2.5

9.5K 745 337
                                    

Hızla yataktan uyandım.

Terlemiştim. Üzerimdeki kıyafetler üzerime yapışmış gibi hissediyordum. Güzel bir gece olmamıştı.
Jungkook'un dediği gibi güzel şeyler hayal etsem de aklımdan o anlar gitmiyordu. Gözlerimden henüz damlamış göz yaşını silerek yataktan kalktım.

Pencerenin önüne geçerek lambaların aydınlattığı sokaklara baktım. Hiç kimse görünmüyordu. Pencereyi açarak ayaklarımı dışarı doğru uzattım. Birinci katta olduğum için şanslıydım. Ayaklarımı yerde hissetmemle kendimi bıraktım.

Etrafta hala kimse yoktu. Karnım acıkmıştı. Hep bu saatlerde karnımın acıkması beni zorluyordu.

Yola çıkarak kaldırımda ilerledim. Yanımdan geçen arabaların üzerimde bıraktığı rüzgar hissi çok hoştu. Kollarımı açarak rüzgarın gelmesine izin verdim. Başta hafif bir titreme olsa da alışıyordu bedenim.

Tavuk satan bir yeri görmemle durdum ve yutkundum. Ellerim yavaş yavaş cebimdeki telefonu bulurken midem o tavuğu al bana diye bağırıyordu.

Berrybell: Jungkook

Uyumadın değil mi?

Kook: Uyuyorum.

Berrybell: Karnım çok acıktı.

Ve tavuk yemek istiyorum.

Kook: Uyu Lisa.

Gerçekten uykum var.

Berrybell: Pekala..

Belki kızacaksın ama

Yurttan kaçtım.

Kook: Ne??

Yalancı.

Saatin kaç olduğunun farkında mısın?

Berrybell: Ben sadece dışarı çıkmak istedim.

Bana tavuk alır mısın?

Lütfen~

Kook: Yurta geri dön Lisa.

Uğraşamam.

Telefonu hüzünle kapatarak tavuğun satıldığı tezgaha baktım. Hüzün içinde tavuğu süzen gözlerim kendini kaybetmişti. Tezgaha doğru yaklaşarak tavuklara daha da yakından baktım. Hepsi birbirinden güzel görünüyordu.

"Alacak mısınız?"

"Ha?"

Bana seslenen tezgahtara bakarak bir süre bekledim. Param yoktu. Ama çok canım çekmişti. Keşke alacağım diyebilseydim. Ama karşılığını isteyecekti.

Yanımda hissettiğim kalabalıkla korkarak geriye doğru çekildim. Sarhoş gibiydiler. Kokuyorlardı. Burnumu kapatarak yüzümü ekşittim. Tavuk yiyemeyecek olmam ne büyük bir hüzündü.. Kahküllerimle yüzümü kapatmaya çalıştım.

Birden kolumdan tutmasıyla çığlık atacakken Jungkook ile karşılaştım. Beni nasıl bulmuştu? Kolumdan sıkı bir şekilde tutuyordu.

Sarhoş adamlara karşı beni arkasına alarak ilerledi. En azından olası bir tehlikeyi engellemiş olmuştu. Ama unuttuğum bir şey vardı. Canımın bir parçasını orda bırakmış gibi hissediyordum.

"Ama tavuk..."

Jungkook hiçbir şey söylemeden yürüyordu. Sinirlenmiş olmalıydı. Ama karnımın aç olması benim suçum değildi. Sinirlenmesi saçmaydı. Kolumdaki eline bakarak dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bana abiden çok daha yakın biriymiş gibi hissettiriyordu.
Beni koruması güzeldi.

Yüzüne doğru baktığımda sinirden çene kaslarının kasıldığını görmüştüm.

"Jungkook.."

Yurda gidecektik sanırım. Bir süre sonra geldiğim yere tekrar geldik. Hızlı yürüdüğümüz için nefes nefeseydim. Yurdun demir kapısının önüne yaklaştığımızda içerideki kapının önünde duran polislerle karşılaştık. Bizi görmemişlerdi.

"İyi ama neden.."

Jungkook konuşmama izin vermeden hızla elleriyle ağzımı kapattı ve beni çimenlere doğru çekti. Sessiz bir şekilde bekliyordum. Olduğumuz tarafa doğru yansıyan fener ile yutkundum. Yakalanmış mıydım? Yine etraf karanlığa kavuştuğunda Jungkook çimenlerden çıkarak bana döndü.

"Gitmemiz lazım."

"Nereye gideceğiz?"

Nefes nefese çıkan sesim konuşmamı engelliyordu.

"Kaçtığını öğrenirlerse başın belaya girer."

Haklıydı. Ben de onun gibi çimenlerin arasından çıkarak yanına geçtim. Onu takip ederek arkama bakıyordum. Orda olduğumuzu anlamamışlardı.

Otobüse binmek için durağa geldiğimizde tekrar Jungkook'a baktım. Uykulu görünüyordu. Bu durum beni kötü hissettirmişti. Onun uyanmasına sebep olmuştum. Bir süre bekledikten sonra otobüs geldi ve bindik. O arkalara doğru ilerlerken ben hala nefes nefeseydim. Yanına oturarak yüzüne doğru baktım.

"Polisler benim kaçtığımı anladılar mı sence?"

"Sanmam. Başka bir şey olmuş olmalı."

Yüzüme tedirgin bir ifadeyle baktı. Ne ima etmeye çalışıyordu bilmiyordum ama yersiz bir korku sarmıştı içimi.

"Kötü bir şey olmamıştır. Değil mi?"

Ben düşünürken Jungkook'un birden ayağa kalkmasıyla ben de ayağa kalktım. Sorumu cevaplamamıştı. Cevap vermek istemiyor gibiydi. Yüzüme bakmadan obüsten indi ve hızlı adımlarla yürüdü. Ona yetişmekte zorlanıyordum. Çok hızlı yürüyordu.

"Jungkook. Nereye gidiyoruz? Evine mi gidiyoruz?"

"Bugünlük bizde kalacaksın.. Sadece bugünlük."

'Sadece'ye vurgu yapmasıyla göz devirdim. Daha sonra yanında ilerlemeye devam ettim. Ellerimi ceplerime sokarak daha iri adımlar atmaya çalıştım. Çünkü o da öyle yapıyordu. Belki hızlı yürüyebilmesinin sırrı buydu.

Evinin önüne geldiğimizde durdum. O da duraklayarak bana döndü.

"Ablama bahsedersen öldün. İkimizi de zindana atar."

"Ben neyse ... Ama sen?"

"Suçluya yardım etmiş oldum. Bir hafta boyunca orda kalmak zorunda kalırız. Bunu yaşamak istemiyorsan sessiz kal."

"Suçlu? Ben neden suçlu oluyorum?"

"Yurttan kaçtın çünkü. Bu durumda suçlu oluyorsun."

Cevap vermeyerek kafamı aşağı yukarı doğru salladım. Kapıya uzanarak sessizce açtı. Ablasına yakalanırsa onun için büyük bir sorun olacaktı. Ona kızacağını bilmesine rağmen yanımda olması mutlu etmişti.

"Neyi bekliyorsun? Yakalanmayı mı?"

Yüzümdeki ifadeyi silerek içeri ilerledim. Kapıyı yavaşça kapattığında her şey kararmıştı. Hafif içime dolan korku Jungkook'un sesiyle yok olmuştu.

"İyi misin?"

"Jungkook.. Sakıncası yoksa sana tutunabilir miyim?"

Yüzünü görmüyordum. Elimden tutarak kazağının ucuna doğru götürdü. Kazağına sımsıkı tutunarak yutkundum. Telefonun ışığını açmasıyla merdivenlerden birer birer çıktık.

RED × LisKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin