8; yaralarını öpeceğim

9.1K 1.2K 333
                                    


-

Jungkook'dan

Bazen, gerçekleri hiç bilmemek çok daha iyidir. Bilmemek ve tüm o bilinirliğin yükünden kurtulmak... Geçen haftaya kadar geçmişimi bilmenin beni rahatlatacağını düşünüyordum fakat başka bir bilinmezliğin beni içe sürüklemeye başladığı an her şey daha da boka sarmıştı. Taehyung'u hatırlamayı gerçekten istiyor muydum, gerçeklerin yükünü kaldırmaya hazır mıydım bilmiyordum.

Jimin ve anneme de kızgındım ayrıca, anneme daha fazla. Aslına bakarsanız anneme hala bir şey söylememiştim. Jimin'in eğer söylersem tekrar aynı olayın başıma gelebileceği olasılıklarını bana saymasından sonra da anlatmayı pek düşünmüyordum zaten.

Anneme hiçbir şeyi söylemeyecek, o sınavı kazanıp buradan kurtulacaktım. Böylece annemin sınava girmemi engellemesi de ortadan kalkmış olacaktı.

Kafam iyice çorba haline gelirken bir yandan da Daegu sınavına çalışıyordum. Sınav artık burnumun ucundaydı. İki gün sonra, o büyük sınava girecektim ve ben hazır bile değildim. Tek umudum bir kaç kopyadan ibaretti, bu ihtimaller de Jimin'e bağlıydı. Sıralarımız yan yanaydı, eğer ayırmazlarsa sınavda da yan yana olacaktık ve bu da rahat rahat kopya çekebileceğim anlamına geliyordu.

Aynı zamanda da oraya gitmek istemiyordum. O kadar yorulmuştum ki bir yanım onu hatırlama isteğimi yakıp kavururken, diğer yanım her şeyden bıkmış hissediyordu.

Düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırıp kırmızı beremi kafama doğru çekiştirdim. Havalar gitgide soğuyordu ve ev ortamında çalışmak sanki bana Taehyung'u daha da hatırlatacağı hissine girdiğim için kütüphaneye gitmeyi tercih ediyordum. Böylece daha iyi odaklanabiliyordum.

Camın kenarında boş bir masa bulup yerleştiğimde, karşımda birinin beni izliyor hissine kapılmıştım. Bu his, son zamanlarda oldukça yaşadığım bir histi.

İzleniyor olmanın verdiği korku hissi.

Bozuntuya vermeden kitaplarımı çıkardım ve masaya sindim.

Trigonometriyi ne kadar sevdiğimden bahsetmiş miydim? O kadar çok seviyordum ki güzelliği beni uyutuyordu, siz anlayın ne kadar çok sevdiğimi...

Zamanın nasıl geçtiğini, nasıl o masada uykuya daldığımı bilmiyordum fakat kafamı kaldırdığım masada karşımda oturan Taehyung'u da beklemiyordum.

"Taehyung," dedim kafamı kaldırırken. "Sen buraya nasıl..."

Göz temasını bozmadan sözümü keserken sesinin tınısını ne kadar özlediğimi fark etmiştim. "Merak etme, gideceğim."

İşte şimdi boku yemiştim, uzun zaman sonra yeni bir rüyada tekrar beraberdik. Psikolojim tekrar alt üst olacaktı işte, neden karşıma tekrar çıkarak bana acı veriyordu ki?

Dediği sözlerin ardından büyük bir sessizlik oluşmuştu ve ben ne zaman onun kolunu sıkıca tutup gitmemesi gerektiğini söylediğimi bilmiyordum. Gözleri yavaşça kapüşonlusunu sıktığım elime gitmiş, dudağının kenarıyla gülümsemişti. "Buna zorunlu olduğumu biliyorsun, Jungkook." Ardından parmaklarımı parmaklarına dolamış ve güzel dudaklarıyla buluşturmuştu tenimi. Bu his, yabancı olmadığım bir his değildi ancak sanki ilk defa tenime işliyormuş gibiydi.

Kaç gündür görmüyordum onu bilmiyordum, artık sayamaz hale gelmiştim ve tam doğru düşünmeye başlamışken tekrar karşıma çıkması ona olan tüm nefretimi alt üst etmişti.

Ondan nefret ediyordum, beni o gece bıraktığı için. O gece bana tek yardım edecek kişi oydu oysaki.

Tabii ki de anlayacağınız üzere bu içimdekileri ona dökememiştim. Kelimeler boğazımda düğümleniyor, boğazıma acı bir yumru oluşturuyordu adeta. Dudaklarına değen tenim ise nefesimi tutmamı sağlıyordu.

two worlds | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin