Banu Üveys

32 4 1
                                    

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Hamdolsun alemlerin Rabbi olan Allah'ımıza. Salat ve selam olsun Şanlı Resul'ümüze, Âline, ashabına, ehli beytine ve tüm sevdiklerine ve daim olsun inşallah. Pirimiz Muharrem öğretmenimizin sırrının bereketiyle; Allah'ın ve Resul'ünün selam ve bereketi üzerinize olsun.

Rabbim o kadar çok nimet verdi ki ne anlatsam da fayda sağlasam diye düşünüyordum. Bir kardeşimiz rüya görmüş ve bana ayna oldu. Daha önce anlattığımız için bugün hiç anlatmayı düşünmediğim bir konudan bahsedeceğim. Daha önce dinlemiş olanlar lütfen hakkını helal etsin. Bende zikirle tanışma ve hayatımızın değişmesinden başlamak istiyorum. Burak'la (eşim) 6 yıl çıkmıştık ve ehli dünya bir hayatımız vardı. Nerde sabah orda akşam... Dini hiçbir altyapımız yoktu. Evlenmeden önce de hayatımıza artık çekidüzen veririz. Mayıs ayında düğün olacaktı. Eve yerleşince Kuran'ı hiç okumadık, her gün zaman ayırır dinleriz yazın bitiririz, namaza da başlarız dedik. Çok uzatmayayım. Evlendikten sonra bunların hiçbirisi olmadı. Aksine Burak özel günlerde içerken artık her gün içmeye başladı. Bana sorunca izin vermiyorum diye artık emrivaki yapıyordu. Her fikir ayrılığında haksız da olsa bağırıp çağırıyordu. Evde hiç yardımcı olmuyordu. İşi de bırakmıştı. Hem maddi hem manevi anlamda çekilir gibi değildi. Hem sevgim hem saygım azalmaya başlamıştı. Bende daha evliliğimizin ilk yılında artık boşanmayı düşünmeye başlamıştım. Çünkü katlanmam için hiçbir sebep yoktu. Çoluk çocuk olmadan kurtulursam iyi diyordum. Ben bu düşüncelerdeyken Ramazan ayında babamlara iftara gittik. İftar sonrası tüm aile, cemaat olarak namaz kıldı. Sonra eniştemlerle bize çaya geldik ve Burak; "Siz namaz kılarken içime ateş düştü. Bende namaz kılmak istiyorum." dedi. İşin enteresan yanı, 2 ay evvel Miraç Kandili'nde 2 rekat namaz kılalım dediğimde yapmadığını bırakmamıştı. Beni zorlama diye bağırıp çağırmıştı. Bende o gün üzüntü içinde; "Rabbim, ben zaten zayıfım, daha hayırlı birini neden vermedin? Bana Seni yakınlaştıracak bir kulu neden nasip etmedin?" diye üzüntü içinde hadsizlik ettim. Kader planında olanları bilmeden ve kadere karışarak... Ama o iftar günü yatsı namazıyla bir başladık, bir daha bırakmadık hamdolsun. Allah bizi ve tüm kardeşlerimizi huzurundan ayırmasın inşallah.

Burak o zamanlar 3 tane zammı sure biliyordu. 4 rekâtlık namazlar için 4 tane bilmek gerekiyor dediler ve namaza başladıktan sonra çevremizdeki insanlar; "Şu sureleri de ezberle. Namazda ayağını şöyle çevir, belini bük, gözlerin şuraya baksın vb." gibi direktifler vermeye başladılar. Bizim hiçbir altyapımız olmadığı için ilk günden bunların söylenmesi bizi çok sıkmıştı. Halbuki huzurda olmak hoşumuza gitmişti. Neyse... Sonra birisi Burak'a; "Sen şimdi namaz kılıyorsun ama Ramazan ayından sonra içeceksin ve bunların hepsi boşa gidecek." dedi. Bu söz aslında bizim miladımız oldu. Çünkü Burak, hem içerim hem kılarım mantığındaydı. Kul hep yargılıyor, bakalım Allah ne demiş diye Kuran meali okumaya başladı.

(Bakara Suresi / 219. Ayet) "Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz." diye alkolle ilgili ilk ayet geçiyor. Burak evde sevinç içinde; "Bak, Allah namaz kılamazsın falan demiyor. Hem de alkolün menfaati yani faydası da varmış. Ben yine ikisini de yaparım. Gece içerim sabaha etkisi geçer, kılarım namazımı." diyor. Bende; "Burak, yaraya kullanılır mesela alkol.. Temizlik için kullanılır. Taş düşürmek veya kansızlık gibi durumlarda doktor verebiliyor ama seninki keyif işi.. " diyordum. En güzeli Allah nasip etti de orda bırakmadı Kuran okumayı, hepsini bitireceğim inşallah dedi. Birde sadece alkolle ilgili ayetlere bakabilirdi ama Allah sırasıyla tek tek okumasını nasip etti. Allah'ın ne kadar latif, kibar ve cömert olduğunu algıladı. Sonra sıra gelince;

(Maide Suresi / 90 ve 91. Ayet) "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçiyorsunuz değil mi?" ayetini okurken ağlamaya başladı. "Allah'ım kulların yakıyor, cehenneme atıyor. Sen ne kadar kibar bir Allah'sın ki "Artık vazgeçiyorsunuz değil mi?"diye güzelce soruyorsun. Sen ki bir sözünle beni yok edebilirsin ama hep iyiden ve güzellikten yanasın. Ben senin sevmediğin bir şeyi yapmak istemiyorum." dedi ve tövbe etti. Evde dolaptaki tüm içkileri döktü, attı.

Birkaç gün sonra, beraber namaz kılarken ağlamaya başladı. Ne olduğunu sorduğumda "Işık görüyorum." dedi. Duvarlarda simli boya var, parlamıştır, eşarbımdaki taş parlamıştır diye somutlaştırırken.. "Hayır, secdede korktum gözlerimi kapattım. Gözlerim kapalıyken daha da büyüdü. Gözlerim açık olduğu kadar net gördüm." dedi. Tabi, ben inanmadım geçiştirdim. Sonra ne zaman Allah kelamı ettiysek; "Banu, yine geldi ışık..." deyip duruyordu. Sonra biz bu ışık nedir diye araştırmaya başladık. Yaklaşık 2,5 ay sonra Burak veyselkarane sitesini buldu ve zikre başladı. Beraber namaz kılıyorduk ama ben zikretmiyordum. Bu sefer onun kandilde beni terslediği gibi ben onu tersliyordum. Dinde zorlama yoktur, sen ne yapıyorsan yap. Beni zorlama diye.

Gizli gizli de onu izliyordum. Uçuk kaçık laflar ediyorlar. Yok evliyalar, yok nurlar, yok mühürler... Kafayı yerse de çekip çıkarırım diyordum. Zamanla bir baktım ki eski Burak'tan eser kalmadı. Üzerime titreyen pamuk gibi bir adam geldi. Normalde bile yüksek sesle konuşan ve beni hiç düşünmeyen insan şimdi beni incitmekten korkar oldu. Bir insanın değişmesinin mümkün olmadığına inanırdım. Ama kendi gözümle görüp birde yaşayınca böyle bir zikir kötü olamaz dedim ve başladım. Cehennem azabı yaşadığım evim cennet bahçesine döndü. Bu ne büyük mutluluk, ne büyük lütuf...

Sonrasında gelen ve hiç gitmeyen o huzur paha biçilemezdi. Söylenen ve şüphe ettiğim her şeyi söylendiğinden fazlası var eksiği yok, yaşamaya başladım. İbadetlerin görev değil sevgiliyle buluşma fırsatı haline gelmesi... Hızır as ve birkaç sultanı zahirde görebilme şerefi, isimler, canım öğretmenlerimin verilmesi, nurlar, mühürler... Burnum hiç koku almazdı, rahmani kokuları ve dünyevi kokuları almaya başladım. Ne hastalığım varsa şifam verildi. Çocuk için tedavi görmen gerek dediler, müjdesini aldım. Marifette öğretmenliği nasip eyledi. Bir kardeşimin sıkıntısını veya müjdesini ayna eyledi. Başkalarını da bana ayna eyledi.

Yaşadığımız somut şeylerin yanında Rabbimizin dünyalık imtihanlarımızla değil de nefsimizle savaşı öğretmesi, sabrı, şükrü öğretmesi... Her şerde hayır, her hayırda şerri göstermesi... Rabbin bizi kendisine muhatap alması. Hepsi çok ama çook güzel... Bunların en özü ve güzeli Allah'ın seni çok sevdiğini hissettirmesi ve O'nun yolunda hizmet ettirmesi , müşkülünü de üzüntünü de sevincini de O'nunla paylaşman... Kısacası; Allah ile iletişime geçme lütfu, bana ve tüm kardeşlerime kendisini zikretmeye, batında köle azat etmeye izin vermesi, batıni anlamda veren el eylemesi O'nun (c.c) bize en büyük övgüleridir. Veren Allah'ıma hamdolsun.

Lütuflar; Allah'ın sevdiği kullarına övgüleridir. Bizleri Elest'ten seçen ve dünyada da övgüsüne mazhar eden Allah'ımızın şanı ne yücedir!

Verilen lütufları düşününce tüm yaşantıma bakıyorum. Nice kusurlarla dolu olmama rağmen Allah elimi hiç bırakmamış ve korumuş. Hayatımızı hep zikir öncesi ve sonrası diye ayırırız. Tek değişen idrakmiş. Veren Allah'ımıza hamdolsun ki Elestten beri Üveys olduğumuzu idrak ettirdi.

Ortaokuldan liseye geçerken şöyle bir cümle söylediğimi hatırlıyorum: Boyum ne uzun ne kısa, ne güzelim ne çirkin, ne çok akıllı ne akılsız, ne çok zenginim ne çok fakir... Rabbim beni ortayaratmış diyordum. Halbuki ne büyük nimetmiş orta olmak... Ölçü ne büyük mükafatmış. Küçükken zahiri olarak baktığım olayın bana bu hafta farklı bir pencere ile hatırlatılması ne hoş oldu. Rabbim Kamer Suresi'ndeki : "Gerçekten biz, her şeyi ölçü ve dengeyle yarattık." ayetini yaşattı.

Hepimiz benzer veya farklı şeylerle sınandık ama ezelden kıymetli oluşumuzun idraki bence lütuf üstü lütuftur. Zikirle beraber hissettirilen huzur ve tüm güzellikler Yüce Rabbimizin; "Kulum, ben seni çok seviyorum ama sen farkında değildin, yaşatıp gösteriyorum ki anla." demesinden başka bir şey değildir. Yoksa tüm alem-i cihana ve bizlere imkansız ve ulaşılmaz gibi görünen yaşadığımız tüm lütuflar Allah için hiçbir şeydir. "O, ol der ve hemencecik oluverir." (Yasin Suresi, 96.Ayet)

Üveyslerin Kaleminden ✏Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin