30. Bölüm

294 10 1
                                    

Ertesi sabah Bihruz Bey kaleme gittiği günler giydiği siyah redingotu, siyah jilesi, siyah boyunbağı ile selâmlığa çıktı. Dejöneyi erken edeceğini, arabanın da hemen hazır bulunmasını ihtar ve tenbih ettikten sonra klas odasına girdi. Biraz gramere baktı. Biraz istuvar natürel okudu. Beş on satır kadar da Volter'in Siekl dö Lui katorz'undan kopya etti. Bu sabah Bihruz Bey pek saj idi. Fransızca olarak kendi kendine, "Birkaç haftadır vazifelerimi ihmal ettim, bari biraz çalışayım" diyordu. Dejönenin hazır olduğunu haber verdiler. Yemek odasına gitti. Muhtasarca taamını etti [Kısa sürede yemeğini yedi]. Bir sigara yaktı. Kahvesini içti. Eldivenlerini giydi. Bastonunu aldı. Aşağıya indi. Arabasına kuruldu. Kadıköy'üne doğru lüzumu kadar süratle giderek yirmi dakikada iskeleye vasıl oldu [ulaştı]. Arabadan inerken akşam üzeri saat dokuzda orada bulunmasını koşeye bade't-tenbih [tembih ettikten sonra] kendisi vapura girdi, güvertede münasip bir yer buldu oturdu.

— La Türki, Kuriye Doryan, Ceride-i Havadis, Vakit, Manzume-i Efkâr!..

— Gazeteci! Gazeteci!.. Done mua ön Kuriye Doryan! (Bir Courrier d'Orient ver)

— Horisti! (buyur)

— Kombien? (ne kadar)

— Ena gurus. (bir kuruş)

— Ün piyastr?.. (bir kuruş mu)

— Malista. (evet)

Vapurda bulunan bazı genç beyler Bihruz Beyin tuvaletine, etvarına, kıyafetine başka başka dikkat edip dururlarken bir de beyefendinin Fransızca gazete alması karinesiyle [ipucu vermesiyle] sahte alafrangalardan olmadığını anladıkları gibi gıbtakârane bir nazarla [gıpta eden bir bakışla] beyi baştan ayağa kadar süzmeye başladılar. Bihruz Bey de o bakışlardan memnun oldu.

Vapur iskeleden ayrılır ayrılmaz beyefendi gazeteyi açtı, baş tarafından kemal-i dikkatle mütalâaya iptidar etti [büyük bir dikkatle okumaya başladı] ise de artikl dö fondan bir şey anlayamıyor, fakat anlar gibi davranıyordu. Ondan sonra kronik havadise geçti, bunları ne ise anlayabildi. Bu sırada vapur Sarayburnu'ndan içeriye giriyordu. Bey ilân sahifesine de şöylece bir nazar atfından [göz attıktan] sonra gazeteyi gayr-ı muntazam [düzensiz], güya gelişi güzel bir surette katladı, kemal-i zarafetle [büyük bir incelikle] yanına bırakıverdi.

Bihruz Bey vapurdan çıkıp Köprü'yü geçince o zamanlar Tramvay Şirketi namına işlettirilmekte olan fiakr arabalarından bir tanesine girdi. Doğruca Babıali'ye gitti. Sakosunu, bastonunu odacıya bi't-teslim [teslim ederek] kalemden içeriye girdi. Sandalyesine oturdu. Vakit erken olduğundan hulefanın ekserisi, serhalife, mümeyyiz [memurların çoğu, baş halife (amir), kâtip] henüz gelmemiş ve kalemde bulunanlar beş altı efendiden, beyden ibaret olup resmen işe başlanmamış idi. Bihruz Beyin o gün vaktinden evvel kaleme gitmekten meramı ziyadece merak etmeye başladığı "bersiye" lugatinin tahkiki işi idi. Onun için Keşfi Beyin o gün kalemde bulunmasını hiç arzu etmiyordu. Zira vahimesi [kuruntusu] Bihruz Beye diyordu ki: "Keşfi'nin sarışın hanımla bir münasebeti olması ve o münasebetle senin muhabbetnamenin onun eline geçmiş bulunması pek probabl'dır. O hâlde sen 'bersiye'yi Keşfi Bey hazır iken ortaya sürecek olursan Keşfi'nin, o meşan çocuğun trahizonu ile iş meydana çıkar, kalemde bir alaydır başlar. Onun için, o hazır iken sakın 'bersiye'den kimseye bahis açma!.."

Bereket versin ki mevcut beylerin, efendilerin içinde Keşfi Bey görülmedi. Bihruz Bey refikleriyle aşinalık icrasından [arkadaşlarıyla selâmlaştıktan] sonra yanında bulunan Atıf Beyden Keşfi Beyin ne âlemde bulunduğunu ve kaleme devam edip etmediğini güzelce sordu. Keşfi Bey na-mizaç [rahatsız] olduğundan hemen bir haftadır kalemde görünmüyordu. Bu haberi alınca sevindi. Zira 'bersiye'yi refiklerinden sorup öğrenmekte vahimesince hiçbir mâni kalmadı.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin