BDBK - 1. Bölüm

51 3 24
                                    

Multimedya
Müzik Önerisi:Ekin Beril - Ben Nasıl Büyük Adam Olucam (Pinhani cover)

Sabahın köründe annemin çalıştırdığı elektrikli süpürgenin sesiyle uyandım. Bir de "Evlâdım uyu sen." demiş ve odamı süpürmeye devam etmişti. O seste uyuyamayacağımı bildiğimden oflayıp yatağımdan kalktım.

Kahvaltımı yapıp giyindim ve yanıma birkaç şey alıp dışarı çıktım. Yanımda telefonum, cebimde bir miktar para ve müzik dinleyebilmek için kulaklığım vardı. Evimize yakın olan Çayırımsı Park'ta boş bir banka oturup etrafıma baktım.

Çayırımsı Park, birbirlerine vıcık vıcık kelimelerle hitap eden karı kocalar ve sevgililer, istedikleri alınmadığı için zırıl zırıl ağlayan 5-6 yaşlarındaki çocuklarla doluydu bugün. Ama en şanslımız, bütün dikkatini okuduğu kitabına verip dünyadan bütün iletişimini koparmış, oturduğu bankın yanındaki ağaçların gölgesi sayesinde ışıktan korunan ablaydı. Muhtemelen gerçek hayat değil de, okuduğu kitaptaki hayatlar ilgisini daha çok çekmiş olduğu için kitabın karakterleriyle birlikte başka diyarlara gitmiş gibiydi. Gerçekten özenmiştim kitap okuyan ablanın o umursamazlığına. O kadar sese rağmen kafasını kaldırmadan kitap okumaya devam etti.

Hava çok sıcak olmasına rağmen rahatsız olmamıştım ama esen sıcak rüzgâr ister istemez terletiyordu.
Yerimden kalktım ve kulaklıkları takıp dikkatli adımlarla koşmaya başladım. Müzik dinlerken bir yandan da etrafı inceliyordum. Dükkânları ve alışılmadık mimarisiyle yaşanabilmesi büyük şans olan bir şehirdi burası. Ama ben burada yaşamıyordum. Sadece fizyolojik ihtiyaçlarımı gideriyordum.

Ayağım aniden taşa takıldığında son anda dengemi sağlayabildim. Kulaklığın teki kulağımdan çıkmıştı. Etrafımdaki insanlar bana kısa bir bakış atıp işlerine dönse de sadece biri gülmekten neredeyse yerlere yatacakmış gibi kendinden geçmişti.

Ah be Çınar... Bir de en iyi arkadaşınım.

Gülerken aniden nefesi kesildi. "Gardaş, iyisin değil mi? Gerçi, kendi düşen ağlamaz." Ve yine kahkaha...

"Ben düşmedim zaten Çınar. Bu arada iyiyim. Bir şeyim yok."

"Neyse biraderim. Özlemişim be seni." Selamlaşıp caddede yolumuza devam ettik.

Kırıntı Kafe'ye girip boş bir yere oturduğumuzda üç çay siparişi verdik. Çünkü bir kişi daha gelecekti.

Çaylar gelene kadar telefonu açtım. Galerim onun fotoğraflarıyla doluydu.

Ah be Derin... Yaşadığımdan bile haberi var mıdır ki?

Liseye daha yeni başlamıştım. Naif tavırları, kibar konuşmaları ve sevimli mimikleriyle beni benden alıyordu. Daha bu yıl ona çıkma teklifi edecekken zibidinin birini onun yanağından öperken görünce çıkma teklifi etmekten vazgeçtim. Ama hâlâ ona deliler gibi aşığım. Ne bileyim, vazgeçemiyorum işte.

Instagram'a girip bütün fotoğraflarına baktıktan sonra telefonu masaya koydum.

"Sonunda dünyaya döndü." Bir kız sesi duyduğumda içimden "Keşke Derin'in sesi olsaydı." desem de bu Azra'ydı. Yalan yok, çok güzel kızdı ama ben yıllardır Derin'e aşıktım. Ayrıca o da bunun farkındaydı.

Azra, iyi bir arkadaşımdı. Sınıfın en çalışkanlarından biriydi ve notları harikaydı. Bazen özenmiyor değildim. Yüksek notlar, öğretmenlerin gözdesi olabilmek... Kim istemezdi ki?

Soğumaktan son anda yırtmış olan çayıma şeker atıp karıştırdım ve höpürdeterek yudum aldım. "Azra, hoş geldin. Geldiğini görmemişim."

"Tabi görmezsin Yankı." Çınar'ın sitemli sesi tavırlarına da yansımıştı. "Elinde telefon... Dördüncü maymun gibisin Yankı. Duymadım, görmedim, bilmiyorum, telefonum." Üstelik maymunların hareketini de söylerken yapmıştı. İkisi birden hunharca gülerken ben tam aksine somurtarak soğumuş çayımı fondipleyip kollarımı bağladım. "Aman, çok komik."

Aramızdaki sessizlikten sonra tekrar konuşmaya başladık. "Hâlâ unutamadım. Derin'e 3 yıldır sırılsıklam aşığım. Dile kolay 3 yıl... Hâlâ seviyorum, karşılaşsak da görmuyor beni." Kafede çalan Müslüm Gürses şarkılarından olsa gerek daha da gaza gelmiştim.

Azra, bu buğulu atmosferde boğulacakmış gibi hissettiğinde masaya vurdu. "Yeter! Ben buraya dertlenip efkarlanmak için gelmedim. Ayrıca sen hep telefonla mı uğraşıyorsun Yankı? Gelecek yıl üniversite sınavı var. Hiç mi çalışmıyorsun? O notlarla nasıl üniversite kazanacaksın? Sana aşkını kalbine göm demiyorum. Totem yapabilirsin mesela. Örneğin şu kadar soru çözersem onunla bakışlarımız kesişecek gibisinden düşünebilirsin."

Gerçekten çok ama çok çalışıyordum ama bilgiler beynime girmemek için benimle inatlaşıp duruyorlardı. Üstelik ne zaman ders çalışmak için kendimi gaza getirsem, hiç sekmez, annem bana mutlaka iş veriyordu.

Oğlum, git bakkaldan ekmek al.

Oğlum, şu perdeyi bir as. Boyum yetmiyor.

Oğlum, şu çöpü at da gel.

Oğlum, yemeği sen yap, çok belim ağrıyor. Baban geç gelecekmiş.

Ve daha niceleri...

Bu da yetmezmiş gibi uzun saatler boyunca ders çalıştıktan sonra telefonu elime aldığımda annem kapıyı açıp bana trip atarcasına baktıktan sonra sanki hiç ders çalışmıyorum gibi davranıyordu.

Hani, telefondan arayıp söylese neyse diyeceğim ama telefonunu bulamadığı için geldiğimde söylüyormuş, aramayı ya da mesaj atmayı unutuyormuş. Bence annem benim okuyup adam olmamı istemiyor! Bütün bunları bilerek yapıyor! Tembel olmamı istiyor! Üstelik bilmemezliğe vurup çalışmamı engelliyor! Verdiği işleri yapmak istemeyince de trip atıyor!

"Çalışmadığımı mı sanıyorsunuz? Ne zaman çalışmak istesem mutlaka bir iş çıkıyor. Hep şanssızlığımdan. Şanssızım işte. Başarısızım. Okulun basketbol takımına istemişlerdi beni. Oynayamadığım için gitmedim."

Azra, sözümü kesmişti. "Nasıl ya, sen basketbol seçmelerine katılmadın mı? 1.94 boyun var Yankı. Niye fırsatlarını değerlendirmiyorsun? Spor yapmak başarını arttırırdı. Göründüğü kadar şanssız değilsin Yankı."

"Beni biliyorsunuz. Her beden dersinde kafama top çarpıyor, biliyorsunuz. Hiç sekmeden her derste lan! Seçmelere katılsaydım bütün basketbol toplarını yüzüme yerdim. Biliyorsunuz."

"İlk defa şelale gören adam." Çınar'ın kahkahası kafeyi öyle bir inletmişti ki bütün insanlar bizim masamıza sinirli bakışlarını fırlattığında Çınar somurtarak yerinde pısıp sessizleşti. Azra kıkırdayıp somurtkan Çınar'la yumruk tokuşturdu. "Mikemmel, görüyorsunuz."

Hunharca gülen Azra ve Çınar'a bakıp iç geçirdim.

"Her neyse, üçümüze ders çalışma programı yaptırmıştım. Aslında karne günü verecektim ama bugüne nasipmiş." Azra, kağıtları dağıttığında programa göz attım.

"Üçü de aynı. Bunun sebebi arada bir buluşup aynı dersi beraber çalışabilmemiz için." Bir bana bir de Çınar' a bakıp devam etti."Daha doğrusu..." Oturduğu yere daha da yerleşerek lafına devam etti."Daha iyi anlamanız amacıyla size ders anlatabilmek için."

"İyiymiş aslında." Çınar, programa bakarken çenesini sıvazladı. "İyi, iyi olmasına da, hiç mi boşluk yok burada?"

"Bu bize anca yeter zaten."

"Vay anasını ya... Kola kapağındaki gibi ha, boş yok." Gerçekten yoktu. Zamanımızın çoğu dersle geçecek gibi görünüyordu. Özetle, bu benim son şansımdı. Hem Derin'e, hem de başarıya ulaşma konusundaki son şansımdı.

###

Yeni kurguma hoşgeldiniz efenim. Umarım beğenmişsinizdir. Ah be şanssız oğlan, gözlerini bir açsa var ya...

Ayy, spoiler verdim sanırım.😅😶

Bütün Dünya Bana KarşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin