➿10➿

1.1K 108 23
                                    

"Hazırlan, gidiyoruz."

Sabaha karşı Yağız'ın aniden odaya dalışıyla yerimden fırlamıştım. Yorgun gözlerimi yüzüne kaydırdığımda gördüğüm ifadeyle ani bir durgunluk yaşamıştım. Adamın gözlerinde o kadar öfke vardı ki, dişlerini öyle bir sıkmıştı ki bir birine, elleriyle öyle bir yapışmıştı ki yıpranmış montuna, bir an oradaca yırtacağını sanmıştım. Ondan aldığım gergin enerjiyle kaslarım gerilmiş, çocukluktan beri kazandığım adetle dudaklarımı ısırarak ellerimi karşımda kenetlemiştim. Yarım kalmış konuşmamızdan sonra adamı elime düşen her fırsatta dimdiklemeyi düşünüyordum, fakat bu hali pek iç açıcı değildi ve bu durumda bir şey demem akıllı bir adım olmayacaktı. Anlaşılan Kerem beyle konuşması iyi gitmemişti.

Ona baktığımı anladığında bir kaşını havaya kaldırarak ellerini beline koyup soru işaretleriyle bana baktığında hafifçe başımı sallayıp gözlerimi ondan kaçırarak eşyalarımı yavaş yavaş toplamaya başladım. Beynimde dolaşan o kadar çok soru olmasına rağmen, toparlandığım sürenin her saniyesinde bakışlarını üzerimde, hatta tenimde hissedebilmiştim. Aldırmamaya çalışmıştım, ama diğer taraftan da gerilmeden de edemiyordum. Neden her hareketimi öyle dikkatlice izlediğini anlayamıyordum. Sonunda elimdeki çantayı bir kenara koyup ani bir hareketle ona doğru dönerek gözlerimi direk onun buzlu mavilerine birleştirdim.

"Bir şey mi oldu? Ne bu halin?" Sakince, ama bir o kadar da soğuk biçimde sorduğumda, sanki rüyadan ayılmışça başını iki yana bir kaç kere sallayıp gözlerini kırptı. Ardından kaşlarını hafifçe çatıp ellerini cebine soktu.

"Neden sordun?" Sesi her zamankiden daha boğuk çıkmıştı. Gözlerimi kıydım.

"Üzgünüm, ama bu kez öfkeni istediğin gibi gizleyemiyorsun, Yağız Egemen." Alayla diyip ellerimi göğsümde birleştirdim. Oysa sadece dudaklarını yukarıya kaydırıp alnını kırıştırdı.

"Gizlemek istediğimi kim söyledi? Öfkeliyim. Nedenini de biliyorsun. Sinan'ın dışarıda öyle elini kolunu sallayarak gezdiği her saniye öfkeliyim ben." Gözlerini benden kaçırıp yavaş adımlarla yanımdan geçerek akvaryuma doğru ilerlediğinde ona doğru dönerek bakışlarımı ensesine kilitledim. Sanki bir kaç saat önce arkamdaki yatakta baygın şekilde yatan adam o değildi. Yine aynı asaletle duruyordu karşımda hiç bir şey olmamış gibi. Başımı hafifçe yana eğdim.

"O zaman neden kaçıyorsun?" Sorum odada yankılanınca, Yağız'ın omuzlarının gerildiğini durduğum yerden bile netçe bile görebiliyordum.

"Neden kaçıyormuşum?"

"Bilmem. Sanki buradan kaçıyormuşsun gibi geldi bana. Hemen hazırlanmamı söyledin, sanki bir dakika fazla durarsan eğer, sana ya da başkasına bir şey olacakmış gibi." Kendim bile ne dediğimi bilmiyordum. Sanki bir kaç dakika önce adamın üzerine gitmemeyi karar alan ben değildim. Ama dilimi durduramıyordum. Yağız'ı görünce dudaklarımın, dilimin kendiliklerinden konuşmaları gibi bir huyu vardı sanki. Ve ben onları durdurmak için hiç bir şey yapamıyordum.

"Kaçtığımı nereden çıkardın, bilmiyorum, Hazan. Kafana göre konuşmayı adet halı aldın. Ama burayı bu kadar sevdiysen, kalabilirsin. Ben gidiyorum. Ama burada seni kim korur, onu bilemeyeceğim artık. Hoşçakal." Yağız aniden bana doğru dönerek sertçe söyleyip hızlı adımlarla yanımdan geçerek kapıya doğru ilerlediğinde yine yanlış yaptığımı anlayarak panikleyip koşar adımlarla çantamı alarak koluma geçirdim.

"Ya tamam, hemen sinirlenme, seninle geliyorum." Arkasından bağırarak kapıyı açıp koridorla yürüyen Yağız'ın arkasınca hızla yürümeye başladım. Asansörün önünde birlikte durduğumuzda hafifçe nefessiz kalmıştım. Yüzüme bile bakmıyordu. Yanaklarımın içini ısırarak gözlerimin ucuyla ona taraf baktığımda daha da öfkeli olduğunu görünce şimdilik gerçekten artık susma zamanı geldiğini anlamıştım. Bu dilim bir gün başımın belası olacaktı.

➿Tehlike➿Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin