Bölüm 5

8 1 2
                                    

Karşımda bana kocaman bakan Kaan'ı görünce, banyodan çıkmadan iç çamaşırlarımı giymiş olduğuma dua ettim. Evet sütyenimi görmesi hoş olmasa da çıplak görmesinden iyi diye düşündüm. Kaan bir kahkaha patlattığında yanaklarım daha çok yanmaya başladı. Şu an kıpkırmızı olduğuma emindim. "Pembe sütyen ha?" Dişlerimi sıkıp kafamı aşağı eğdiğimde bana sırıtan cırtlak pembe sütyenimle bakıştım. Havlumu daha sıkı kapattım. Kaan'ın yanından geçmek için bir adım attım ama geçemedim çünkü o da attığım adımla aynı yönde adım atmıştı. Diğer ayağımı kullanarak adım attığım sırada o da diğer ayağıyla adım attı ve ikimizde bir süre durduk. Bakışlarımı ayaklarımdan kaldırıp gözlerine baktığımda dikkatle beni izliyordu. Saç havlumdan çıkan bir tutam saçı alıp kokladı. "Güzel şampuan." Dedi ve kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ben ise sadece ona bakıyordum. Mümkünmüş gibi yanaklarım daha çok yanıp alev aldığı sırada bana çarpık bir gülüş attı. "Bu kadar utanma, baksana baya samimi olduk." Dedi ve çarpık gülüşü yüzünde yayılıp gerçek bir gülücük olduğunda yanımdan çekip gitti. Arkasından söylenmekten başka bir şey yapamadım. "Hödük, gerizekalı, öküüz!"
Üç saate kadar odamda vakit geçirdikten sonra acıktığımı hissedip aşağı inmeye karar verdim. Hâlâ çok utandığımdan gözlerimi kapatıp kendimi mutfağa attım. Yemek her şeyden önemliydi sonuçta utanç falan dinleyemezdim. Tezgahın üstünde duran bana 'beni ye' bakışları atan nutellaya sırıttım ve çekmeceden kaşığı aldığım gibi nutellaya daldım. Kimseye gözükmeden tekrar odama çıkacaktım ki arkamı dönmemle beni izleyen bir adet öküzle karşılaştım. Ona sinirliydim. Gözlerimi devirdim, omuz atıp geçmeye yeltendim. Evet yeltendim çünkü benim omuzum onun göğüsüne denk geliyordu ve öküz gibiydi. Gibisi fazla hoş da neyse. Omuzum onun göğüsüne çarpınca geriye sendeledim canım acımıştı. Ayaklarım birbirine takıldığında tam düşecekken belimden yakalayıp beni düşmekten kurtardı. Teşekkür etmek için ağzımı araladığımda benden önce davranıp "küçücük bir şeysin zaten Duru, bana mı omuz atacaktın sen?" Deyip güldüğünde ona olan sinirim artmıştı. Öküz gerizekalı. "Möö Kaan, möö!" Deyip omuzuna vurunca gerçekten samimi bir şekilde güldüğünü hissedip erimeye başladım. Birkaç saniye sonra kolumu cimcikleyip kendime geldim. "Gerçekten bir yıl sana katlanmak zorunda mıyım?" Dediğimde bana bakmadan konuştu "öyle deme, iyi bir arkadaşımdır aslında." İçime bir şey oturmuştu. Anlamlandıramıyordum, bana arkadaşım demesi beni saçma bir şekilde üzmüştü. Benim istediğim zaten buydu. Düşen yüzümü farkedip hemen gülümsedim "umarım iyi bir arkadaşsındır, burada yalnız kalmak istemem. Bir arkadaşa ihtiyacım vardı." Bakışlarını bana döndürmüştü. Birkaç saniye baktı, boş bakmıyordu ama gözlerindeki anlamı çözememiştim. Gülümsedi, gülümsedim. İnsanlar, arkadaşları gülümsediğinde mutlu olur mu? İçlerinde kıpırtılar oluşur mu? Bu zamana kadar olan arkadaşlarım neden Kaan gibi hissettirmiyordu? Düşüncelerim ağırlaşırken dışarı çıkmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Aklıma Cemreler geldi. Acaba onlar ne yapmışlardı. Odama çıkıp üstümü değiştirdim, Cemrelere gitmeye karar vermiştim. Uzun, belime gelen saçlarımı sıkıca tepeden toplayıp ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve alt kata indim. "Kaan! Ben çıkıyorum. Cemrelere gidicem gelirim az sonra." Cevap vermeyeceğini düşünüp kapıyı açtığım sırada "ben de geliceğim, sıkılıyordum zaten" dediğinde kapıyı kapattım, kapının yanındaki duvara yasladım ve gelmesini bekledim. Geldiğinde beni şöyle bir süzdü. Onunla birlikte ben de kendime baktım. Üzerimde bir tayt ve askılı bir atlet vardı, elimde tuttuğum hırka taytım gibi siyahtı. Uzun sayılmazdım, hâtta kısaydım. Çok zayıf değildim, kilolu da değildim tam ortadaydım. Gözlerimi bedenimden ayırıp ona baktığımda gözlerimin tam içine bakıyordu. "Toplu saç yakışmış ufaklık." Deyip başımı sıvazladığında ağızım açılmıştı. Kendimi beyinimde bu cümlenin analizini yaparken buldum. Bana ufaklık demişti ve başımı sıvazlamıştı. Çocuk resmen beni baya arkadaşı olarak görüyordu ya! Evet saçlarımın güzel olduğunu söylemiş olması hiçbir şey değiştirmemişti. İçimde bir şeyler kırıldığında ona çatık kaşlarla baktığımı farketmemiştim. "Duru, beni korkutuyorsun. Neden öyle bakıyorsun?" Dediğinde kaşlarımı serbest bırakıp bir şeyler düşünmeye başladım. "Çünkü Kaan..." çünkü hah evet buldum. Zekama teşekkürlerimi gönderip, vereceğim cevabı bekleyen gözlere odaklandım. "Çünkü, saçımı bozdun. Sen toplayacaksın şimdi." Deyip saçımı açtığımda bu işten hem kıvrıldığımı hem de güzel, baya güzel bir çıkar kazandığımı düşünüp gülümsedim. İlk önce bana 'ciddi misin?' Bakışı attı. Tokayı eline tutuşturduğumda 'ha, gerçekten ciddisin.' Bakışı atıp saçımı daha çok dağıttı, dağıttı saçlarımı eliyle bir araya topladı. Ellerinin değdiği yer kafa derimi yakıp kavuruyordu. Tokayla tutturmaya çalıştığında beceremedi, tekrar denedi ama olmayınca sinirlendi, kıkırdamaya başladım. "Kızım ben nerden biliyim saç toplamayı? Salık kalsın işte boşver." Gözlerimi kıstım. Ama bir de toplasaydı çok güzel olmaz mıydı yahu? "Tamam Kaan sus çok beceriksizsin. Ben toplarım." Dediğimde elimi açıp tokamı vermesini beklerken, avucunun içinde olan tokamı kaçırıp bileğine taktı ve yanımdan uzaklaştı. Ben arkasından şaşkın gözlerle sırtını izlerken duyduğum "gelmiyorsun galiba?" Sorusuyla kendime geldim ve gözlerimi ayırmadığım sırtı takip ettim.

Bizim HikayemizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin