-Jimin-
(Yer Altı)
Namjoon her zamanki gibi kafayı çektikten sonra ayakta duramadığı için onunkine göre bir hayli ufak kalan bedenimle onun kolunun altına girip onu taşımaya başladım. Yine onu arabaya kadar sürükleyip sonra bu halde araba kullanmasına izin verecektim çünkü o ne kadar tanınsa ve Roma'daki krallar gibi imperium denen emretme, ceza verme gibi yetkilere sahip, herkesin ondan çekindiği biri olsa da o bu haldeyken bir başkasının arabasında kendimi güvende hissetmiyordum. Birileri gizlice, onun yer altındaki bu mutlak monarşisinden sıkılmış olup, hazır o bu haldeyken bana zarar verir diye huzursuzlanıyordum.
Birden üzerimde taşıdığım ağır beden hafifledi, kafamı kaldırıp baktığımda Yoongi, Namjoon'un diğer kolunun altına girmişti.
"Bırak, zorlanıyorsun, ben taşırım."
"Yardımına ihtiyacım yok Yoongi, bunca zaman kendim yaptım."
"İnat etmene ya da istemiyormuş gibi naz yapmana gerek yok Jimin, onu düşürürsen sinirlenecek ve olan sana olacak, bırak işte."
"Birkaç saattir tanıdığı insanları düşünen birine benzemiyorsun halbuki. Çekil, Yoongi."
Namjoon'un sorusuyla ikimiz de susmuştuk.
"Ne dırdır ediyorsunuz siz?"
Kapının önüne geldiğimizde Namjoon araba anahtarını bulmaya çalışıyordu. Kendini kaybetmişken anahtarı nasıl ve ne kadar sürede bulacağı bir muammaydı tabii.
"En azından eve ben bırakayım Jimin."
"Of, tamam Yoongi. Zaten ben de kendi cenazeme katılma havamda değilim bu aralar."
Eve gidene kadar kimse konuşmadı. Namjoon zaten bizi eve Yoongi'nin götürmesinin verdiği rahatlıkla arka koltukta dizlerime yatıp sızmıştı. O salyaları dizime akıtırsan çeneni kıracağım Namjoon. Yani, belki bir gün. Umarım.
(Park Jimin'in Evi)
Namjoon'u taşırken ayağım tökezleyince Yoongi bir şey dememe fırsat vermeden onu sırtına alıp taşımaya başladı. Bedenlerimiz neredeyse aynıydı. İkimiz de Namjoon'a göre bir hayli ince ve kısaydık, ben böylesine zorlanırken o, sigara dumanından oksijene yer kalmayan ciğerlerine rağmen onu nasıl da kolaylıkla taşıyordu anlamıyordum.
"Yatak odası nerede?"
"Merdivenlerden çıkınca sağda."
"Görmemem gereken bir şey var mı? Odaya benden önce girip kontrol etmek ister misin?"
"Sikeyim Yoongi, iyi çocuk ayaklarını bırakmalısın sende eğreti duruyor. Südyenim olacak değil ya etrafta, en fazla donum vardır onu da senin de giydiğini ve nasıl bir şey olduğunu bildiğini varsayıyorum."
Sadece kafasını sallayıp Namjoon'u odaya çıkarmakla yetindi.
Aşağı geri inip benim bir şey dememi beklemeden kapıya yöneldi. Benden bir şey beklememekte haklıydı, bir de teşekkür filan mı etseydim? Onu sevmediğimi bildiği halde kendi evine götürmek yerine benim evime getirip, koltuğa yatırmak yerine yatak odama çıkarıyor. İyi niyet mi göstereyim bir de, siktirsin oradan.
"Bir şeye ihtiyac-"
"Olmaz, Yoongi. Çocuk değilim. Birinin götümü toplamasına ihtiyacım yok, olsa bile o insan sen olmazdın. Gitme vaktin geldi sanırım, iyi geceler."
-----------------------------------
Koltukta uyumuştum ve her yerime ufak iğneler batıyordu. Canım tatlı olduğundan filan değil ama kabuslarım yüzünden, olmayan uyku düzenim iyice pert olmuştu. Dünki huzursuz ve Yoongi Namjoon'a bir şey söyleyecek mi korkusuyla geçirdiğim gergin geceden sonra biraz gülmeye ve kendi arkadaşlarımla olmaya ihtiyacım vardı. Yukarı çıkıp Namjoon'a baktım, çoktan gitmiş olmalıydı. Ben de kendimi banyoya atıp gerginliğimi alacak ılık bir duş aldım. Şekil vermeye üşendiğim sarı saçlarımı dalgalı ve dağınık haliyle bıraktım. Sürekli sert çocuk gibi davranmam gereken ve yüzüm tatlı bir bebeğe benzediğinden bunu siyah kıyafetler ile kapamaya çalıştığım o acı kokan barın yerine, uzun zamandır gitmediğim üniversiteme giderken biraz daha kendim gibi giyinmek istedim. Yine de siyahtan vazgeçememiştim. En azından üzerinde kırmızı desenleri olan siyah gömleğimi giymiştim. Bence gayet hoş duruyordu, hem üniversitede ne giydiğimi kim takardı ki? Gitmeyeli epey olmuştu ama okulu boşvermeden önce herkesle aram iyiydi, beni herkes severdi. Kimseye bir zararım yoktu zaten, ne giydiğimi nasıl gözüktüğümü değil, kişiliğimi ve bir hayli sevimli gözükmeme sebep olan aegyolarımı seviyorlardı. Şimdi düşününce, neden uzun süre ayrı kaldım ki oradan? En yakın iki arkadaşım oradaydı neticede, şu ağır ve boğucu hayatımın yükünü, yaşadığım hiçbir şeyi bilmeseler bile onların yanında hafifletebilirdim. Mesajlarının hiçbirine cevap vermemiş, aramalarına dönmemiştim. Namjoon o mesajlardan birini gördüğü gün ikisinin de numarasını engellemişti. Acaba hala arkadaş mıydık? Sorularıma cevap bulmak için evden çıkmaya karar verdim. Kapının önüne gelince oradaki boy aynasında kendime çeki düzen verdim. Uykusuzluktan göz altlarım biraz çökmüştü, kendi kendime ettiğim bu işkenceye ufak bir göz devirdikten sonra çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back Off | Yoonmin
FanfictionHoseok gün ışığı gibiydi. Parlak, iç ısıtan, aydınlık... Jimin ise ay ışığı gibiydi. Sürprizlere gebe, sessiz, sakin ve biraz karanlık. Yoongi'nin gözleri ışıktan kamaşmışken, gecenin dinginliğini ona huzur verebilir miydi? Siyahı mı severdi, beyaz...