Telefonumun sinir bozucu zil sesi ile zar zor dalabildiğim uykum, yapboz parçaları gibi etrafa saçıldı. Gözlerimi yarı açık konuma getirip, yatağımın hemen yanındaki komidinin üzerinde duran dijital saate baktım. Saat gecenin üç buçuğuydu. Yaklaşık altı sattir uyuyor olmama rağmen, üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Sinirli bir şekilde iç geçirdim. Sesin yok olmasını dileyerek kafamı yastığımın altına gömdüm ama telefonum inat yapar gibi çalmaya devam ediyordu.
Dilimin ucuna sıralayacağım bütün hakaretleri dizerek telefonumu elime aldım. Numara kayıtlı değildi, o an için tanıdık da gelmemişti. Normalde kayıtlı olmayan numaraları açmazdım ama gecenin bu saatinde arayacak kadar önemli bir şey olma ihtimalide vardı. Biraz merak ve büyük bir tereddüt içerisinde çağrıya cevap verdim.
"Efendim?" Kendi sesimi tanıyamadım bir an için. Sesim beklediğimden daha uykulu ve yorgundu. Karşı taraftan cevap beklerken, telefon kulağımda yatağa tekrar uzandım. Tavandaki yıldızlarıma gözlerimi diktim ve onları tekrardan saymaya başladım.
"Teklifimi düşündün mü?"
Karşıdan gelen tok erkek sesi karşısında, bir an afallayarak tekrar telefondaki numaraya baktım. Evet, tanıdık değildi. O zaman gecenin bu saatinde beni arayıp hangi saçma teklif hakkında konuşuyordu bu adam?
"Teklif mi, ne teklifi?"
Karşı taraftan sabır dilenir gibi bir iç geçirme duydum. Karşılık olarak göremeyeceğini bilmeme rağmen gözlerimi devirdim. Ukalalığın son demlerinde yüzüyordu anlaşılan bu adam, hem gecenin bu saatinde birini rahatsız ediyor hemde karşı taraftakini suçluyordu.
"Sanki her gün birileri teklif yapıyor, hangi teklif diye soruyorsun birde."
Hala uyanamadığım için mi ilk başta anlayamamıştım sesin ait olduğu kişiyi, yoksa bugün fazla mı duyarsızdım? Ses tonundaki dumanlı tınıdan anladım kim olduğunu, bulut gözlü çocuk. Şaşkınlığımın etkisiyle anlamsızca tekrar numaraya baktım. Cümlesinin altına sakladığı imaya karşılık veremeyecek kadar afallamıştım.
"Delirdin mi sen? Saatin kaç olduğundan haberin var mı?"
"Sen hiç susmaz mısın? Teklif diyorum, düşündün mü?"
Bu kadar umursamaz olamazdı bir insan, hiçkimse olamazdı. Beni ilk sıkıştırdığı zamanki gibi bir "Hah!" döküldü dudaklarımdan. Dünyada kendi isteklerinden başka hiçbir şeyi umursamayan insanlardan ölesiye nefret ederdim. Ben bile bu kadar vurdumduymaz değildim, ki insanlar genelde fazla umursamaz olduğumu söylerlerdi. Belli ki kendini fazla inatçı sanıyordu, ama henüz benimle tanışmamıştı.
Tek kelime etmeden telefonu yüzüne kapattım.
Büyük bir zafer edasıyla telefonumu yatağımın kenarındaki komidine koydum. Bana şu an cennetten bir parçaymış gibi görünen yastığıma başımı koyarken esnemeye başlamıştım bile. Uykum, tekrar uyuyamayacağım kadar dağılmadığı için şanslı sayılırdım. Tam gözlerimi kapatmıştım ki telefonum yeniden çalmaya başladı.
Anlaşılan bu gece bana uyku haram olacaktı. Bu sefer telefonu hiç acele etmeden elime aldım. Kimin aradığını tahmin etmek zor değildi, biliyor sayılırdım. Numaraya baktığımda yanılmadığımı anladım, bulut gözlü çocuk.
"Ne var?"
"Eğer bir kere daha o telefonu suratıma kapatırsan çok kötü yaparım, anladın mı beni!"