41. Bölüm

203 10 0
                                    

"Birinci rögre. Acayip. Rögre. Jö rögret. Tü rögret. Il rögret.." Teessüf ederim [Yazıklanırım]. Teessüf edersin. Teessüf eder. Demek ki ilk yahut birinci teessüf. Güzel, çok güzel! Benim için ne kadar uygun. Sonor, sonor. Ses çıkaran deniz kenarında ki oraya Sorrant denizi mavi dalgalarını portakal ağacının altında açar. Vardır. Ne vardır? İnce yolun kurbunda [yakınında] (der-kurb Çamlıca-i Sagir [Küçük Çamlıca'nın yakınında] gibi) kokulu çit duvarının altında vardır. Ne vardır? Bir adet ufak ve dar, yani ensiz ve yabancının dalgın ayaklarına eniferean, yani ilişiksiz bir taş vardır.

Oh, ne kadar güzel!.. Ben bu lâtif poeziyi nasıl olmuş da görmemişim. Çok şey. Ah! Dur bakalım alt tarafı nedir? Mösyö Piyer de gecikti. Okuyalım:

Jirıfle. (Jirofle Jirofla)yı bilirim. Fakat Türkçesi'ni bilmem. Biyanki'de olmalı. Frenk benefşesi, ak veya kırmızı şebboy. İşte o çiçek orada saklar. Ne saklar? Tek bir isim saklar. Demetinin altında. Bir tek isim ki, hiçbir ekoonu asla tekrar etmedi.

Kom se bo!..Mösyö Piyer de nerede kaldı?.. Devam edelim:

Bazı kere bununla beraber geçici durur da otları açarak yaş ve tarihi okur. Ve gözlerinde birkaç gözyaşlarının kurir ettiğini, yani koştuğunu (daha doğrusu aktığını olacak) hissederekten der. Ne der? Bu müennes [kız] on altı yaşında idi. Vefat etmek için pek erkendir!..

Ah! On altı yaş. On sekiz, yirmi, hepsi bir!.. Povr fiy! Acaba o da benim sevgilim gibi blond mu idi?.. Bakalım koca şair daha ne söylüyor:

Lâkin niçin beni sürüklemek o geçmiş senlere doğru? Bırakalım rüzgârı inlesin. Dalga da çağlasın. Geliniz, geliniz! Ey benim trist efkârım! Ben rüya görmek isterim. Değil ki ağlamak!..

Rüya görmek yakışmıyor, ama reveyi Türkçe'de anlatacak başka da bir lugat var mı ya? Bakalım Biyanki'ye o ne söylüyor:

— Düş görmek. İşte benim dediğim gibi. Âlem-i menamda [Uykuda] görmek. Âlem-i misalde [Rüyada] görmek. Düşümde gördüm ki... (Düşümde, düşünde) bunu bilemedim. Rüyada şunu gördüm ki. Âlem-i menamda çiçekler gördüm. Hah! İşte bu!.. Sayıklamak, heyezana müptelâ olmak. Bu yakışmaz. Aklı perişan olmak. Bu da yakışmaz. Zihni dalmak. Bu olur. İstiğrak-ı zihne [Zihin dalgınlığına] müptelâ olmak. Bunu anlayamadım. İstiğrak ne demek?.. Düşünmeye dalmak. Bu hepsinden iyi gibi. Taklib-i efkâr [Fikir karışıklığı]. Bunu da anlayamadım. Bu hususta hayli zaman imal-i fikr-i amik eyledi [derin düşüncelere daldı]. Bitti. Şimdi demek olur ki rüya görmek de varsa da zihni dalmak hepsinden iyi. Mösyö Piyer niçin gelmiyor acaba?

Bihruz Bey yazı masasının üzerinde duran çanı şiddetle çaldı. Kimse gelmedi. Bir daha çaldı. Mişel Ağa göründü.

— Mösyö Piyer niçin gelmiyor?

— Sal a manjede uykuyor.

— Uyku mu uyuyor?

— Uykuyor, uykuyor.

— Okuyor öyle mi? Gazete mi okuyor?

— Evet gazete uykuyor.

— Yoksa uyku mu yapıyor?.

— Uyku da yapar.

Filhakika Bihruz Beyin sofrada bıraktığı Mösyö Piyer ariz ve amik [uzun uzadıya] meyvesini yiyip dördüncü kadeh olmak üzere şarabını da içtikten sonra kalkıp klas odasına gidecek yerde koynundan bir gazete çıkararak ve bir de sigara yakarak olduğu yerde mütalâaya koyulmuş, okumaya devam ederken tatlı tatlı uyuklamaya başladığından Bihruz Beyi, dersi, La Martine'i, Graziyella'yı, poeziyi filânı unutmuş idi. Mişel Ağanın çetrefillik eseri olarak icat ettiği "uykuyor" kelimesi ise "okumak-uyumak" fiillerini birden ifade eder, yani herkesin başına geldiği vechle okurken uyumak hâlini gösterir bir tabir-i vecih ve veciz [güzel ve veciz bir söz] iken Bihruz Beyce nasılsa römarkbl görünmedi.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin