7. Bölüm ❝Kızıl❞

960 70 11
                                    

"Bitti kızıl." dedi fısıldayarak. "Biz kazandık."

Gözlerimi gri gözlerine çevirdiğimde ilk kez ifadesiz olmaktan çok uzak duruyorlardı. Hayatını sadece tek bir amaca adayan ve yıllarca o amaç için canını dişine takan biri vardı o bulut grisi gözlerde. Sonunda rahatlamıştı, bunu hissedebiliyordum. Yinede içimde bir yerlerde o nefret ettiğim iç sesim bunun henüz sona ermediğini söylüyordu. Yetinmez, diyordu. Henüz yeni başlıyor.

Yanılıyor olmayı deli gibi istiyordum.

Belimi sıkıca kavrayan ellerini hafifçe ittirerek bir kaç adım geriye gittim. Onun aurasına bu denli yakın olmam doğru gelmiyordu. Onunla tek ortak noktamız şuan uğraştığımız işti, az kalsın beni karakola düşürecek olan iş. Bu düşünce ile içimde kaynamaya başlayan öfke tohumları, her şeyi daha açık bir pencereden görmemi sağlıyordu. Beni tehlikeye atmıştı, kendini tehlikeye atmıştı. En azından olacakları bana önceden söyleseydi hazırlıklı olabilirdim. Ah, kimi kandırıyordum. Böyle bir şey için asla hazırlıklı olamazdım.

"Aklından ne geçiyordu Dağhan?"

Yangın merdiveninden atladığı sırada üzerine bulaşan tozları sirkelerken yine eski umursamaz kimliğine bürünmüştü. "Planımın ne kadar güzel işlediği geçiyordu."

Kollarımı göğsümün hemen üzerinde kavuşturdum. Sesindeki o keyifli tını beni sinir eden ikinci bir etmendi. "Az önce resmen tutuklanıyorduk, birde bundan keyif mi alıyorsun? Ya yakalansaydık, o zaman ne yapacaktın? Pardon, biz bir arkadaşa bakıp çıkacaktık mı diyecektin?"

Pantalonundaki tozları sirkeleyen eli hareketsiz kaldığında, başını kaldırmadan kirpiklerinin altından bana baktı. Yüzünde eğlendiğini ortaya seren bir gülüş vardı. "Bak sen, bizim kızıl espiri de yaparmış."

Sağ elimi kaldırarak avuç içimle hafifçe alnıma vurdum. Nasıl bu kadar sakin olabiliyordu, oysa ki ben az sonra kulaklarımın içinden dahi öfke tütecekmiş gibi hissediyordum. "Ben çok ciddiyim Dağhan! Eğer böyle emrivakiler yapacaksan ben yokum. Anladın mı? Yokum!"

Tamam, bu denli yüksek sesle bağırmayı planlamamıştım. Ama yinede pişman değildim, bazı şeylerin kendi istediği şekilde gidemeyeceğini anlaması gerekiyordu. Ses tellerimi zorladığım için boğazımda oluşan ağrıyı yok sayarak sertçe yutkundum. Dağhan ise tek bir tepki dahi vermeden bana bakıyordu. Yüzüne ifadesizlik maskesini giymişti, tüm düşüncelerini o maskenin arkasına sıkıştırıyordu. Bir gün patlayacaktı ve o gün onun yanında olmamayı diledim.

Herhangi bir şey söylemeyeceğini anladığımda anlık bir sinirle arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Nereye geldiğimizi bilmiyordum, buradan nasıl gideceğimi de. Sadece iki dönemdir bu şehirdeydim ve gezmediğim bir çok yeri vardı. Sadece onun suratını gördükçe nasıl böyle bir aptallığı kabul edebildiğimi sorguluyordum ve kendimi sorgulamaktan nefret ediyordum.

Daha birkaç adım atmıştım ki, az önce korkarak atladığım yangın merdivenin bitişiğindeki duvara sırtımı çarpmamla nefesim kesildi. O kadar ani olmuştu ki bir an başka birisi zannettim, başka birisi geldi ve beni şuracıkta öldürecek. Belkide gasp edecek ve belkide... Düşünmek istemediğim birçok kötü ihtimali zihnimdeki deftere karalarken görüş açıma bir çift bulut grisi göz girdi. Kalbimin ritmi eski halini alırken derin bir nefes aldım.

Başkası değildi, Dağhan'dı.

Ve bu başkası olma ihtimalinden daha mı iyiydi bilemiyordum.

Elli YalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin