"Ha, aynı evde kalacağım İstanbullu kız sen misin?" Şaşkınlığım gözlerimin büyümesine sebep olurken kurduğum cümlenin saçmalığını henüz farketmiştim. Evet düşünmeden konuşanlardandım, rezil olmalara doyamıyordum. İsmini bilmediğim ve karşımda bana 'bir hastalığı mı var acaba' bakışları atan çocuk sonunda konuştu "Pardon?" Uff ne konuşmak ama (!)
Asıl takıldığım şeyin bu olmamasının, söylediğim şeyi açıklamak için konuşmam gerektiğinin farkına vardım. "Iı şey, biz aynı şehirden olduğumuz için bize ayarlanan evlerde ikimizin kalıcağını duyduğum daa, kız olduğunu düşünmüştüm sonuçta bunun giyinmesi var, duşu var, lavabosu var, iç çam..." ne söylediğimin farkına varıp kendimi durdurduktan sonra çocuğun dudaklarının kıvrıldığını gördüğümde yanaklarımın pembeleştiğine emindim. Durumu düzeltmek için " iç çamı var, hani çamın içi, yılbaşı falan" Allah aşkına ne diyorum? Konuştukça batıyordum resmen. Karşımda duran ultra yakışıklı çocuk, kendini tutamayıp bir kahkaha patlattığında içimden 'umarım telefonum bozulmuştur da, kendi kendine ses kaydı almaya başlamıştır ve şu an alıyordur. Ben de tekrar tekrar dinlerim.' Diye geçirirken çocuğun hala güldüğünü, evet çok güzel gülüyordu. Tamam hayatımda gördüğüm en güzel melodiydi sanki de ben baya rezil olmuştum yahu. Yanaklarıma kan pompalandığını ve yüzümün yandığını hissediyor olmama rağmen oturmuş onun gülüşünü düşünüyordum. O ise hala gülüyordu, uyuz şey insan utandığımı görür de susar dimi. Yok o bana bakıp daha da katılarak gülüyordu. Ne kadar oturup o gülüşü izlemek istesem de kendime engel olup gözlerimi devirerek yanından uzaklaştım.
Biraz bekledikten ve uçağın kalkacağı anons verildikten sonra gidip koltuğuma oturdum. Aynı proje için birlikte olduğum çocuk tabiki yanıma oturacaktı. Çünkü, uçağı proje sahipleri ayarlamıştı ve biz aynı şehirden katıldığımız için aynı havaalanından, aynı uçağa binecektik. Çocuk yanıma oturduktan sonra, onun da yanına bir adam oturdu. Yerime iyice yerleştikten sonra nihayet çocuğun adını öğrenmeyi akıl edebilmiştim. Yanıma döndüm " şey ben Duru, Duru Şahin" kafasını bana dönünce direk gözlerine, bu yakınlıkta bakarken heyecanlanmıştım. Yutkundum. "Senin adın ne?" Sesim biraz titremişti. Çocuk umursamaz bir şekilde önüne dönüp "Kaan" diye mırıldandı. Birkaç saniye boyunca devam etmesini bekleyip sustum ama devam etmeyeceğini anladığımda "Ee, bir soyadın yok mu?" Dedim. Tekrar bana döndüğünde kalp atışım hızlandı ve oflayarak "Kaan Öz" dedi. Bir yerden tanıdık gelmişti. Tam ağzımı açıp soracaktım ki uçaktan ses geldi, yani uçaktan gelmedi. Pilottan geldi. Birkaç bir şey söyledikten sonra sustu. Ben de ağzımı kapatıp sormamaya karar vererek cama bakmaya başladım. Acaba nasıl olacaktı, ne yapacaktık, sesimi yeterince güzel bulacaklar mıydı, şu an yanımda oturan ultra yakışıklı çocuk yani Kaan'la aynı evde nasıl kalacaktık. Peki bunu babam öğrendiğinde ne olacaktı. En iyisi söylememek derken ettikleri tembihlerden 'ne olursa olsun haber ver, herşeyden haberimiz olsun' olanını ezdiğimi düşündüğümde umursamayarak, sonuçta söz falan vermedim ayrıca zaten hepsine uyamayacağımı biliyorlardır diye içimden geçirirdim.
Yaklaşık on dakika kadar düşünebileceğim en saçma şeyleri düşündüm ve arada kaçamak bakışlarla Kaan'a baktım, ama ne yapayım çok yakışıklıydı. On dakikam böyle geçtikten sonra dün gece heyecandan uyuyamadığımdan, baya uyku bastırmıştı. Göz kapaklarım kapandı ve uykuya daldım.
Uyandığımda Kaan'ın o geniş omuzunda buldum kafamı. Gözlerimi kaşıdım ve çapak var mı diye kontrol ettim. Kafamı kaldırmaya yeltendiğimde kafamın üstünde bir ağırlık hissettim. Kalkamadım. Zeki beynim yine çalıştı ve ne olduğunu görmek için telefon kameramı açıp kafamın üstüne tuttum. Ekranda gördüğüm manzara beni mutlu ederken heyecanlandırdı. Kaan'ın kafası kafama yaslanmış, burnu saçlarıma değiyor ve uyuyordu. Benim de yüzümde aptal bir sırıtış vardı ve kameradan onu izliyordum. Kendimi tutamayıp ekrana bastım ve fotoğrafımızı çektim.
Birkaç dakika sonra Kaan uyandı, hemen gözlerimi kapatıp uyuyormuş gibi yaptım. Kaan, halimizi gördü ve kafasını kaldırmadan derin bir nefes aldı ardından da kafasını kaldırdı. Ben de kafasını kaldırmasının ardından kafamı kaldırdım ve yeni uyanmış gibi yaparak ona baktım. Gülümsedim, biraz utanarak cama döndüm. O hâla bana bakıyordu. "Saçların..." duraksadı, konuşunca ben de ondan tarafa döndüm, "saçların, çok güzel kokuyor" şaşkındım. " Ha?" Diye bir tepki verdiğimde dudakları kıvrıldı. Hemen sesimi düzelterek şirince gülümsedim, "teşekkür ederim" diyebildim. Saçlarımı her gün yıkıyor ve bakım yapıyor olmama dua ettim. Önüne döndüğünde ben de önüme döndüm ardından tekrar cama bakmaya başladım. Gülümsediğimi farketmem uzun sürmedi, ama bu sefer gülümsememi yüzümden silmek istemedim.*************
Nasıl gidiyorum conemsler? Bir sonraki bölümde artık multiye Kaan ve Duru'yu koyarım :)) Hoşçakalııın❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz
JugendliteraturHey sen! Bu hikayeyi okurken güleceğini,ağlayacağını ama sonra tekrar güleceğini biliyorum. Haydi gel! Bunları bizimle yap, sen de bize katıl. İşte, bizim hikayemiz...