5

170 37 3
                                    



"Jongup' u seviyorum." Himchan abim en sonunda itiraf ettiğinde Youngjae ile nefesimizi verdik.

"En sonunda anladın abi."

"Kabul etmen uzun sürdü." Himchan abim bizi duymazlıktan gelerek bağırsak bile bizi duyamayacak olan Jongup' a döndü. Gözlerinden kalpler fışkırıyordu adeta. Ellerini yanaklarında birleştirdi ve gülümsedi.

"Şuna baksanıza, nasılda tatlı. O kadar saf ve masum ki, onu saklamak istiyorum. Bir çocuk gibi her şeye inanabilir. O çok güzel. Kalbi çok güzel. İyi ki ona aşığım..."

Konuşmaya devam ediyordu. Ben ise son cümlesinden sonra onu dinlemeyi bırakmıştım. Olay buydu işte. İnsan aşık olduğu kişiyi seçemiyordu. Bazı seçimler Himchan abimin de dediği gibi ' iyi ki ona aşığım." dedirtse de bazıları "Keşke olmasaydı, çok pişmanım" lara dönüşebiliyordu.

Benim ise, Kai' den öncem yoktu. Sadece o vardı. Ah Kai.

Beni yaşatmak için öldükten adam.

Ağlamak istiyorum.

Aşkı öyle güzel ki, nasıl tarif etsem bilmiyorum. Cümlelerim sıfırlanıyor. Kalıyorum öyle.

Unutuyorum her şeyi.

Sadece...

O ve aşkı kalıyor.

Geri kalanlar ise boş.

Ondan başka şarkım yoktu benim.

Takılı kaldığımdı, kurtulamadığım.

Kurtulmak istemediğimdi.

Telefonumun çalmasıyla derin bir nefes aldım. Arayan Kai' ydi.

"Saat 8' de" dedikten sonra kapadı telefonu.

Her zaman ki gibi. Saat 8.

Ne bir dakika erken ne de geç. Saat 8 de depoda olur, 21:15 ' te kadın intihar ederdi.

Nasıl bir dakiklikti bu hiçbir zaman anlamazdım. Çocuklardan ayrıldım ve dünyadan kopmuş bir şekilde kızla sohbet eden Jongup' un yanına gittim.

"Ben kaçtım." Şirince gülümsedi ve el sallayıp sohbetine geri döndü.

Yolda insanlara bakmadan, kaldırım taşlarını sayarak eve gittim. Dudaklarımda asılı kalan tek şarkıyla..

It's at stake again, it's dangerous again
So bad why, we are, yeah
To withstand it more, to sustain it more
So hard hard, it can't
Even if I knew already
I can't stop
No way no way no way
As time passes
It just becomes more ruined
No way no way it's collapsing again .

Eve vardığımda önce duş aldım. Sonra siyahlara büründüm. Kai siyah giyinmemi sevmezdi. Belki pantolonlarım da olurdu ama normalde istemezdi. Başta bunun için kavga etmiştik. Sonuçta ben bir erkektim ve o kıyafetlerime karışamazdı.

Kız değildim ben.

Sonra bana siyah için fazla güzel olduğumu söyledi.

O öyle dediğinde de siyah giyinmeyi bıraktım. Zaten kendimle çatışan bir insandım ama o gelince çatışmalarım artmıştı.

Ve tamamen siyah olmayı bu günlere ayırmıştı.

Bugün siyahtı. Kıyafetlerim siyahtı. Saçlarım da siyahtı..

Deponun önüne geldiğimde sıkıntıyla iç çektim. Neden bilmiyordum ama içime bir sıkıntı düşmüştü. Ve bu durumdan hiç haz etmiyordum. Ayağımla yere tuhaf şekiller çizerken adım seslerini duydum. Hızlı ve düzenli.. ben genellikle yürürken ayağımı sürter, adımlarımı karıştırırdım. Böyle bir olayım vardı ama o netti. Bu tür anlarda o izin vermedikçe dokunmamı istemezdi.

Bu anlarda bambaşka bir Kai oluyordu. Hiç tanımadığım ama her hücresini ezbere bildiğim. Çattığı kaşlarının arasında iyice küçülen gözlerinin arkasından bana baktığında kendimi tutamadım ve kollarımı boynuna doladım. Beni itmesini beklerken o güçlü kollarını belime sardı ve sesli bir şekilde kokumu içine çekip omzuna ufak bir öpücük kondurdu.

"Merak etme, her şey normal olacak." Anlamıştı.

Buraya gelmeden önce hem de.

Yaklaşmadan anlamıştı.

Kuşkumu anlamıştı.

Çünkü aynı kuşku onun içine de düşmüştü. Şuan tek ihtiyacı benmişim gibi sarılıyordu. Şuan tek ihtiyacım oymuş gibi sarılıyordum.

Ve gerçekte oydu.

Tek ihtiyacımız biribirimizindik.

Benden ayrıldı ve elimi tuttu ve elimin üstünü uzunca öptü. İliklerime kadar titredim. Ardından elimden tuttu ve deponun içine girdik.

Genç kadın aşkla Kai' e bakıyordu, gözleri kenetli ellerimize kaydığında sol gözü seyirdi.

"Aşkım bu ne?"

"İşim var o yüzden hemen söylüyorum. Bu benim sevgilim." Dediğinde kadın gülmekle çığlık atma arasından bir ses çıkardı.

"Yalan söylüyorsun!"

"Ben yalan söylemem." Elimi bıraktı ve kadına doğru ilerleyip belinde ki silahı kucağına koydu. Hep aynı silah.

Değişmeyen.

Ardından yanıma geldi ve elimi sıkıca tuttu. Korkular havuzunun en dibinde yüzüyorduk ve tek sığınağımız birbirimizdik. Kadın silahı bana doğrulttuğunda Kai önüme geçti ve bana sıkıca sarıldı. Yaşama sıkıca tutunmak istermişcesine. Korkuyordum.

Ben korkuyor,

O korkuyor.

O ölümsüz,

Ben ölümlü.

"Onu vurma! Onsuz olamam." Diye bağırdı Kai korkuyla. Kadını izliyordum Kai 'n omzunun üstünden. Gözyaşları ıslatıyordu pürüzsüz yanaklarını, acıyla bakıyordu bize. 

o istememişti böylesine aşık olmak. 

Nasılda basitti.

Ne kadar kolaydı.

Nasıl da acımasızdı. Silahı başına dayadı ve gözlerini kapadı.

İstemedim kadının intiharını.

Ona üzülmüştüm.

Ondan kendimi görmüştüm.

Çaresizliğini görmüştüm.

-

İçtiği sigarayı dudaklarıma getirdi. Zamanında nefret ettiğim şeyler şimdi zevk veriyordu. Sessizce uzandım ve bir nefes aldım.

Başım dönüyordu. Susuyordu zihnim.

Dengesize dönüyordum.

Belime sarılı kollardan güç aldım.

İçkiye karşı dayanıklıydım evet ama sigara değildi.

"İçinde tut dedi" ardından ensemi kavrayıp kendine döndürdü ve dudaklarının ucunu dudaklarıma değdirdi.

"Aç" itaat ettim. Dudaklarımın arasından duman sızmaya başladığında gözlerimi yumdum ve öpüşüne karşılık verdim. En sevdiği şeylerden biri dudaklarımın arasından çıkan dumanla beni öpmekti .

 

House Of Cards|KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin