Islak kıyafetlerimiz ve saçlarımızla, soğuk havaya aldırmadan, herhangi bir sokağın, herhangi bir kaldırımına oturmuştuk.
"Uzay?" dediğimde, "hım.." dedi söylememi bekleyen bir ses tonuyla.
"Normalde olsa bırak birine bu kadar güvenmeyi, bir metre yakınına bile yaklaşmazdım biliyor musun?" dediğimde cevap vermedi. Ben de devam ettim sözlerime.
"Tanışalı iki gün oldu değil mi? Bir daha ki karşılaşmamızda-"
"Bundan sonra karşılaşmayacağız." diyerek lafımı bölünce, ilk olarak ne dediğini anlayamasam da, sonradan anlayabildim.
"Ne?"
"Senin gibi aptal bir kızla takılmak eğlenceliydi." dedi ve ayağa kalktı. Ben orada; buğulu gözlerimi ondan saklamaya çalışırken, devam etti sözlerine.
"Bundan sonra kimseye güvenme. Hoşça kal..." o yavaş yavaş ilerlerken arabaların ve insanların hızla geçtikleri sokakta, her adımı sanki kaldırıma değil de kalbime basıyormuş gibi hissettiriyordu.
Bu muydu? Bir anda hayatıma girip, bir anda çıkmıştı hayatımdan. Peki ama neden? Neden böyle yapmıştı?
Acımasızlık mıydı bu?
Evet.Acıtmış mıydı?
Çok.Dönecek miydi?
Umarım.Ağlayacak mıydım?
Evet.Bir damla yaş yavaşça süzülürken sol gözümden, öylece durdum. Gidişini izledim.
Sıcacık göz yaşım; gözümden, boğazıma akana kadar soğumuştu. Bu minicik göz yaşı, geçtiği yerleri yakmıştı. Tıpkı Uzay'ın iki gün gibi minicik bir zamanda, içimde çoğu yerlerde papatyalar açtırması gibi...
****
İki ay olmuştu. Uzay gideli, canımın da bir parçasını yanında götüreli tam iki ay. Aklım almıyordu. Nasıl bu kadar bağlanabilmiştim ona?
O gittiğinden beri hergün o sokağa gitmiştim ama yoktu. Gitmişti işte! Ne diye uğraşıyordum ki? Benim gibi aptal bir kız için neden geri gelsin ki?
Kulaklığımı takıp, yine o sokağa gittim.
O kaldırımda bekledim. Beni bıraktığı kaldırımda, gelmesi için bekledim. Hergün, birkaç saat beklerdim. Ama bu sefer akşama kadar beklemiştim. Zaman geçtikçe; yokluğunu kabullenmem gerekirken, neden gelmesi için daha çok umutlanıyordum?
"G-Galaks-si g-gülüşü-ünü ö-özledim." dedim, soğuktan titrerken.
Bir kere, yalnızca bir kere o gülüşünü görsem yeterdi ısınmaya.
"Deli olduğunu biliyordum ama intihar edecek kadar delirdiğini düşünmemiştim." özlediğim o sesle eş zamanlı olarak yanıma birinin oturduğunu hissettim. Kafamı çevirmemle, Uzay'ı görmem ve üzerine atlayarak ona sarılmam bir oldu.
"Bana tekrar sarılabilecek kadar bile deli misin?"
"Sana deliyim ben!" diyerek daha sıkı sarıldım. Karşılık vermedi ama beni kendinden uzaklaştırmaya da çalışmadı. Gülümsedim.
"Neredeydin?"
"Senin olmadığın bir yerde. O yüzden seni ilgilendirmiyor."
"Neden geldin?"
"Sen neden buraya geldin?" dediğinde sustum. Onu özlediğimi söyleyemezdim. Zaten biraz ukalaydı. Ne diyecektim peki?
"Tüm galaksiyi görmek istiyorum." dedim.
"Hangi gezegene gitmek isterdin?"
"Hım.. Mars'a gitmek isterdim."
"O zaman.. Bir dahaki sefere, Mars'a gideceğiz." dediğinde, gülümsemem daha çok yayıldı yüzüme. Gitmişti ama geri gelmişti. Nedenini söylemese de, kaldığımız yerden devam edecektik. Ve bu güzeldi. Özlemiştim.
Biraz daha bekledik o kaldırımda. Hafif kar tanecikleri saçlarıma düşerken, elindeki sigarasıyla oynayan Uzay'ı izliyordum. Sigara içmiyordu. Sadece onu yakıp, izliyordu. Ateşin yanışından, sönüşüne kadar öylece izliyordu.
"Neden içmiyorsun?"
"Sigaradan nefret ederim." ben de sigaradan nefret ederdim. İğrenç bir şeydi.
"Neden yakıyorsun o zaman?"
"Hergün, binlerce insan bu sigaralar bağlanıp, ölüyor. Yaktığım her sigarada, onların bağlalıklarını bozuyorum. Yakıyorum bu dünyaya bağlı kalan taraflarını."
"Nasıl bunları bu kadar ayrıntılı düşünebiliyorum?"
"12 yaşındaydım ve babam sigara yüzünden ölmüştü. Ben de o zamanki aklımla, bunu düşünmüştüm işte." Ah, az önce Uzay bana kendisi hakkında özel bir şeyler mi anlatmıştı? Bu bana güvendiğini gösteriyordu, değil mi?
"Uzay, bana güveniyor musun?"
"Neden soruyorsun bunu?"
"Çünkü benim için 'sana güveniyorum' sözü, 'seni seviyorum'dan daha önemli." dediğimde,
"Sana güveniyorum, Bulut." demesiyle onların bulduğu kelimelerle tarif edemeyeceğim bir duygu kapladı içimi. Sanki; sıcacık bir el kalbimi alıyormuş gibi. Hem üşümeye engel oluyor, hem de daha fazla onunla durursa canını açılacakmış gibi.
***
Hava iyice karardığında, ayağa kalktım. Benimle beraber Uzay'da ayağa kalkmıştı. Ben her ne kadar onu yeni bulmuşken, uzaklaşmak istemesem de hem hava bayağı kararmıştı, hem de eve gidip Mia ile ilgilenmem gerekiyordu. Ayrıca hava bayağı soğuktu ve benim üzerimde bir kazak, onca bir pantolon ve nottan başka bir şey yoktu. Yani her ne kadar istemesem de eve gitmeliydim. Uzay'a döndüm ve, "Benim artık gitmem gerekiyor, zaten hava da bayağı karardı." dediğimde başını onaylarcasına salladı sadece, "Yarın saat beşte burada ol." dedi.
"Sabahın beşinde mi akşam beşinde mi?"
"Sabahın beşinde burda ol." Bizim o saatte ne işimiz olabilirdi ki? Umursamadım, sadece geleceğimi söyledim. Birkaç saniye bakıştık. Daha doğrusu o boş sokağa baktı, Bende onun güneş gibi parıldayan saçlarına.. Ardından iyi geceler dileyip, evin yolunu tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galaksi Gülüşlü Adam
Teen Fiction"İşte o gün iyileştirmeye başladı kalbimi. Ama asıl istediği kalbim değil, ruhumdu."