"99: Ay ışığında denize gir. Ah, çok romantik oldu bu!"
Bakışlarımı, ellerini anlamlandıramadığım bir sevinçle çırpan Leman'a çevirirken abartılı bir şekilde gözlerimi devirmeyi ihmal etmemiştim. Çoğu zaman 'neden bu kızla arkadaşım ki' diye kendimi sorgulamama neden olan Leman; yatağının üzerine yüzüstü uzanmış, elinde sıkıca tuttuğu pembe tüylü kalemiyle, önündeki -artık boş olmayan- sayfaya bir dolu saçmalık listeliyordu.
"Son maddeyi sen seç bari, bu listeyi birlikte bitireceğiz unuttun mu?"
Elimdeki kalın romandan başımı kaldırmadan oturuşumu dikleştirdim. Leman'ın "Ölmeden Önce Yapılacak 100 Şey" listesi açıkçası hiçte dikkatimi çekmiyordu, aksine beni ürkütüyordu bile denebilir. O listeye, yapmak için bir saniye bile düşünmeyeceğim o kadar çok şey karaladı ki, bu listeyi imha etmenin yollarını düşünmeye başladım. Yanan bir şöminenin ateşi işimi görebilirdi mesela, tabi yaz mevsiminde olmasaydık. Sorusuna her zamanki gibi cevap alamayan Leman, elindeki aşırı tüylü kalemi bana fırlattı. Kalem, romanımın sayfaları arasına düşünce kafamı kaldırmadan kalemi ona geri fırlattım. Ben konuşana kadar susmayacağından adım gibi elimdim.
"Kumarda yüklü bir miktarda para kazamak, son madde bu olsun."
Elimdeki romanın son okuduğum cümlesinde geçen kumar bahsi, o an için aklıma gelen tek şey olmuştu. Leman'ın onaylamayan bakışlarını üzerimde hissederken, kalemin kağıtta çıkardığı pürüzlü sesi duyabiliyordum. Gözlerimi romanımdan ayırıp ona çevirdiğimde gerçekten de kağıda bir şeyler yazıyordu.
"Ne yapıyorsun?"
"Son maddeyi yazıyorum ve bitti. Sanırım kumar maddesini sona koyduğumuz iyi oldu."
Ona ciddi olup olmadığını sorgulayan bir şekilde baktığımda omuz silkmekle yetindi. "Ne yapsaydım yani? Bu liste için söylediğin ilk ve tek madde bu, yazmasaydım bizim listemiz olmazdı."
Yarım kalan sayfaların arasına ayracımı yerleştirip, oturduğum mor ve pembe karışımı sandalyeden kalktım. Siyah düz sırt çantama kitabımı ve telefonumu koyup fermuarını hızla çektim. Biraz daha Leman'la vakit geçirirsem pembe renk körü olacaktım.
"O zaten senin listen, bizim değil." derken çantamı tek omzuma geçirdim ve yatağın kenarındaki siyah ceketimi kavradım. Leman bana ölümcül bakışlar atarken daha fazla konuşmasına fırsat vermeden odasından çıktım ve merdivenleri ikişer ikişer atlayarak aşağı kata indim. Salondaki koltukta oturan Nazlı teyze beni görünce samimi bir şekilde gülümsedi.
Sıcak olduğunu umduğum ama oldukça soğuk hissettiren bir gülümseme ile karşılık verdim. "Ben gidiyorum Nazlı teyze."
Başını aşağı yukarı sallamakla yetinirken, Leman merdiven korkuluğundan sarkarak aşağıya seslendi. Yine küçük şımarık kız tonunu kullanmayı elbetteki ihmal etmemişti. "Anne Erva'ya bir şey söyle, ölmeden önce yapılacak 100 şey listemi yok sayıyor."
Ayağıma siyah botlarımı geçirirken, Leman'ın annesinin duymasını umursamadan sesli bir şekilde nefes verdim. Bu evde geçirdiğim bir saat bile beni tek boynuzlu, mutluluk delisi, pembe bir ata çevirecekmiş gibi hissettirmeseydi daha uzun kalırdım. Sonuçta kocaman bir kütüphanesi vardı Leman'ın babasının. Bütün bir günü orda geçirme planları yaparak gelirdim her seferinde bu eve. Ama Leman ve onun pembe odasına tıkılıp kalmaktan başka bir şey yapamazdım.
"Bir kitap aldım, babana söylersin."
Leman tamam anlamında başını salladıktan sonra birkaç basamak aşağıya inerek bana el salladı. Neyse ki bu sefer koşarak boynuma sarılmamıştı.