Yol mu versem? Kol mu versem?

48 7 0
                                    


Kafenin yanındaki sokakta biraz ilerleyip bir kaldırıma çökmüştük. Ne konuşacağını merak etmeme rağmen bir yanım da şuan koşarak onu burada terk etmek istiyordu. Afallamıştım. Heyecanlıydım. Hayır, yürüyen ve konuşabilen varlıklar Efla'yı ne zamandan beri heyecanlandırırlardı ki? Saçmalık.

Sessizliğin uzayıp gitmesiyle boğazımı temizledim. Rahatsızdım, cidden rahatsızdım. 

"Bak sarhoşken aptalca bir şey yapmadığımı biliyorum sadece beni sinir etmek için salaklığını kullanıyorsun." demişti sessizliğin sonunda. 

"Bu muydu konuşma konusu. Şey kalkayım ocakta yemeğim vardı." dediğimde oflamıştı. Asıl ben oflayacam buna mı karın ağrısı çekmiştim cidden.

"He ayrıca bana salak salak mesajlar atmaktan vazgeç." diye çıkışmıştım. Karın ağrımın öcünü ona baş ağrısı çektirerek almayı düşünüyordum o sırada. 

"Bak arkadaşın olmak gibi bir amacım yok ama kavga etmek de istemiyorum." 

İstemiyormuş aynen kardeşim gözümün morluğu iki gün önce falan iyileşti de senin götünü sikince o kaç güne iyileşir bilemem. "Ne istediğini sormadım. Ayrıca kavgayı bana annenin adını söyleyerek en başında sen başlatmıştım hatırlarsan." derken oturduğum yerden kalkmış sessizlikte yudumladığım şimdi ise bitmiş olan kahvemin kartonunu çöpe fırlatmıştım. 

"Telefonumu kaydetmekle başla işe. Sonrasında da Aydın'a bana teröristmişim gibi bakmamasını söyle." Dinlemiyordu. Beni dinlemiyordu. Oha yani. 

"Son olarak da tekila sözüm için Hande'nin doğum günü partisine bir davet yolla." Dinlemiyordu ve emir veriyordu. Dediği her şeyi dinlerken durduğum yerde gözlerim daha çok kısılmış elim yavaş yavaş sigara paketime gitmişti. "Paşam, sigara da ister miydiniz? Yakıp veriyim?" Gülümsedi. Ciddili, hiç alaycılık barındırmayan bir gülümseme oluşturdu suratında. 

Sabır. Sabır ne demek. Biraz nikotin belki de. Sigaramı yaktım. Uzunca bir nefes çektim. Ciğerlerimde tuttum. Gözleri konuşmanın başından beri yüzüme kilitlenmişti. Dışarıya dumanı saldığımda dememesini umut ettiğim, kurmamasını dilediğim cümleyi kurdu ve elini bana doğru uzattı. 

"Alabilirim artık saol." Aydın, Aydın, Aydın. Birincisi yumruğu şuan geçirdim geçirdim geçirmezsem laleyim. İkincisi hadi diyelim geçirdim ya Okan beni bu sokakta ya da Aydın beni kendi evimde siker mi? Büyük ihtimalle. Üçüncüsü var mı bilmiyorum ama üç kere Aydın demek bir boka yaramıyor onu biliyordum. Yapabileceğim en iyi hareketi yaptım. Hande hareketiydi bu benim için. 'Eğer karşındakinin suyu var ve senin yoksa o zaman sende onun suyunu dök.' Orospik Handeciğimin beyinsizce kurduğu tek cümle olan bu cümle cidden benim gibi bir salak için yaratılmıştı. 

Elimde duran sigarayı yere attım ve üstüne bastım sonrasında Okan'ın gözlerinin içine bakmaya devam ederek "Sabır." dedim sadece "Sabır." ve birkaç saniye sonra sokaktan çıkmış yine kafeye geri dönmüştüm. Evet, tescilli bir gerizekalı olamamın dışında artık bir de laleydim.

Masaya geldiğimde Hande'nin durmadan kurduğu cümlelerini kestim. "Sahil?" çok basit olan bu sorumla üçü de masadan eşyalarını toparlayıp kalktılar. Sokağa çıkıp sahile doğru yürümeye başladığımızda daha yeni az önce bulunduğum sokaktan Okan'ın çıkışını izledim. Bir anda Hande Aydın'ı itekleyerek yanıma geldi. Koluma girdiği gibi bizi önden yürütmeye başladı. 

"Ne istiyormuş. Hadi anlat sevgilim." 

"Sen anlat bende anlatılacak bir şey yok." bunu deyişimle yerde olan gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Suratımın hangi şekilde olduğunu bilmiyordum. Sadece sinirli olduğum mizacımdan anlaşılıyordu. Ondan emindim. 

"Cem'e yol vermişsin" dedim kolumdaki kolunu sıkılaştırıp beni iyice kendisine yaklaştırırken. "Öyle oldu." derken sanki yere düşen sakızından bahsediyor gibiydi. Arkasını dönüp Aydın'la Arca'yı göz ucuyla kontrol etmişti. Mantıklı bir hareket. 

"Bu sefer pek geri dönecek gibi gözükmüyor." diye devam etti bir süre sonra. Işıklara geldiğimizde durduk sonra bana sarılmasıyla saçlarına elimi atıp okşadım. 

"Her seferinde üzülmüyormuş gibi yapmana gerek yok. En azından bu sefer yapma." diye fısıldadım. Hızla geçen arabaların sesleriyle ben bile duyamamıştım ne dediğimi. Ama onun sıkılaşan kollarından beni duyduğu anlaşılıyordu. Gülümsedim kafasına bir öpücük kondurdum. Anında yumuşamıştım. Bir anda göğsümden kafasını kaldırıp elimden tutan Hande'nin beni çekişiyle arabaların tabakhaneye bok yetiştirdikleri caddede sahile doğru koşarken bulmuştum kendimi. Hande'nin her zaman yaptığı şeye kurban gittiğimin farkına biraz geç varmıştım. Duygusuzluktan sonra gelen duygu patlamasını uçuşturma, havadaki bir sinek gibi elinin tersiyle kovalama. 

Arkadamızdan bağıran Arca'nın sesleri gittikçe yaklaşmaya başladığında yanında gülen Hande'ye bakarak "Manyak." diye söylendim. İki taşşağım da karşıdan karşıya geçtiklerinde Aydın Hande'nin omzuna kolunu atıp "Aptal." diye söylenmişti. Ohf bana niye şekerim deniyormuşçasına aptal denmiyor. Kabasınız kaba. 

Sahilde her zaman oturduğumuz deniz kenarındaki beton duvarlara geçmiştik. Ne ara aldığımıza emin olamadığım biralarla güneşin batışının tadını şarkı dinleyerek suskun bir şekilde çıkarıyorduk. Arca bir ara bana ne konuştuğumuzu sormaya yeltenmiş ben ise Arca'ya cevap vermeden Hande'ye bütün okulu çağırıyoruz demiştim. Ne döndüğünü anlamasalarda onunla aynı mekanda olmanın benim kararım olduğunu(!) ayriyeten de bu konuyla alakalı tamamen sinirli olduğumun farkındalardı. Mükemmel akşamda hiçbir konuyu uzatmadan biralarımızı içtik. Zaten konuları uzatmak isteyen tarafım bütün olayları sindirip sabah uyanınca yeterince ortaya çıkacaktı.

--

ow wow shit. bölüm mölüm yazamıyorum abi. ne diyorlar buna? geçiş bölümümü? yoksa sadece hayatımın utanç verici bölümü mü? evet, saçmaladıysam gidiyorum.

Eflâ (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin