Bembeyaz bir koridor. Ardı arası kesilmeyen kapılar. Bir birine karışmış sesler, çığlıklar. Etrafıma bakarak tam olarak neden burada olduğumu, nasıl buraya geldiğimi hatırlamaya çalıştım, ama hafızamda buna dair ufak bir ipucu bile yoktu. Yüzümü buruşturdum. Ayaklarımın donduğunu hissettiğimde, gözlerimi yavaşça yere kaydırınca yalın ayak durduğumu, ardındansa garip bol beyaz bir elbisenin içinde olduğunu görünce bir anlık panikledim.
Gerginlikle yerimde dönüp durdum. Kimse yoktu. Duyduğum sesler kapıların ardından geliyor, koridorda canlı birisinin olduğuna dair bir alamet bile gözükmüyordu. Dudağımı ısırarak telaştan buz kaplamış ellerimi önümde kenetleyerek gözlerimi sağ taraftan ilk kapıya kaydırdım. Kapının altından sızan parlak beyaz ışık ilgimi çekmişti ve doğrusu arkasında ne olduğunu çok merak etmiştim.
Yavaş adımlarla bakışlarımı kilitlediğim kapıya doğru yürümeye başladım. Gittikçe ardından gelen sesler yükseliyordu. Birilerinin kahkaha attığını duyabiliyordum: bir çocuk ve bir adam. Kaşlarımı çattım, kalbimin bir anlık sıkıştığını hissettim. Çünkü bu sesler... Gözlerim hafifçe büyüdü. Geriye kalan son birkaç adımı hızla yürüyüp heyecanla kapıyı açarak içeriye daldığımda kendimi çimenliğin ortasında buldum aniden.
Ayak parmaklarımın arasında nem otların soğukluğu beden derecemi bir az daha indiriyorken, karşımda dönen manzarayla içimde açılan hatıra kafesinin ışığı tepeden tırnağa beni anlığın öyle bir ısıtmıştı ki, istemeden, hele kendime söz vermişken, hafifçe gülümsedim.
"Baba, bak, oluyor, uçuyor nihayet, ben de beceriyorum!" Küçük kız heyecanla elindeki uçurtmayla bir oraya, bir buraya koşarak babasının etrafında dönmeye başladığında, adam sadece sıcacık gözlerle kızını izleyip gülüyordu.
"Görüyorum kızım. Gurur duyuyorum seninle."
Gurur duyuyordu benimle. Boğazıma bir yumru oturdu. Gözlerimin dolduğunu hissedince, kendime olan ikinci sözümü bozmamak için manzaraya arkamı dönüp koşar adımlarla oradan uzaklaştım ve beni buraya götüren kapıdan geri koridora dönerek arkamdan sıkıca kapıyı kapattım. Solunarak alnımı kapının çerçevesine yaslayıp gözlerimi kapattım ve sıkıca dudaklarımı bastırdım. Ağlamayacaktım. Ağlamayacaktım.
O günü hatırlıyordum. Hayatımım kabusa dönüşmesinden tam bir hafta önceydi. Babam son kez bana gülümsemişti. Son kez benimle gurur duyduğunu söylemişti. Son kez bana kızım demişti. Son kez sıcacık kanatları altına alıp sıkıca sarılmıştı bana. Bir zamanlar bana güven veren kokusu hala burnumdaydı. Bir zamanlar içimi ısıtan, sonrasında korkudan iliklerime kadar ürküten o koku.
Zangır zangır titreyen ellerimle kapıya iterek kendimi oradan uzaklaştırdım. Neresiydi burası? Neden o kapı beni oraya götürmüştü? Bir şey anlamamıştım. Başımı hafifçe yana eğip demin baktığım kapının tam karşısında duran kapıya doğru ilerledim. Diğerinin tam aksi, bu kapının altından hiç bir ışık sızmıyordu. Elimi uzatarak kapıyı araladığımda önce sessizliği, ardındansa koca bir karanlığı sezdim.
Kapıyı daha fazla aralayarak içeriye tamamen girdiğimde kendimi sessiz bir sokağın ortasında buldum. Kaşlarımı çatarak dönüp etrafıma baktığımda nerede olduğumu anlayamadım. Çıkmaz bir sokaktaydım, etrafta sadece çöp kutuları ve bir kaç kedi vardı. Bir apartmanın arkasıydı sanki. Neresiydi burası?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
➿Tehlike➿
Fiksi Penggemar"Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsun?" "Bu işte merhamet ve ya acımasızlık yok, Hazan. Burada ya ölürsün ya da öldürülsün." O bir ajan. O bir katil. Kimseye acımaz. Gerekirse adalet için gözünü kırpmadan kardeşini bile öldürebilir. Fakat kimse ya...