1. İlk Aşk

1K 60 99
                                    

İstanbul, günümüz.

Yıldızları sever misiniz? Ben onları birer inci tanesine benzetirim hep. Kusursuz parlaklıkta bir dizi inci kopupta sanki öyle rastgele serpiştirilivermiş gökyüzüne. Her biri eşsiz, her biri çok güzel.

Bu gece yıldızların artık nadir olarak görülebildiği gecelerden biri. Şanslıyım ki her biri birbirini kıskandırmak için sanki inadına daha çok parlıyor. Uzansam dokunabilecekmiş gibi hissediyorum.

Kaçıncı olduğunu unuttuğum sigaramdan derin bir nefes çekerken bir yıldız kayıyor. Hayalperest ya da masallara inanan biri olsam dilek tutardım ama tutmuyorum. Hayallerin gerçekleşmeyeceğini, boş hayallere umut bağlamanın insana ne derece açı verebileceğini çok iyi biliyorum ben. Yaşadım, gördüm ve aldığım hasar hala tamir edilemedi.

Sigaranın söndürürken bir yıldız daha kayıyor. Evren sanki bana 'haydi bir dilek tut, bu sefer gerçek olacak!' diyor ve benimse içimden gülmek geçiyor. Evren anca benimle dalga geçer zaten.

Aslında içten içe istediğim bir dileğim var ancak gerçekleşmeyeceğini bildiğim için aklımdan geçirmek bile fazlasıyla acı veriyor.

Cihan'ı geri istiyorum. Onu öyle özledim ki... Beni terk edip gidişinin üzerinden dört yıl geçmesine rağmen hala her aklıma gelişinde sol yanıma bir ağrı oturuyor ve o an nefes almak dünyanın en zor şeyi oluyor.

Artık geçen yılların ardından, sorunlu biri olduğumu düşünüyorum. Kim bir aşka böyle körü körüne bağlanır ki? Üstelik sadece basit bir gençlik aşkına?

İlk aşkım olduğu için mi unutamıyorum yoksa Cihan'ın beni hiç habersiz terk etmesini mi sindiremiyorum bilmiyorum ama sonuç olarak canım çok yanıyor. Dört yıl geçmesine rağmen o acı hala ilk günkü gibi sol yanımda.

Aslında her şey daha on beş yaşımızdayken Cihan'ın babasıyla birlikte karşımızdaki eve taşınmalarıyla başlamıştı. Aynı liseye gidiyorduk. Aşkımız nasıl başlamıştı hiç bilmiyorum, sadece... Başlamıştı işte. İlk önceleri komşuyduk. Sonraları okula birlikte gidip gelen iki arkadaştık. En sonunda bir baktım üç yılı devirmiş iki aşık olmuşuz.

Dolu dolu geçen üç yıl... Öyle ki lise zamanlarına ait tüm anılarımda o vardı. İyi anında, kötü anımda, komik anımda, rezil anında ve hatta yalnız kalmayı istediğim anlarında bile. Üç yılda hayatımın her anına yerleşmişti Cihan. Hem hayatımın, hem kalbimin.

Ona sarılmak bir süre sonra yaşamak için suya duyduğum ihtiyaç gibi bir şey olmuştu. Sarıldğımızda, başımı göğsüne koyup onun kollarının koruyuculuğunu hissettiğim anda başka hiçbir şeyin önemi kalmazdı. O an dünyanın en mutlu insanı ben olurdum. Umutsuz olduğum ve kendimi yetersiz hissettiğim anlarda gök mavisini andıran gözleriyle bana bakıp moral verdiğinde dünyanın en kendine güvenen insanı olurdum. Onun bana 'sen yapabilirsin, başarabilirsin,' demesiyle dünyanın en zor işini bile başarabilecekmiş gibi hissederdim.

En huzurlu uykumu onun kollarında uyudum.

Masalın sona ermesi üniversiteye başlamamızla oldu. Ben her zaman öğretmen olmayı istemiştim. Küçük bir kızken aldığım bu karar büyüyüp de diğer meslekleri tanıdığımda da değişmedi. Sonuç olarak Marmara Üniversitesi'nde İngilizce Öğretmenliği okuyacaktım.

Cihan'ın hayali ise çok farklıydı. Yurt dışında oyunculuk eğitimi almak istiyordu. Bundan her söz ettiğinde içine oturan yumruyu yok saymaya çalışır, üzüldüğümü ona belli etmek istemezdim. Bu Cihan için çok önemliydi çünkü. Hayatı oyunculuk ve sinema üzerine kurulmuş gibiydi. Tüm başarılı oyuncuları, yönetmenleri, onların filmlerini sürekli takip eder, hayatlarını A dan Z ye kadar bilir ve basarılarında kendine örnek alacak bir şeyler atardı. Günün birinde onlar gibi olmanın hayalini kuruyordu.

KAYBETTİĞİM ADAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin