Düzenlenmiştir. (21.08.2018)
İstanbul, günümüz
Hayat kimse için asla tam anlamıyla kolay değildir ancak şu bir gerçek ki bazıları için hakettiğinden fazla zordur. Kimi zaman kendi yaptığınız hatalar, kimi zaman ise başkalarının yaptıklarının etkilerinden dolayı hayat çekilmez hale gelebilir, artık yaşayamayacağınızı düşünebilirsiniz. Elinizde hiçbir şey kalmamış, son umut tükenmiş, artık aldığınız nefes için bile suçlu hisseder hale gelmişseniz ya kendinizden çekip gidersiniz ya da hayattan.
Mercan uçurumun kenarında metrelerce aşağıda kayalara çarpan dalgaları izlerken omuzundaki yük onu her geçen dakika aşağılara çekmek için zorluyordu. Çok canı yanar mıydı? Yansa bile şu an hissediğinden daha fazla acırmıydı acaba?
Duyduğu tekerlek seslerinin sahibini tahmin edebiliyordu. Buraya geleceğini tahmin etmeli, başka bir yere gitmeliydi. Yanağından yaşlar süzülürken kendine kızdı.
"Mercan!"
Bakmadı arkasına Mercan, cesaret edemedi. Göreceği yüzün kararından vazgeçirmesinden korkuyordu. Asla karşı koyamadığı o yüz, o insan...
"Mercan bana bak!"
Daha mı yakından gelmişti ses? Hayır! Yaklaşmamalıydı. Bu kez, hayatında verdiği en mantıklı karardan vazgeçirmesine izin vermeyecekti.
"Git burdan," dedi arkasını dönerken. Çok fazla mesafeleri yoktu aralarında, belki beş metre. Ama yine de kendisine müdahale edebileceği bir yakınlık değildi.
"Ne yaptığını sanıyorsun? Kendi hayatına son vermen ne işe yarayacak?" Adam bağırıyordu ancak sesindeki titremeyi fark etti Mercan, korkuyordu.
"Yaşamam ne işe yarayacak?" diye sordu. Zaten nefes alamıyordu ki...
"Şu an çok zor geldiğini biliyorum ama inan bana düzelecek. Sadece bana inan ve güven. Lütfen Mercan," Adam yalvarıyordu. Bu belki de ilk kezdi onun için. Mercan onun kimseye yalvaracak bir katakteri olmadığını çok iyi biliyordu.
"Bununla yaşayamam!" dedi gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken. "Cihan belki de bizim kaderimiz yüzümüzden ölmüşken hayatımıza nasıl birlikte devam edebiliriz? Bunu yapamayız. Mutlu olamayız." Eğer mutlu olamayacaksa kalan hayatanının ne gibi bir anlamı olabilirdi?
"Bizim yüzümüzden degildi, hele senin yüzünden hiç değildi. Ama benimle olmak seni suçlu hissettirecekse, giderim. Hayatından çıkarım, adımı bile duymazsın. Yeter ki kendine zarar verme!"
Adam'ın neredeyse ağlamaklı ses tonu Mercan'ı hem şaşırttı hem de üzdü. Gitmesini istemiyordu. Yıllarca bedeni ve ruhunun çektiği acıya son vermiş kişiydi o. Ama yaşanan gerçekleri öğrendikten sonra, bir cana mal olduktan sonra birlikte de olamazlardı.
"Şuan aldığım nefesten bile suçlu hissediyorum," diye itiraf etti karşısında çaresizce duran adama.
"Mercan,"
Adam dizlerinin üzerine çöktü. Acı çekiyordu ve bu Mercan'ı da üzüyordu.
"Bana bu acıyı yaşatarak mı gideceksin gerçekten? Şu an birinin ardından acı çekiyorsun ve bunu bana da mı yaşatacaksın? Sensiz nasıl bir adama dönüşürüm hiç düşünmüyor musun?"
İşte o an bağırmak istedi Mercan. "Ben aynı durumda yıllarca yaşadım!" diye haykırmak istedi. Kendisi gecelerce ağlarken, Cihan'a olan özlemle yanarken birisi ona anlatmalıydı!
Bağırmak istedi ama yapamadı. Karşısında diz çöken ve en az kendisi kadar çaresiz görünen adam karşışında eli kolu bağlanmış hissediyordu. Hep böyle olmamış mıydı zaten?
Hoyratlaşan rüzgar gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü döverken Mercan boşluğa bırakıverdi kendini.
Tak tak tak.
Bu da neydi? Kahretsin, nasıl bir rüyayı öyle o? Resmen uçurumdan kendimi atmıştım ve öyle gerçekçiydi ki düşününce tekrar içim üretiyordu.
Tak tak tak.
Peki ya beni vazgeçirmeye çalışan adam kimdi? Tanımıyordum. Daha doğrusu rüyamdaki adamın yuzunun neye benzediğini tam olarak anımsayamıyordum.
Tak tak. Ah şu ses! Annem aşağıda bir şeyler tamir ediyor olmalıydı ama ses sanki kafamın içindeydi. Tabi böyle hissetmemin tek sebebi akşamdan kalma olmamdı.
Rüyamı düşünmemeye çalışarak yataktan kalktım. Saat sabahın onuydu. Kafedeki vardıyam öğleden sonra başlayacaktı ancak aynada gördüğüm görüntüye göre şimdi hazırlanmaya başlasam anca insana benzeyip işe yetişebilirdim. Üzerimdeki panda resimli pijama altını sıyırıp attım. Ardından üstümü ve sütyenimi çıkardım. Bunları yaparken banyoya doğru yürüyordum ve çıkardıklarım peşimden beni takip eden bir yığın oluşturuyordu. Her neyse. Düzenli olmayı uzun zaman önce bırakmıştım ve annem de buna alışmak zorunda kalmıştı. Yani sorun yoktu.
Önce uykum açılsın ve akşamdan kalma halimden sıyrılayım diye soğuk suyun altına girdim. Birkaç dakika sonra titremeye başlayınca sıcak suyu açtım ve sigara kokusu sinmiş saçlarımı köpürtmeye başladım. Sıcak su ve şampuan vücudumdaki kiri alıp götürürken rahatlamış hissetmiyordum çünkü ruhum artık bir çöplükten farksız gibi hissediyordum.
Bölüm sonu.
******
Evet yeni bir kurguyla geliyorum yakında. Mayıs Güneşi artık yavaş yavaş sona yaklaşıyor. O biter bitmez Aşk'a Yolculuk'a ve bu yeni hikayeme ağırlık vereceğim. Aslında bir kitap bitmeden başkasına başlamak istemiyorum ama yayınladıklarım dışında da tam beş kurgum var ve zaman zaman zaman onlara da bölümler yazıyorum. Aklıma geldikçe kendimi tutamıyorum mutlaka yazma ihtiyacı hissediyorum. Damağımda aşk kaldı da o kurgularımdan biri. Yazarken bir yandan da gelecek yorumları da merak ediyorum. Bu yüzden yazdıkça kesitler ekleyeceğim ve Mayıs Güneşi biter bitmez bölümleri eklemeye başlayacağım. İlgilenenler okuma listelerine, kütüphanesine falan ekleyebilir.
Herkese iyi günler, keyifli haftalar dilerim :)
Edit: hikayenin adı 'Kaybettiğim Adam' olarak değiştirilmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBETTİĞİM ADAM
Художественная прозаBir aşk nasıl harcanır? Bir ömür nasıl heba olur? Geçmişe gömülen bir aşk, yıllar öncesinden gelen bir tutku ve değişen hayatlar. Yarım kalan her aşk gün mutlaka intikamını alır.