Bazı insanlar; Ne istediklerini kendilerine bile ifade etmeye cesaret edemezler. Çünkü istediklerini gerçekleştiremeyip, kendi gözlerindeki değerlerini kaybetmekten korkarlar. Geleceğe dönük, büyük bir hayal kuramları istendiğinde, hemen yere uzanıp ölü taklidi yaparlar. Hayal kırıklığına uğramamak için hayal kurmayan insanlar, hastalık çıkmasın diye doktora gitmeyen insanlara benzer. Oysa yeni bir hayat, kişinin gerçeğiyle yüzleştiği anlardan başlar. Ben de, bu hayal kutlayan insanlardandım. Ama kendimi bırakmadan önceki o birkaç saniyeye minicik bir hayal sığdırmıştım. Uzay'ın atlamama izin vermeyip, beni tutacağını hayal etmiştim. Ve.. hayalim gerçekleşti.
Ben düşmeye başladıktan birkaç salise sonra kolumda soğuk, güçlü ama yumuşak bir el hissettim. Gözlerimi açtığımda, beni kolumdan tutan kişinin Uzay olduğunu gördüm.
"Aptal mısın sen? Ne yaptığını sanıyorsun?!" bana asla bağırmaya çocuk, ilk defa bağırmıştı.
"Sana karşı aptalca bir oyun oynadım Uzay. Ve kazanan ben oldum." Uzay kızgınlıkla beni geriye çektiğinde, onu bu sefer ben tuttuğum Ve bırakmadığım için dengemizi sağlayamayarak düşmüştük. Çatının soğuk betonuna düşmüştük. Bedenlerimiz binadan aşağıya düşmemişti. Ama benim kalbim, çoktan Uzay'a düşmüştü.
***
Birkaç saattir yerimizden kımıldamamış, öylece uzanıp, güneş ışınları nedeniyle hafif morumsu bir renk almış gökyüzünü izliyorduk. Ardından kendine bir sigara çıkarttı Ve her zamanki gibi içmedi, sadece yanışını izledi.
"Neden ölmeme izin vermedin?" cevap vermedi. Yalandan güldüm.
"Hayatın sürprizleri olduğundan falan bahsetmeyeceksin değil mi?" dediğimde bana baktı bu sefer. Devam ettim sözlerime.
"Hepimiz aynı televizyon programlarını izliyoruz. Radyoda aynı şeyleri duyuyoruz, birbirimize aynı şeyleri söylüyoruz. Hayatın hiçsüprizi kalmadı. Hep aynı şeyler olup duruyor. Tekrarlar.. Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Katı. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi." Ben susunca, gözlerini kısıp birkaç saniye bir şey demeden gökyüzüne döndü. Sanki bir şeyler anlatmak istiyormuş da, nasıl anlatacağını bilemiyormuş gibi.
"Özgür bir ülkede yaşamıyoruz; her şeyin bir sahibi bir fiyatı var. İnsanları satranç piyonları gibi kullanan toplum yüzünden akıl hastanelerinde boş yatak yok." biten sigarasını söndürdü. Ve konuşmaya devam etti.
"Hayatımız boyunca, kendimizi her şeyin tamamen anlamdan yoksun inandırmak için hayatlarımızı boka doldururuz; kariyerle, ilişkiye falan.." yeni bir sigara çıkardı. Yaktı. Ve yanışını izlerken, devam etti sözlerine.
"Çok saçma, değil mi? İnsanlar boş yaratıklar. Sana bu yüzden kedi diyorum ya.. Sen, hayatın nasıl bir şey olduğunu, insanların nasıl olduklarını biliyorsun."
"Peki sen, Uzay? Sen nesin?" diyerek böldüm lafını.
"Sigara." dedi, Hiç düşünmeden.
"İnsanları köleleştiren, hatta bazılarını kendine taptıran. O olmadan yapamayacaklar, delirecekler. Ama sigaraya ne kadar çok bağlanırsan, ne kadar çok seversen, o kadar çok yaklaşıyorsun ölüme. Ben, insanları sevdikçe öldüren bir sigarayım." Ama sigaraya ne kadar çok bağlanırsan, ne kadar çok seversen, o kadar çok yaklaşıyorsun ölüme. Sanırım sana bağlanıyorum ben Uzay.
***
Çok geçmeden, hava kararmıştı.
"Artık eve gitmeliyim." diyerek ayağa kalktım.
"Şey.. Hava karardı. Sen de benimle gelir misin? Korkuyorum."
"Hayır, korkmuyorsun. Yalan söyleme."
"Tamam, korkmuyorum. Sadece seninle daha fazla vakit geçirmek istiyorum." dedim utanarak.
"Anlaşılan bugün konuştuklarımızdan hiçbir şey anlamamışsın aptal kedi. Evinin adresini söyle. Benim seçtiğim yollardan gideceğiz." dedi ve kapıya doğru ilerledi. Gülümsedim. Ve ben de arkasından ilerlemeye başladım.
Hep tenha yolları tercih ediyordu. Sanki kalabalığa girmek istemediğin değil de, kalabalıktan kaçtığı için yaklaşıyordu diğer yollara. Nedenini sorduğumda ise, "Kalabalıklar daima tehlikelidir. İçlerinde mutlaka benliğini ucuza satan alçaklar bulunur." demişti. Haklıydı da.
"Sence ben güzel miyim?" bunu neden sorduğumu ya da bunu sorarken neden utanmadığımı bilmek isteyebilirsiniz. Çünkü insanlar arasında güzellik ile, benim gibiler arasındaki güzellik anlayışı çok farklı. Aslında, Uzay'ın benim gibi olduğunu biliyordum fakat yine de sormak istemiştim.
"İnsanları çok sınıflandırıyoruz. Toplumun belirlediği bir güzellik algısı, bir çekicilik algısı var. Ve bu sadece görünüşe ilgili de değil. İnsanlara belirli özellikler tanıyorlar. Mesela, "Makyaj yapmayı bilmeyen kız iticiliği, maç izlemeyen erkek cahilliği, pes atan kız çekiciliği ya da yemeğe yardım eden erkek tatlılığı falan. Toplumsal bu görüşlerin bireyde oluşturduğu baskılar hep tek bir tip insan modeli olma isteğinden ve stresinden başka bir şey değil. Makyaj yapmayı bilmeyen kız olabilir. Sarma yapmayı bilmeyen kız olabilir. Veya ofsayt nedir bilmeyen erkek olabilir veyahut tavla oynamayı bilmeyen erkek de olabilir. Kafanızı bu boş meselelere yormayın. Siz kendiniz oldukça özelsiniz. Dediklerimin aynısı dış görünüş için de geçerli. Gerçekten boş meseleler." dediğinde sarıldım. Bunu beklemediğinden, önce durdu sonra ise sigarası olmayan eliyle beceriksizce sarılmaya çalıştı. Sanki, sarılmayı unutmuş gibiydi.
"Sana sarılmayı öğreteceğim.." diye mırıldandım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galaksi Gülüşlü Adam
Novela Juvenil"İşte o gün iyileştirmeye başladı kalbimi. Ama asıl istediği kalbim değil, ruhumdu."