2

288 52 5
                                    

Onu tanıdığım ilk gün geldi aklıma. Bir bardaydık. İlk defa biri bana bu kadar uzun ve dikkatli bakıyordu. Öyle keskin bakıyordu ki, gözleri bir şahinin gözlerine benziyordu. Ve bana olan bakışları beni çok rahatsız ediyordu. Delici bakışları ruhumu eziyor , kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum. Alaycı bir gülüş yerleştirdi suratına, sonunda ne olacağını bildiği ve zafer elde ettiği gülüş.

Arkamı döndüm, dönsem de bakışları hala bendeydi. Hissediyordum, o bakışları hissetmemek elde değildi. Bir kez hissedip ona döndünüz de o gözleri, o gülüşü gördüğünüzde onun esiri oluyordunuz. İradenizin ipleri sizin ellerinizden onun hareketlerine ve öldürdüğü bakışlarına kalıyordu. Derin bir nefes alarak portakal suyumdan bir yudum aldım. İçmeyi bilmezdim o zamanlar. Gerekte duymadım. Ama hayatıma Kai girince işler değişti. Artık içkileri su niyetine içebiliyordum. Beni değiştirdi.

Hayatımı değiştirdi.

Çoğu şey değişti.

Ama bana olan aşkı aynı kaldı

Ona olan aşkım aynı kaldı.

Ne bir gram eksik, ne fazla.

Youngjae bardaki çocukla flört ediyordu. Onun gibi başarılı bir doktor nasıl böyle bir barda takılıyordu anlamıyordum.

Daha önce de bara gittiğim oldu. Bir kaç soju içip dönmüştük. Sadece bir bardak içerdim, gerçi onu bile beceremezdim. Gecenin sonuna kadar bardağı zar zor yarılardım aslında ve diğerleri bana gülerdi. Ardından her seferinde Changkyun bardağımı dikerdi kafasına. O barlarda kalite vardı.

Genelde caz müziği çalınırdı canlı olarak. Bazıları dans eder, bazıları arkadaşlarıyla takılırdı. Naif kahkahalar yankı yapardı. Altın sarısı tonları kullanılırdı ve nedensizce bir rahatlama hissi yayardı. Koltuklar, sandalyelerin üstü kumaştan kaplama olurdu. Barmen her zaman zarifti. Beyaz gömleğinde tek bir leke olmazdı, baristalarda tertemiz ve kibar insanlardı. Hatta bir barda küçük bir kitap köşesi vardı ve caz müziği eşlinde kitap okumak ve yanında sıcak kahveni yudumlamak insanın alabileceği en güzel hazdı.

Ama bu barda kaliteden eser yoktu. Barmenlerin üstünde ki gömlekte kırışık olmayan, leke olmayan tek bir yer yoktu.

İnsanlar siyaha boyanmıştı.

Ve ben pembe saçlarımla tek renktim. Bir anşık çılgınlıkla saçlarımı asla yapmam dediğim renge, pembeye boyamıştım. Aralarında başka renklerde vardı ama hiç hatırlamazdım.

Ben daha kendi saçımın rengini hatırlamazken Kai' n her telini ezbere bilirdim. Bazen saçlarının arasında beyaz telleri görürdüm. Yerlerini ezbere bilirdim.

Kirpik sayısını bilirdim mesela. Ve her gece yeniden sayardım kirpiklerini. Bazen elmacık kemiğinin üstüne düşerdi kirpiği. Almaya kıyamazdım.

O gece, sadece baktı. Dudaklarında alaycı gülüşle.

Sevmezdim alaycı gülüşlerini..

Alaycı güldüğü zaman sadece sağ dudağının ucu kıvrılır, gözlerinde ki parlaklık yok olurdu. Göz kenarlarında bir tane çizgi olurdu sadece.

Ama tamamen içten şekilde zaman, göz kenarları kırışırdı. Ön dişlerini tamamen görebilirdiniz, üst dudağı içe doğru kıvrılırdı. Gözleri hilal şeklini alır, yok olurdu. Ve o öyle güldüğünde gülüşünden öpmeyi severdim.

O gülüşü sadece ben görürdüm.

Onun 'sadece' leri bendim...

Bana özeldi.

Öyle dedi.

Annesinden sonra ilk kez bana gülümsemiş öyle. Ailevi olaylarını bilmezdim, anlatmazdı bende sormazdım.

Yanımda olsun yeterdi bana. Gecenin sonunda kollarında uyuyabilsem yeter.

Sonra ise sürekli karşıma çıkmaya başladı.

Etkiledi beni.

Onda tamamen şeytan tüyü var...    

House Of Cards|KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin