Kral sakinleşince yanına gittim. Kral'a "neden mektubu benim aracılığımla size gönderdiler" diye sordum. Kral bana "çünkü Saray'ımda hainler var. Onların eline geçmemesi için güvendikleri kesinlikle bana mektubu verecek birisini yani seni buldular. Sende doğruca bana getirdin. Bu yüzden burdan uzaklara Gitmene izin vericem." Dedi. Bende Kral'a " ama Kral'ım ben burdan gitmek istemiyorum. Ben burda Kralın şehrinde bir vatandaş olmak istiyorum. Bu yüzden geldim" kral bu duyduklarına üzülmüş gibi geldi. Bana bakıp " çok yakında kıyamet kopacak. Yerinde olsam burada kalıp ölümümü beklemem. Git uzaklara hayatını yaşa" dedi. Benim yüzüm birden korku aldı ama değişik bir korkuydu. "Kıyamet derken savaş mı var Kral'ım" kral bana üzgün bir biçimde bakarak " bak küçük kız seni 2 gündür tanımama rağmen hemen sevdim. Bu normal bir savaş değil kıyamet olacak. Hemde sadece bizim krallığımıza değil tüm dünyanın kıyameti olacak" dedi. Düşmanlarımız kim onu da bilmiyordum. Ama kral abartıyor muydu yoksa ciddi miydi onu anlayamamıştım. Dışarı çıktım. Bahçede gezinirken Juan'ı gördüm. Hemen yanına gittim. Eğilip " majesteleri" dedim. Bana baktı. " ah sen miydin?" derken yüzündeki endişeyi fark ettim. Hemen kendisine " savaştaki düşmanlar hangi krallıktan" diye sordum. Prens Juan derin bir nefes alarak bana " Tarador Krallığı" dedi. Ben biraz şaşırmıştım. Kafam allak bullak oldu. Sonra tekrar Prense bir soru yönelttim " prensim bir yanlışınız olmasın Tarador Krallığı 100 yıllar öncesinde yok oldu. Hatta o krallığa kimse ayak basamadı. Lanetlendiğini söylediler." Prens yeterince stresliyken benim söylediklerimle stresi 2 katına çıktı. Bana " Tarador krallığı yanlışım yok" dedi ve çok net konuşmuştu. Tam yine soru yöneltecekken gitti. Daha sonra bende şehre inip kendime ve Kimera ya uygun bir ev aradım. Saat akşam 6 gibi oldu. bahçesi büyük yani Kimera için güzel bir ev bulmuştum. Evi satın alıp geri döndüm. Akşam yemeğinde kral yoktu. Prens Elijah hiçbir şey çaktırmamaya çalışıyordu. Herhalde olaylardan habersiz olduğumu sanıyordu. Aslında dışardan bakınca pekte düşünceli birime benzemiyordu.
Yemeği bitirmiştik. Daha sonra hepimiz otururken kral bir hışımla odaya geldi ve sertçe elini masaya vurdu. " krallıkları çağırıp ordumuzu büyütmeliyiz. Bu sadece benim değil bütün dünyanın savaşı. Bize yardım etmek zorundalar" dedi sinirli bir şekilde. Prens Elijah öne atlayıp "peki nasıl çağırıcaz? Mektup göndersek bizi hafife alırlar Kİ haftalarca ulaşamayabilir. Adam göndersek yolda öldürülebilirler. Yollar çok tehlikeli." Ben de öne atlayıp " benle Kimera gidebiliriz. Hangi krallığa gitmemizi söylemeniz yeter" dedim kendimden emin bir şekilde. Prens Juan "bende onunla giderim. O bir kız başına bir şey gelebilir. Ayrıca yolu bulamayabilir. Bu ülkenin prensi olarak ben giderim. Kendi krallığımız için bir kızı tehlikeye atmamız doğru olmaz zaten" dedi. Kral bunu istemsizce onayladı. Yol arkadaşım Sarı Juan ve Kimera'ydı. Kral bize uzun bir liste verdi. " bu krallıklar gelsin. Yakın olanlara gidin önce" dedi. Bize bol şans dileyip erzak doldurdular. Sonra benle Prens Juan Kimera'nın üstüne binip uçtuk. İlk gideceğimiz krallık Yeraltı Krallığıydı. Cücelerin krallığıydı. Uzun bir uçuştan sonra bir nehre geldik fakat üzerinden uçamıyorduk. Büyülüydü. Aşağıya indik. Ormanın karşısına geçmek için tek yol sallanan tahta köprüydü. Kimera önce bastı. Çünkü o ağır bir hayvandı. Kimera benden önce gitmeliydi eğer gidemezse bende gitmezdim. Kimera rahatça köprüyü geçti. Köprü sağlamdı. Hemde fazla sağlam. Daha sonra ben geçtim. Altımızdaki nehir o kadar güzelce berraktı ki prens gözünü nehirden alamıyordu. " Lütfen prensim biraz hızlı olun" diyince kendine geldi. Fakat suyun altına onu çeken bir şey oldu. Prensin batmasına izin veremezdim. Bir el vardı. Prensi çeken bir el.. diğer kolundan ben çekiyordum prensi. Daha sonra nehrin dibinden büyülü bir kadın çıktı. Tam prensi alıyordu ki Kimera kadının yüzüne pençelerini dayadı. O sırada prensi karşıya kadar götürdüm. Daha sonra kadın ölü bir şekilde nehirde kayboldu. Ormanda yürürken bir ses geldi. Ama hiçbir şey göremedik. Prens ıslanmıştı. Ormanda durduk gece yarısı olmuştu biraz dinlenmek istedik. Hem o sırada Prens üstünü çıkardı belki kurur diye ateş te yaktı. Isındık Kimera neyseki tüylü bir hayvan kolay kolay üşümezdi. Ama kaç gündür uzun yolculuk yapıyorduk o da yorulmuş olacak ki hemen uykuya daldı. Geceyi ormanda geçirmeye karar verdik. Sabaha doğru gidecektik. Prense nehirdeki kadını sordum. Bana " o kadın nehrin lanetli kadınıdır. Çay nine. Nehre uzun süre bakınca nehir seni yutar. Bir daha asla geri gelemezsin." Gülümseyerek " ama sanırım ben bir ilk oldum senle Kimera sayesinde" dedi. Yakışıklı sarışın Prens ilk defa bana samimi gelmişti.
Ben de hemen uyudum. Sabah erken kalkacaktık nasıl olsa.