Şu birkaç sözle evsafı [nitelikleri] kabaca tarif edilmiş olan Çamlıca Bahçesi bundan evvel şimdiki gibi hüzünlü bir sükût-abad-ı tenhayî[sessiz ve tenha yer] değil, hengâmeli [kalabalık] bir sur-gâh-ı şevk üşagab [neşe ve eğlence yeri] idi.
Tesviyesiyle, tanzimiyle [tertip ve düzeniyle] bir hayli zaman uğraşılan bu bahçenin 1286 sene-i rumiyesi [rumî takvime göre 1286 senesi][3] mevsim-i baharında [ilkbaharında] küşat edileceği [açılacağı] havadisi İstanbul ile Bilâd-ı Selâse [üç belde][4] tabir olunan mevaki [yerler] ahalisi beyninde [arasında] şayi olunca [yayılınca]erbab-ı heva vü hevesten [gezip eğlenme meraklısı] olan gençler ve bahusus böyle eğlenceleri erkeklerden birkaç kat ziyade aramaya tab'an [yaratılıştan] mecbur olan hanımlar hulûl-i vakt-i merhuna intizaren[belirli zamanın gelmesini bekleyerek] elbiseye, süse müteallik[ilişkin] hazırlıklara gereği gibi germiyet vermişler [ısınmışlar] ve bizim memlekette emsali [benzeri] henüz meşhut olmayan [görülmeyen]bu "moda" nüzhet-gâhtan [gezinti yerinden] her vakit ve belki mehtaplı gecelerde bile istifade maksadı kolaylıkla hâsıl olmak için pek çok aileler Çamlıca, Bulgurlu, Kısıklı, Tophanelioğlu, Bağlarbaşı içinde köşkler, haneler isticar ederek [kiralayarak] bahar gelir gelmez hemen nakle müsaraat göstermişler [taşınmaya girişmişler] idi.
Nihayet o senenin mayıs ayı iptidalarında [başlarında] bahçe açıldı. İstirahat ve tenezzühe [dinlenme ve gezinmeye] mahsus olan cuma ve pazar günleri Üsküdar, Kadıköyü, Beylerbeyi gibi Çamlıca'ya civar sayılan yerlerden başka İstanbul'un mahall-i baidesinden [uzak semtlerinden], Boğaziçi'nden ve sair mahallerden arabalar, hayvanlarla ve bazen yayan olarak gelen kadın, erkek binlerce seyircinin bahçeye tehacümü [hücumu] hakikaten görülecek temaşalardan [seyirlerden] idi.
Hududu bir çeyrek saatte ancak devrolunabilen [dolaşılabilen] bahçe o kadar vüsatiyle [genişliğiyle] beraber o cemm-i gafiri [kalabalığı] istiap edemediğinden [alamadığından] halkın birtakımı girdikçe, diğer birtakımını çıkmaya mecbur eder idi. Bu suretle gerek yukarıki gerek aşağıki kapıdan lâyenkat' [sürekli] girip çıkan seyircilerin kesret-i izdihamıyla[çokluğuyla] o koca bahçe –teşbih biraz kabaca ise de– azim[büyük] bir arı kovanını andırır idi. Fakat bu bir kovan idi ki arıların bal alacakları çiçekler de içinde bulunurdu! İçeride kalanlardan, alafranga bir tabir ile, taife-i lâtifeye [güzel cinse, kadınlığa] mensup olanlar ezhar-ı baharîye rekabet eder [bahar çiçekleriyle yarışır] gibi en parlak, en güzel renkler içinde ve üçü beşi bir yerde çiçekler gibi iki taraflarına salınarak gezinirler ve bunlardan bal almak hevesiyle bî-karar olan [dengesini kaybeden] zünbur-mizaç [eşek arısı mizaçlı]genç beyler de çiçeklerin arasında ikişer ikişer dolaşırlardı.
Bahçenin dışarısına gelince, o da bir başka âlem idi: Süslü hanımları, şık beyleri hamil [taşıyan] birkaç yüz kadar araba bahçenin etrafını kuşatarak bir zincir-i müteharrik [hareketli zincir] gibi birbiri ardınca muttasıl ve müteselsil devrederler [sürekli dolaşırlar] idi.
Vakıa o tarihte ağaçlar daha pek genç ve belki çocuk, ormanlar ise pek seyrek olmakla beraber sunuf-ı nebatat [bitki türleri] içinde hüsn-imanzaraya malik [güzel bir görünüşe sahip] ve tezyin-i riyaza hadim[bahçeleri süslemeye yarayan] eşcar [ağaçlar] ve ezharın [çiçeklerin]ve çemenlerin her nev-i makbul ve muteberi [beğenilen ve değerli cinsi]kendisinde mevcut bulunduğu için baharistan-ı tabiatın [tabiatın bahar bahçesinin] bir mecmua-ı müntehabatı [seçilmiş bir topluluğu]gibi manzur olmaya liyakat gösteren [görülmeye lâyık olan] ve fazla olarak derununda [içinde] lâk ve köşk gibi enzarı [bakanları]başkaca memnun edecek şeyleri ve alelhusus [özellikle] istirahat ve huzur arzu edenler için ca-be-ca [yer yer] sandalyeleri, kanepeleri bulunan bu bahçe halkın sair seyir yerlerine olan rağbetini tamamıyla kendisine celp etmiş [çekmiş] idi. Binaenaleyh cuma ve pazardan gayrı günlerde ve bazen mehtaplı gecelerde bile bahçe züvvardan halî[ziyaretçisiz] kalmaz idi. Onun için demiş idik ki, Çamlıca Bahçesi bundan evvel şimdiki gibi hüzünlü bir sükût-abad-ı tenhayî [sessiz vetenha yer] değil, hengâmeli [kalabalık] bir sur-gâh-ı şevk ü şagab[neşe ve eğlence yeri] idi. Filhakika [gerçekte] o pirane-ser [yaşlı]ağaçlar vaktiyle genç idi. Heva-yı arzu önünde bî-karar olan ehl-i şebab[heves ve istekleri önünde dengesini yitirmiş gençler] gibi bunlar da en hafif bir rüzgâr ile hemen ihtizaza gelirler [salınırlar] ve şevk ve ümide dair güft ü şinide [konuşmaya] başlarlar idi!..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araba Sevdası
ClassicsAraba Sevdası her ne kadar yazarı Recâizâde Mahmut Ekrem tarafından "eğlenmek için" yazıldığı söylense de Tanzimat devrinde yetişen alafranga tiplerle alay etmek için yazılmıştır. İlk olarak 1895 yılında resimli olarak Servet-i Fünun dergisinde tefr...