasında kalmıştım. Her zamankinden hızlı gidiyordu. Bir şeye siniri varmış da bunu hızlı bir şekilde yürüyerek çıkarmak istiyormuş gibi görünüyordu. Arkasından seslendim.

"Ilgaz," Durmadı, hala yürüyordu. Beni duymamış olabilir miydi acaba? Daha yüksek sesle bağırdım.

"Ilgaz!" Bu sefer durmuştu. Arkasını döndü ve aramızdaki mesafeye baktı. Yanıma yine aynı hızda geldi.

"Senin neyin var böyle, seslendiğimi dahi sonradan fark ediyorsun?"

"Üzgünüm." Kesinlikle bir şey olmuştu. Gözleri yerde dolaştı. Yüzüme dahi bakmıyordu. Bu, açıkçası beni sinirlenmişti.

"Yüzüme bak!" İstemsizce ses tonumu bir oktav yükseltmiştim. Sorgularcasına gözlerime baktı. İşe yaramıyordu. Bakışları içimi ısıtmıyordu ya da beni heyecanlandırmıyordu. Mavileri yavaş yavaş buzdan bir duvar örmüştü ve ben bu duvarın ne zaman örüldüğünden haberim bile yoktu. Bakışlarında yüzlerce şiir barındıran gözleri şimdi tek bir cümleye dahi ev sahipliği yapmıyordu ama karşısındaki beden bir harfine bile muhtaç yaşıyordu. O ise bundan bir haberdi.

Porselen BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin