Demir tam arkamda, elimi benim arkama çekmişti ve orada tutuyordu. Kimse bunu görmüyordu ama benim hissediyor olmam yeterliydi.
"Atagül Lisesi!"
Anonsu duyar duymaz ne düşüneceğini umursamadan Demir'in boynuna atladım. Beni havaya kaldırıp döndürmeye başladı. Herkes çok mutluydu. Beni yere indirdiğinde hemen suratındaki gülümsemeyi sildi, ciddi haline döndü. Siyah deri ceketini düzeltti ve kollarını kucağında bağladı.
Ne yani mutluluğu üç saniye mi sürüyordu? Olsun. Demir'e ilk defa böyle sarılmıştım ve bu bana üç gün yeterdi. "Bekle bizi Ankara!" diye bağıran Esma, Helin'le beraber bana sarıldı ve gülmeye başladık.
Sunucu kupayı Cenk yerine bana verdiğinde Cenk'in suratı düştü.
Hak eden alıyordu, canım.
Kulise girdiğimizde Demir "Alayım o kupayı, düşürürsün falan," dediğinde basamağa takıldım ve gerçekten neredeyse yere kapaklanıyordum. Beni belimden tutup çekti, "Daha kendini taşıyamıyorsun, ver şunu hadi," dedi ve elimden kupayı aldı.
Okula geri döndüğümüzde Hülya ve Ayhan Hoca hepimizi konferans salonuna topladı. Hülya Hoca, "Harikasınız! Cuma günü sabahtan Ankara'ya yola çıkacağız," dedi.
Konferans salonunun kapısı açılıp müdür Çağatay Abi içeri girdiğinde bir kişi bile ayağa kalkmadı. Bu herifi kim ciddiye alırdı ki? Nefret ediyordum ondan. "Okulumuza basketbol takımı hariç başka bir yerden ilk defa başarı geldi. Hepinizi tebrik ediyorum. Hülya Hanım, Ayhan Bey. Harikasınız," dediğinde gözlerimi devirdim. Çağatay Abi'nin sahneye onların yanına çıkmasını izledim.
"Bize değil, Güneş'e teşekkür etmelisiniz. O olmasaydı çoktan eve dönmüş olurduk ve elimizde kupa falan da olmazdı."
Ayhan Hoca bunu söylediğinde salondaki herkes alkışlamaya başladı. Helin omzuyla beni dürttü ve gülümsedi.
Demir bile alkışlıyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde bana telefonunu gösterdi. Mesaj mı atmıştı?
"... Öyleyse tebrikler Güneş. Bugün bu başarınızdan dolayı hepinize izin yazıyorum. Son derse girmenize gerek yok. Yoklama almayacağım." Çağatay Abi bunları söylediğinde hepimiz ayağa kalktık ve sanki yüz yıllardır bu cümleyi duymayı bekliyormuşçasına çıkış kapısına yöneldik. Sanırım müzikale iki kulüp dışından katılanların genel amacı bu izinlerden yararlanmaktı. Hülya Hoca "Ankara işi için yarın sabah panoya bakın. Program yazılı olacak," dedi ve çıktık. Kapıdan çıkarken telefonumu elime aldım. Mesajlar kısmını açtım.
Bu akşam benimlesin. Bir de ben seni tebrik edeceğim.
Demir'in mesajını görür görmez derin bir nefes alma gereği duydum çünkü içimdeki artık tanıdık gelen duygu yine canlanmıştı. Nereye gidecektik? Herkesle vedalaştıktan sonra Helin'e Demir'le gideceğimi söyledim. Otoparkta Demir'in arabasını aradım. Arabasıyla gelmemiş miydi?
"Neyi bekliyorsun?"
Etkisini vücuduma hızla yaydığı sesini duyduğumda irkildim. Arkamda olduğunu bilmiyordum.
"Beni korkuttun," dediğimde "Heyecandır o," diyerek cevap verdi ve yürümeye başladı.
"Araban nerede? Her zaman park ettiğin yerde değil," dedim.
"Bugün bir değişiklik yaptım." Her zaman park ettiği yerde siyah arabası yerine bu sefer bordo-siyah bir motorsikletin durduğunu gördüm.
"Bununla mı gideceğiz?" diye sorduğumda bana cevap vermedi. "Önce halamı arayıp izin almam gerekiyor," diyerek çantamdan telefonumu çıkarttığımda hızlı bir hareketle elimden telefonu çekti. "Ne yapıyors-"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Lise
Novela JuvenilArkadaşlıklar, aşk, aile, okul... Hayatınızda her şey mükemmelken, elinizdekilerin farkına tam olarak varamazsınız... On yedi yaşındaki Güneş, anne babasını ve küçük kardeşini kaybettikten sonra, yaşadığı acıların ardından hayatına devam etmek is...