Her şeyin mükemmel olduğu bir pazar günü düşleyin. Ağabeyiniz, anneniz ve babanızla son model bir arabayla tatilden dönüyorsunuz.
Arka koltukta ağabeyinizle tatlı atışmalarınız babanızın ikazıyla güzel oyunlara dönüşüyor. Beraber yolda kaç tane kırmızı araba olduğunu saymaya başlıyorsunuz. Eğer bir arabayı sizden önce ağabeyiniz görürse baştan saymak zorunda kalıyorsunuz.
Annenizin uzun sarı saçları çiçeklerle örülmüş ve ince narin parmaklarıyla size hazırladığı atıştırmalıklardan veriyor. Babanız radyoda çalmaya başlayan şarkının sesini açtığında ise hep birlikte eşlik etmeye başlıyorsunuz. Arada bir burnuna düşen kemik gözlüklerini işaret parmağıyla geriye iten babanız, annenizin sesiyle sesini kesiyor. Bir süre sadece meleklerin senfonisine benzeyen ses doluyor kulaklarınıza.
Ardından size kaç araba saydığınız soruluyor. Her zaman ki gibi ağabeyiniz sizden fazla kırmızı araba gördüğü için kazanan oluyor. Mızmızlanıyor ve onun daha fazla sayı bildiği için kazandığını söylüyorsunuz. Babanız gözlüklerinin ardından gülerek size cevap veriyor.
"Kimin daha fazla sayabildiği değil kimin neyi görebildiği önemlidir. Bazen sayarken detayları kaçırabilirsin. Arabaları sayarken başka neler gördün ufaklık?" Babanızın sorusuyla kırmızı arabalar dışında saydığınız beyaz ve gümüş arabaların sayılarını da söylüyorsunuz. Ağabeyiniz ve anneniz aynı anda memnun bir ifadeyle size bakıyor. Ve onlar sayesinde kendinizi bir kez daha özel hissediyorsunuz.
Yol bir süre daha böyle devam ediyor. Anneniz, ağabeyinizle oynadığınız oyuna dahil olmak için emniyet kemerini çıkarttığı sırada babanızın ağzından ilk defa küfür duyuyorsunuz. Bakışlarınız ön camı bulduğunda kan kırmızısı bir arabanın karşı şeritten sizin beyaz arabanıza doğru hızla ilerlediğini fark ediyorsunuz.
Sonrası ise zihninize parça parça aktarılıyor. Yoldan fırlayıp takla atan araçta başınızı tavana çarpıyorsunuz. Annenizin sarı saçları gözlerinizin önüne gelirken o sarı ahengin arasından bir cam parçası size doğru ilerliyor. Acıyı hissetmiyorsunuz. Saatler önce oyun oynamak için çaktırmadan çıkarttığınız emniyet kemeri yüzünden parçalanmış tavandan dışarıya fırlıyorsunuz. Bedeniniz sert betona çakılırken yine acıyı hissetmiyorsunuz. O küçük bedeninizle ne kadar yerde olduğunuzu bilmeden ayaklanıyorsunuz.
Enkaza benzeyen araca doğru ilerliyorsunuz dudaklarınızdan dökülen isimlerin hiç biri size cevap vermiyor. Sinirle tanrıya dua etmek yerine lanetler okuyorsunuz. Kırılmış arka camdan ağabeyinizin sesini duyduğunuzda o kısa kollarınızla elini yakalıyor ve çekmek için uğraşıyorsunuz. Ağabeyiniz biraz da olsa kendine gelip zorlukla araçtan çıktığında sizi tuttuğu gibi araçtan uzaklaştırmaya çalışıyor.
Fakat sizin daha kurtarmanız gereken bir anne ve babanız var değil mi?
Yok.
Ağabeyinizin kolları arasında göz yaşlarınıza boğulurken yere devriliyorsunuz. Kulağınızı yırtıp geçen siren sesleriyle üniformalı bir kaç adam sizi ambulansa taşımaya çalışıyor. O sıra da o minik gözleriniz hayatınız boyunca unutamayacağınız bir ana şahit oluyor.
Kurtarma görevlilerinin yaklaşmakta olduğu araç bir anda infilak ediyor.
Anne ve babanızı kaybediyorsunuz ve yüzünüzü kapatan hiç bir parmak o görüntüyü örtmeye yetmiyor.
Çocuk olmayı o zaman bırakıyorsunuz, göğsünüze saplanmış cam parçasının acısını o an hissetmeye başlıyorsunuz.
Her şeyinizi kaybettiğinizde, her şeyin bittiğini hissettiğiniz de, işte bu sonum dediğinizde bile güneş doğdu değil mi?
Benim güneşim daha sekiz yaşımdayken doğmamak üzere battı.
Bana doğruyu öğretmeye çalışmayın.
Ben binlerce yanlışla bir araya gelmişim.
Bu benim geçmişim, geleceğim ise meçhul.
Sizler sadece birer okuyucusunuz ben ise baş rolüm.
Hiç istemediğim bir sahnede tüm gözler benim üzerimdeyken gülümsemeyi bırakmışım.
Doğan güneşinize iyi bakın.
Benim adım Kenji.
Bu hayatta ağabeyi Toshiro dışında hiç bir varlığı olmayan sessiz bir insanım.
Sesimi on bir yıl önce kaybetmişken konuşmak saçma geliyor.
Her neyse.
Bu benim perdem.
Yerlerinizi alın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin Sesin
RomanceHer şeyinizi kaybettiğinizde, her şeyin bittiğini hissettiğiniz de, işte bu sonum dediğinizde bile güneş doğdu değil mi? Benim güneşim daha sekiz yaşımdayken doğmamak üzere battı. Bana doğruyu öğretmeye çalışmayın. Ben binlerce yanlışla bir araya...