Üniversite finalleri bittiği için bir kez daha sevindim. Şuan yatağımda keyif uykusu yapmak yerine deliler gibi ders çalışıyor olabilirdim mesela. Neyseki o yorucu zamanları, bu yaz bir daha dönüp asla bakmayacağım en tozlu ve gizli raflara kaldırmıştım.
Sabahın 8'inden beri anlamsız bir ısrarla beni arayıp duran Leman yüzünden telefonumu kapatmak zorunda kaldım. Bu gün kaçabildiğim kadar kaçacaktım ondan, o saçma listesine dahil olmak planlarımın arasında yoktu çünkü. Elimde olsa bu kocaman ve sıcacık yataktan tüm gün çıkmazdım. Yapacak daha iyi bir şeyim yoktu, kitap okumak dışında. Ama onu da beni kucaklarcasına mutlu eden bu yatakta okuyabilirdim.
"Erva, Leman sana ulaşamadığını söyledi."
Annemin sesi alt katta yankılanırken kafamı yastığımın altına gömdüm. Gitmek istemiyordum, şu hafta sonunu olaysız atlatıp şehirdeki evime dönmek istiyordum sadece. Annemin sesi ısrarla bir kere daha yankılanınca, başımın üzerindeki yastığı dolabıma fırlattım ve üzerimdeki yorganı neredeyse tekmeleyerek itekledim. Dün gece erken uyuduğum için fazla uyku beni sersemletmişti. Birkaç dakika yatakta oturarak kendime gelmeyi bekledikten sonra çalışma masamın üzerine koyduğum telefonu açtım. Leman'dan sayısız mesaj ve cevapsız arama vardı. Tam tüm mesajları silecektim ki içlerinden bir tanesinin Barış'tan olduğunu fark edince durdum.
"Günaydın gün ışığı. Leman'ı aramalısın, kendini en yakın köprüden atacakmış gibi davranıyor."
Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Elinde olsa polise haber verecekti Leman. Barış'ın mesajına cevap vermek için birkaç tuşa basarken, alt kattan Leman'ın endişeli sesini duydum. Genelde arkadaşlarımın evime gelmesinden hoşlanmazdım, gerektiğinde ben onlara giderdim. Arkadaşlarım genellemesinin içinde sadece Leman vardı oysaki, başkası değil.
Leman odama damlayıp sesini yaya yaya bana kızmasın diye önce ben aşağıya indim. Son birkaç merdiven kala Leman görüş alanıma girmişti. Bana arkası dönük olduğu için henüz beni görmemişti. Birkaç adım daha attığımda Barış da görüş alanıma girdi. Barış? Evimde ne işi vardı ki onun? Onunda arkası bana dönüktü, henüz beni görmemişti. Bu işin altından Leman isimli çatlak bir kişilik çıkacağından neredeyse emin bir tavırla konuşmaya başladım.
"Barış? Senin ne işin var burda?"
Barış, sanki sesim bir sinyalmiş gibi hızla bana döndü. Yüzünde hiç eksik olmayan ve itiraf etmeliyim ki ona çok yakışan gülümsemesi ile bana baktı. Leman ise onun tam tersi, bir çift alev misali gözlerle bana bakmayı tercih etmişti. Elinde dörde katladığı kağıdı hızla açıp okuyabilmem için yüzüme doğru yaklaştırdı. Sayfanın tepesindeki kalın pembe yazıdan ne olduğu anlaşılıyordu zaten, gerisini okumaya gerek yoktu. Aynı hızla kağıdı aşağıya indirdi Leman. Yüz ifadesinin kızgınlıktan mutluluğa geçişinin her saniyesine şahit oldum. İşte Leman, anında ruh değişimi yaşayan dengesiz arkadaşım. Onun tam zıttı olarak, bir duyguyu günlerce üzerimden atamazdım ben oysa ki.
"Hazır mısın asker, göreve çıkıyoruz!"
Leman'ın cırlama seviyesindeki ve tiksindirici derecede neşe saçan sesi tüm evi doldurduğunda sağır olmayı diledim. Sadece o an için, çok küçük bir zaman dilimi için. Sağ bileğimden eksik etmediğim lastik tokamı saçlarımın arasından geçirerek hafifçe topladım. Sesimin bu işe ne kadar isteksiz baktığımı belli etmesinden başka çarem yoktu.
"Savaşa gitmiyoruz Leman, biraz sakin olur musun?"
Barış gülmemek için dudaklarını bastırarak kendine hakim olmaya çalışırken, Leman olduğu yerde zıplama rutinine ara vermişti. Kızgın görünmüyordu, kırılmamıştı. Büyük ihtimalle sözlerim onun için hiçbir şey ifade etmemişti bile. O listeye ilk maddesini yazarkenki heyecanı hala yerini koruyordu, hala oradaydı.