❝Tanıtım bölümünü değiştirdim, göz atarsanız sevinirim.❞
♠ ♣ ♠ ♣
Eski taksinin gıcırdayan kapısını açtığımda, metalin çıkardığı o tiz ses ile yüzümü buruşturdum. Bu araba kaç yıllıktı emin değildim, ama benden bile eski olduğunu anlamak zor değildi. Islak kaldırım taşına adımımı attığım sırada, Dağhan çoktan taksiden inmişti ve binaya doğru yürümeye başlamıştı. Bari insanların önünde nazik olmaya çalışsaydı, ne bileyim kapımı tutup inmemi falan bekleseydi? Ama o Dağhan'dı. Kapımı tutmak bir yana, benim onun kapısını tutmamı beklerdi, yapardı bunu.
Sinsi soğuk tenimi ısırmaya başladığında, uzun kollu bir elbise giydiğim için minnet duydum. Ama aynı şeyi bacaklarım için söyleyemeyecektim. Bu seferlik yürümememiz için ona dil döktüğümde en son sırf susmam için, taksiye binmeyi kabul etmişti. Bu soğukta üzerimdeki elbise ile yürümek demek, buz devrine adım atmak demekti çünkü. Hızlı adımlarla Dağhan'ın yanına giderken soğuğu kovmak ister gibi kollarımı kendime doladım. Dağhan gayet rahat görünüyordu, soğuğa karşı çelik bir kalkanı var gibiydi.
Dağhan'ın yanına ulaştığımda başımı geriye atıp gökdeleni andıran binaya baktım. Boynumu ağrıtacak derecede yüksekti ve böyle aşağıdan bakmak, üzerime yıkılıyormuş gibi görünmesine neden oluyordu. Yükseklik korkum olmadığı halde ürperdiğimi hissettim, büyük ihtimalle soğuk yüzündendi. Dağhan gri gözleriyle bana kısa bir bakış yolladı, sonrasında ise büyük adımlarla yüksek binanın kapısından içeriye girdi. Onun adımlarını takip ederken etrafımı inceliyordum. İçerideki ışık miktarı o kadar fazlaydı ki gözlerimi kısmadan bakmam imkansızdı. Dağhan'da benim gibi gözlerini kısarken, parmağıyla gel anlamında bir işaret yaptı. Onun peşinden gitmeye başladığımda, danışma olduğunu tahmin ettiğim büyük elips masada oturan kadın gözlüğünün üzerinden bize baktı. Sanki gizli bir iş üzerindeymişiz gibi hissediyordum, sanki kadın bunu sezmiş ve bizi ifşa edecekmiş gibi. Dağhan kadına göz ucuyla dahi bakmazken, ben küçük bir gülümseme yollamak zorunda hissettim kendimi. O yapmacık, küçük gülümseme sanki bizden şüphelenmesine mani olacakmış gibi.
"Suç işliyormuşuz gibi yürümeyi kes, görende burayı soymaya geldik sanacak."
Dağhan neredeyse tıslar bir şekilde konuştuğunda, bakışlarımı danışmadaki kadının kahverengi gözlerinden çekip, Dağhan'ın bulut grisi gözlerine diktim. Bu işlerde ne kadar tecrübeli olduğunu anlamak için gözlerine bakmak yetiyordu, kim bilir kaçıncı kez buraya geliyordu. "Buraya daha önce geldin mi?"
Dağhan hırıltılı bir gülüş sergiledi. "Tabikide, favori mekanım!" Sözcükler tiksinir gibi vurgulandığı için, alay ettiğini anlamam zor olmamıştı. Demek ki burayla ilgili kötü anıları vardı. Fazla mı para kaybetmişti acaba burada? Yoksa büyük bir kavganın ortasında falan mı kalmıştı? Belki de kavgayı başlatan taraf o olmuştu. Zihnimde dışarıya çıkmak için çabalayan bütün soruları yutarak sessiz kalmayı tercih ettim. Normalde gergin olduğumda fazla konuşurdum, ama Dağhan'ın yanındayken fazla konuşmamın sonuçları iyi olmuyordu. Onun sayesinde sevmediğim bu huyumdan da kurtulmuş oluyordum, bir taşla iki kuş.
Üst kata çıkan merdivenlere gelene kadar, sadece ayakkabıların zeminde çıkardığı tok ses yankılandı. İkimizde konuşmamayı tercih etmiştik. Dağhan zaten çok konuşmayan biriydi, yani pek sorun olmuyordu bu durum. Fakat merdivenin basamaklarını tırmanmaya başladığımızda sessizliği bozan taraf Dağhan oldu.
"Kızıl? Büyük gelişme görüyorum sende, fazla sessizsin bugün." Sesinde söylediklerine inanamayan bir ifade sezmiştim. Büyük ihtimalle bilerek böyle davranıyordu, amacı beni sinir etmekti.