Bir pazartesi nasıl bu kadar hızlı ama sıkıcı geçebilirdi bilmiyorum. Son dersteydik ve ben uyumak için yeni bir pozisyon arayışındaydım. Aydın'ın tek dinlediği ders olan tarih bana ninni gibi geliyordu. Hande sabah Cem kazmasıyla gitmiş bir daha da hiç gelmemişti. Gereksiz bir ilişkileri vardı. İkisininde kendilerine özel fuckbuddyleri olmasına rağmen hiçbir şekilde birbirlerinden ayrılmıyorlardı. Sanki birbirlerinden sıkılmamak için hem beraberdiler hem de beraber değildiler. Hayır, kötü demiyorum hatta güzel bir şey ama bu okeye dördüncü ararken birden fazla insanla karşılaşmak gibi bir şey. Kim fasulye seçemezsin bir süre sonra.
Hocayla Aydın uzun yıllar önce olmuş bir şeyle alakalı gereksiz bir tartışmadayken götümdeki telefon sanatsal bir şekilde titredi. Telefonu çaktırmadan cebimden çıkarırken kafam hala masadaydı. Masanın altında duran telefona göz ucuyla baktığımda mesajın amcamdan geldiğini gördüm.
Akşam bara bir müzik grubu geliceğini ve istersek gelebiliceğimizi yazmıştı. 'Bulaşıkları üstümüze yıkmazsan geliriz.' yazıp kalan son 20 dk yı bahçeyi izleyerek geçirmiştim.
Zil çaldığında telefona gelen cevapla sınıfta haykırmaya başladım. Sınıfta hoca dahil herkes bu ani haykırışlarıma alışkın olduğu için hiçbiri bir şey dememiş benden tarafa bile bakmamış ve sınıftan toz olup gitmişlerdi.
"Neye bu kadar gülüyorsun lan yine?" diyen Aydın'a akşam bara gidiyoruz deyip telefonu cebime soktum. Koca herif bana 'yarram' yazmıştı. Amcamın bu hallerine alışkındım ama adam her seferinde beni güldürüyordu. Ağzından çıkan her kelimeye gülüyordum. Ya yalakaydım ya da gerizekalı.
Okuldan çıktığımızda Hande'nin bizi unutmuş olduğunu kendimize çoktan yedirmiş bir şekilde yürüdük. Caddeye çıkıp dolmuş durdurma görevini üstlenen Aydın en sonunda dolmuş bulmuş ve beni yarısına geldiğim sigarayı atmak zorunda bıraktırmıştı. Üzücü şeylerdi bunlar.
Kısa bir zaman sonra evimin sokağına geldiğimizde Arca'yı apartman kapısından çıkarken gören Aydın "Ahanda senin dönek." demiş ve çenesiyle Arca'yı işaret etmişti.
Aydın'a sert bir omuz geçirirken Arca'ya seslendim ve ona doğru yürümeye başladım. Arkamdan söve söve gelen Aydın'ı umursamayarak "Nereye böyle?" diye sordum çünkü ona yakıştırmadığım derece şık ve hoş gözüküyordu. Hayır, bunun kesinlikle kıskançlıkla alakası yoktu.
Gözlerini gözlerimden çekip ifadesizce Aydın'a bakmaya başladı. Beyefendinin direk kadar boyuyla arkamda dikildiğini hissedebiliyordum. Gözlerini ondan çekmeden "Bir işim var zaten, sizin de bir işiniz var gibi gözüküyor." dedi. Kurduğu cümlenin saçmalığı yeni yeni kafasına dank ederken "Yani..." demiş ve yine duraksamıştı.
Ben bu gereksiz bakışmaların nedenini çözmeye çalışırken "En iyisi ben gideyim. Size iyi eğlenceler." deyip hızlı bir şekilde motorunu bağladığı tarafa doğru yürümeye başladı. Aydın'ı omuzlarından ittirip apartman kapısına ulaştığımda çığırıyordum. "Noluyor bok suratlı?" demiştim ondan bir tepki beklerken.
Ceplerimi karıştırıp anahtar aramaya başlarken de konuşmaya devam ettim "Ne bu bakışmalar? Klişe türk dizisi mi çekiyoruz? Noldu lan sizin aranızda? Öyle bir bakıyonuz ki birbirinize." demiş ve kapıya anahtarı sokmak için uğraşmaya başlamıştım. "Hayır, istersen ayarlıyım sana." derken Aydın'ı kızdırdığımı belli eden bir tokat indi enseme.
Kapıyı sonunda açabildiğimde apartmanda bağırışım yankılandı. Ensem yanarken "Boş konuşma it." demişti. Ensemi ovuştururken merdivenleri çıkmaya başladım. Hayır, ben buna bir şey de diyemiyorum ki ölüm korkusundan.
Bu sefer de daire kapısıyla cebelleşmeye başladığımda ise kazulet beni kenara itmiş ve iki saniyede kapıyı açabilmişti. İçeriye geçip hazırlanmış birkaç bira içmiş ve bir şeyler yemiştik.
Hava kararmaya başlarken kendimizi apartmandan dışarı attık. Kadıköy sokaklarında bara doğru yürürken donup gitmekten korkan ben, Aydın'ın kolunu omzuma atmış ve ona yapışmıştım.
"Yavşama lan!" diye tepki veren, boyundan dolayı yüzünü zor görebildiğim kafa, çalan telefonuyla beraber kolunu omzumdan çekti. "Ne var Hande?" derken kaşlarını çatmıştı. Hande'yi dinledikten sonra bütün sinirli halini bir tarafa bırakıp "İlhas Abiye gidiyoruz, gel istersen." demişti. Telefonu kapatacağı anda bir şey hatırlamış ve Hande'yi durdurup Cem'i getirmemesiyle alakalı uyarmıştı.
Bana kızgınken bile beni düşünüyordu. Ponçiğim. Telefonunu montunun cebine soktuktan sonra "Bakma bana öyle." demişti. Ama ben kendimi tutamamış yanağına uzanıp makas almıştım. Elime vururken bu sinirinin ne zaman geçiceğini merak ediyordum. Hayır, bu kadar kızıcak ne vardı ki alt tarafı espri yapmıştım. Ne kadar güzel, gülüp geçicektik. Hem Arca ona bakmazdı baksa bile onlardan anca hardcore olurdu. Yine çirkinleştim galiba.
Barın kapısına doğru yürürken kapıda duran iri kıyım adını unuttuğum herif beni görüp baş selamı verdi. Kapıdan geçip uzun bir koridordan yürümüş ve sahneyle barın tam ortasında kalan bir alana çıkmıştık. Localarda oturmuş içki içip koklaşan insanlardan ve sahneyi hazırlayan tiplerden başka kimse yoktu.
Barın arkasındaki bu sefer ismini hatırladığım elemana Serhat diye seslenmiş ve babam nerede demiştim. Parmağıyla yukarıyı gösterirken her zamanki gereksiz espriyi yaptım. "Allah katında mı?" Geçen sefer bunu söylediğimde yemiş olduğum küfürlerden dolayı kısık bir sesle söylemiştim ama yine de yanımdaki kazulet duymuş ve sesli bir şekilde iç geçirmişti. Ardından da "Allah seni kahretmesin." demişti.
Sahnenin yanındaki demir merdivenleri döne döne tırmanıp asma kata çıktık. Amcam beni görünce "Eflâm." deyip kocaman kollarını etrafıma sardı.
Hemen hemen aynı boydaydık ve birbirimize baya benzerdik ama kendisinin yüklü bir şekilde kilo almış olmasından ve son 10 yıldır motorcu sakalıyla gezmesinden dolayı pek de bir benzerliğimiz kalmamıştı. Hayır, babam değildi ama babam dediğim adam buydu. Babamın bana kendisinden daha yakın olan kardeşiydi. En büyük nedenlerinden birisi onu çok sevmem ve bana babamdan daha çok babalık yapmış olmasıydı. En küçük nedeni ise velayetimin onun üstünde olmasıydı.
Kollarının arasındayken aldığım kokusu kendisinde bayıldığım yüzlerce şeyden bir tanesiydi. Benden ayrılıp Aydın'a sarılmış ve ondan sonra da "Nabersiniz lan?" derken yanaklarımızı tokatlaya tokatlaya sevmeye başlamıştı. Sevgi merasimi bittikten sonra da bizi müzik grubunun locasına sokup gözden kaybolmuştu.
Aydın beş saat grubun solistiyle sohbet etmiş hatta bir şarkı söylemek için izin bile almıştı. Daha fazla dayanamayıp kalabalıklaşan alt katta gözlerimi gezdirdim. Yeni içeri giren tiplere bakmak için asma katın diğer ucuna yürüdüm. Elimdeki tekila bardağını bir süs gibi tutmaya devam ederken onu gördüm. Kahrolası Okan piçi. Delirmeme az kalmıştı.
Tebrikler Okan seni görmeden bir gün bile geçiremiyorum diye söylenmiş ve bende emanet gibi duran bardağı kafama dikmiştim. Tebrikler Eflâ yine çocuktan gözlerini alamıyorsun.
--
ya ben bu işe niye giriştim bilmiyorum ama cidden bir sene önce yazdığım bokları toparlamak bu kadar zor olmamalı. neyse fiillere eklediğim zaman kiplerini düzeltmeye çabaladım ama okurken çocuk kitabı okuyor gibi hissederseniz şimdiden üzgünüm. ayrıca tengri için bu kitabı okuyan varsa dumanla falan işaret versin. ne biliyim. thnx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eflâ (boyxboy)
Teen FictionEflâ kaos demekmiş. Ama bende ki tek kaos esprilerim veya her şeyi içimde yaşamaya çok alışmışım.