-Jimin-
Yoongi sevgilisi olduğunu düşündüğüm, vazgeçtim, emin olduğum -çünkü yine kimsenin onlara bakmadığından emin olup bir lavanta tarlasından bile daha orantılı ve güzel yüze sahip çocuğun yüzünü avuçları arasına aldı, bir elini kaldırıp güneşten daha parlak olan alnının bir kısmını açıkta bırakacak şekilde kahkülünden bir tutamı sağa doğru yatırdı ve alnına dudaklarını bastırdı- -yani iç sesim çok konuşuyor biliyorum ama insan kardeşini, kuzenini, arkadaşını filan böyle öpmez değil mi? Evet, abim dünya üzerindeki en sevecen ve en sakin insan olabilirdi ama o bile beni böyle öpmemişti. Hatta onu sinirlendirdiğim günlerin birinde buzluktan çıkardığı donmuş tavuk butuyla alnıma vurduğunu bile hatırlıyorum. Ah, çok acımıştı. Aish, ayarsız herif. Şey, özür dilerim abi... Seni gerçekten özledim...- çocuğu taksiye bindirdi ve çok ufak bir an için arkasından baktı. Hal ve hareketleri bir kenara, ona bakışları bile her şeyi belli ediyordu. Gerçekten hala saklıyor olabildiğini filan mı düşünüyordu? Aptal.
"Gidiyoruz."
"Sen kimsin?"
Birden ufak bir gülüş bahşetti bana. Bahşetti diyorum çünkü... Çünkü, tanrım, ruhsuzluktan ve somurtmaktan, hayattan zevk alamayışının kanının çekilmesine sebep olduğunu düşündüğüm; bunun da ten rengine yansıdığını zannettiğim o soluk benizli herif güldüğünde gece lambamdan daha parlak -karanlıktan, Namjoon'dan bile daha çok korktuğumu düşünerek bu kıyaslamayı değerlendirin lütfen- bir şeye dönüşmüştü. Yine de aptaldı.
"Saatlerdir beni izlediğini varsayarsak beni tanıdığını düşünmüştüm?"
Ah demek o gülüş histerik bir gülüştü. Pekala, aptal, öyle olsun.
"Buradaki kimseyi tanımıyorum."
"Namjoon seni kavanozda saklamayı bırakmalı. Bir kelebek filan değilsin. Sonuçta narin değilsin, hemencecik incinmiyorsun, beladan kaçmaya çalıştığını filan da düşünmüyorum. Ya da sokağa çıksa insanların ilk görüşte önünde diz çöküp evlenme teklifi edeceği hatta dönüp bakacağı biri bile değilsin. Kimse ikinci el eşya almak istemez anlıyor musun? Maskeyle yüzünü kapatacağına fondötenle boynundaki morlukları kapatmanı öneririm."
"Sen hangi hakl-"
"Ben Yoongi zaten arkadaşım bana bağırdığında duyduğunu düşünüyorum. Tanıştığımıza sevindim, artık gidelim. Namjoon beklemeyi sevmez, sanırım sen bunu daha iyi bilirsin."
(Yer Altı)
Buraya gelene kadar tek kelime daha etmemiştik. Aslında Namjoon'un sevgilisi olduğumdan korumam gereken imajı bir kenara bırakıp, çene kemiğim "ne olursun dur artık canım yanıyor" diyene kadar konuşup onu başını şişirdim ama Yoongi bunu fark etmiş olacak ki arabaya binmeden önce benimle ufak ama etkili bir konuşma yaptı. Yani, çok ufak bir konuşma.
"Arabanın koltuğuna oturup kapını kapattığın anda telefonumdan ses kayıt tuşuna basacağım. Yine de konuşmak istersen, konuşabilirsin."
İyi. Uyurdum ben de. Aptal.
Bara girdiğimiz an koşar adım Namjoon'un yanına gittim. Bakışını, kokusunu, huyunu hatta nefes alışını bile yadırgadığım sevgilim dahi o heriften iyiydi. Hatta -ah bunu söyleyeceğime inanamıyorum, sen aciz bir aptalsın Park Jimin- onu özlemiştim bile, yani sanırım, belki biraz. Onu değil ama netliği özlemiştim. Namjoon herkese aynıydı, elbette sevgilisi olduğum için tensel teması sadece benimle kuruyordu ama onun dışında tanıdığı herkese eşit davranırdı. Ne çok samimi ne de çok uzak. Dokunduğunda yanmaz ya da donmazdınız. Netti. Ortalamaydı. Sizi şaşırtacak hareketler yapmazdı. Aklınızı karıştırmazdı. Neyse oydu, saklamaz, olduğu kişiden gocunmazdı. Tiksindiğim ve beni kendimden tiksindirten adamı bile netliği yüzünden özleyebilirken bu Yoongi denen herif? Çift kişilikli miydi neydi? Sevgilisinin yanında tatlı bir çocuğa, Namjoon'un yanında mesafeli ama güvenilir bir arkadaşa, benim yanımda ise ruhsuz bir herife dönüşüyordu. Alın işte, çift bile değil üç kişilikliymiş. Aptal.
-Üç de uğurlu rakamım ama, neyse şimdi konumuzla ilgili değil, yani sanırım.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back Off | Yoonmin
FanficHoseok gün ışığı gibiydi. Parlak, iç ısıtan, aydınlık... Jimin ise ay ışığı gibiydi. Sürprizlere gebe, sessiz, sakin ve biraz karanlık. Yoongi'nin gözleri ışıktan kamaşmışken, gecenin dinginliğini ona huzur verebilir miydi? Siyahı mı severdi, beyaz...