28. Bölüm

384 9 0
                                    

Bihruz Bey köşke geldiği gibi salona çıktı. Eldivenlerini çıkarıp bir tarafa attıktan sonra kanepeye geçti oturdu. On gün evvelki cuma akşamı nasıl düşündü ise yine öylece müteellimane [üzüntüyle] düşünmeye başladı:

"Niçin gelmedi acaba! Niçin? Ne sebeple?.. Ah parol tutmazlar ki. Türk kadınları ne kadar biyon edüke olsalar yine nafile!.. Hiç olmazsa bir haber göndermeli değil mi idi? 'Şu sebeple gelemedim. Pardon! Bugün çok beklemiş olmalısınız.' Evet, çok bekledim, on bir buçuğa kadar orada plante oldum. 'Affınızı dilerim. Filânca gün filânca yerde buluşalım. Bu sefer de ben sizi bekleyim de ödeşelim' diye bir haber göndermek pek natürel bir şey! Ah! Bu hanımlarda politesyok, polites!.. Benim ne kabahatim var? Ben bir betiz yapmadım. Mektubu verdiğim zaman ampresmanla kabul etti. Hatta memnuniyetinden gülüyordu. Yalnız dansöz müdür, çengi midir nedir dargın dargın bir şey söyledi. Ne idi anlayamadım. Ya sonra çabucak kaçmalarına ne mana vermeli?.. Mektubu okumuş olacağında şüphe yok. O mektup okunduktan sonraki muamele de başka türlü olmalı idi. Katr paj dö kompliman. Safi amur! Safi santiman! Yazık! Çok yazık ki yerine gitmedi. O kadar yalvardım. Hiç görünmeseydim daha iyi olurdu! O hınzır Keşfi de nereden rastgeldi de benim işimi bozdu. Sebep odur bütün bu şeylere. O olmasaydı... Kim bilir [ne] entrikler edip duruyor da benim haberim olmuyor. Mutlak onunla bir rölasyonu olmalıdır. Boş yere "Haset, haset!" diye bağırmamıştır elbette. Ondan sonra da bu soğukluklar başladı. Bu cuma bahçeye de inmediler. Ah, bari mektubumu almayaydı. Ma povr letr! Ne güzel de yazdımdı! O kadar özendiğim için bir işe yaramadı ya. Adam sen de!.. Ne ehemmiyeti var ki?.. El ne pa zanfen la reyn dö böte!.. Öyle, ama ne kadar elegant! Ne kadar spritüel!.. Hiç düşünmeyeyim diyorum, olmuyor. Se plü for kö muva!.. Of,demek ki seviyorum. Evet seviyorum, seviyorum vesselâm!.. Yer aynası. Yer elması. Ne kadar hoş lâkırdılar!.. Malörö kö jö süi! Of! Amur! Amur! Kes kö se kö lamur? Se tün tambur!.. Tus kil ya plü bet!.. Anfen jö lem, jö lem, jö lem!.. Öyle ise ne yapmalı?.. Aramalı, bulmalı, yalvarmalı, arkasını bırakmamalı."

* * *

Bihruz Bey mülâhazatının [düşüncelerinin] bazısında musib [isabetli] idiyse de ekserisinde değil idi. Evvelâ sarışın hanımın parol tutmadığından şikâyet ediyordu. Halbuki beyefendiye kimsenin parol verdiği yoktu. Saniyen [İkinci olarak] parol olmayınca randevuya gelinmediğinden dolayı haber göndermeye, itizara [özür dilemeye], filâna da mahal olamazdı. Salisen [Üçüncü olarak] beyin muhabbetnamesi kabul olundu ise de def'-i belâ [belâyı baştan savmak] için kabul olundu. Hatta bunu almak için uzanan el de sarışın hanımın değil, refikası [arkadaşı] Gülşeker Hanımın eli idi. Rabian [Dördüncü olarak] mektup okunmadı, yalnız açıldı bakıldı. Ucundaki çiçeğin zarifliğinden, kâğıdın misk gibi koktuğundan bahsolundu. Hamisen [Beşinci olarak] mektup okunmadığı için hanımların ondan sonraki muamelelerine kat'a [asla] tesiri olmadığı gibi okunabilseydi de yine olmayacaktı. Sadisen [Altıncı olarak] mektup pek yerine gitti ki iki parça edilip büküldükten sonra Bağlarbaşı'ndan Bülbülderesi'ne inerken solda kalan metruk [terk edilmiş] kabristana fırlatılmakla hamil olduğu esrar-ı garabet-medar-ı aşk ve muhabbet mevdu-ı mahremiyet-i hamuşan edildi [taşıdığı tuhaf aşk ve sevda sırları sessizliğin mahremiyetine bırakıldı]. Sabian [Yedinci olarak] Keşfi Beyin sarışın hanımla bir münasebeti olmak şöyle dursun, hatta evvelki cuma akşamından beri sarışın hanım, Keşfi Beyin hatır ve hayaline bile uğramamış idi.

Lâkin muhabbetnamenin güzel yazıldığı hâlde nafileye gittiği, sarışın hanımdan daha güzelleri bulunsa da hâlâ fikren zarafetinin fevkalâdeliği ve bir nazenini düşünmemeye muktedir olamamak muhabbetten ileri gelir bir hâl ise beyefendinin sarışın hanımı sevdiği, hanımın yer aynası, yer elması teşbihlerinin hoşluğu, aşka trampet çaldırmanın münasebetsizliği cihetlerinde beyefendinin düşündüğü pek doğru idi!

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin