Okuldan çıkalı tam yarım saat oldu ve ben yurt, dışında her yer gidip vakit öldürmekten başka bir halt yapmadım. Bir süre daha amaçsızca yürüdükten sonra ayaklarımın isyanına kulak verip, en yakındaki duraktan yurda gitmek için otobüse bindim.
Yarım saat sora yurdun önünde çıkışlarını almış yurttan ayrılan kızları görünce , ne kadar burayı ev olarak görmesem de içim bir buruk oldu.
Yurttan ayrılan iki kız bana göz devirip hiç ben yokmuşum gibi aralarında konuşup, fısırdaşarak uzaklaştılar. onlar gözden kaybolunca son bir defa yurdun dış görünüşünü aklıma kazıyıp içeriye adım attım.
Yurdun giriş katı müdüriyet, onun üstü çalışma odaları, ve kalan diğer iki kat da yatakhaneler olarak düzenlendiği için müdüre hanımefendi ye yakalanmadan yukarı çıkmam gerekiyordu. Müdüriyetin önünden sessizce geçmek benim için hiç de zor olmadı çünkü zaten sessiz bir insan olunca işler çok kolay yürüyordu benim için. Merdivenlerin ilk üç basamağını çıkmıştım ki arkamdan ben buradayım der gibi gelen bir yapmacık öksürük yükseldi. Duymazdan gelip yürümeye devam ettiğim sırada arkamdan " Güneş Köksal odama " bu otoriter ses bana kabus olmuştu yarı ömrüm boyunca. Emekli olmayı bir türü beceremeyen müdüre hanımın duyabileceği bir ses tonu ile " önce yatakhaneye çıkmam lazım sonra gelirim" deyip hızlı adımlarla merdivenleri tırmanıp sekiz kişilik olan ama üç kişi kaldığımız odaya attım kendimi.
Normalde iki dk mi almayan okul kıyafetlerimi değiştirme işlemini nasıl yirmi dk ye çıkardığımı bana sormayın çünkü bende bilmiyorum. Kıyafetlerimi katladığım esnada kapı çaldı ve alt yatakhanedeki kızlardan birisi "Güneş abla müdüre hanım seni çağırıyor" dedi.
Küçük kız odadan çıktıktan sonra, odada kalan diğer iki kız ne olduğunu anlamış gibi heyecanla bana baktılar. Gözlerindeki oh be sonunda kurtuluyoruz bakışı daha çok burada kalmak istememe ve kızların saçlarını ellerime dolama hissine neden olsa da kendimi tutup aşağı indim.
Müdüriyetin önünde bir iki dk daha oyalandıktan sonra son bir derin nefes alıp kapıyı çaldım. İçeriye girdiğimde müdüre hanım gergin bir şekilde, elindeki bir kağıtla beni bekliyordu.Beni görünce başını aşağı yukarı sallayıp "gel otur " diye tekli koltuğu işaret etti.
Koltuğa oturup tırnaklarımı avuç içlerime geçirirken müdüre hanım efendinin ağzından çıkacak bir kelimeyi beklemeye başladım. bir süre daha sessizliğini koruyan müdüre hanım derin bir nefes alıp söze girdi "şimdi Güneş lafı fazla dolandırma ya gerek yok, olanlar ortada yaşın artık on sekiz yani reşit oldun. Bu gün itibari ile yurt ile ilişiğin kesildi. Bu da çıkış belgen ama sen bu gecede burada kalabilirsin malum saat baya geç oldu bu saatte pek gidecek yer bulamaya bilirsin . " beden cevap bekleyen bakışları ellerime kayınca gözleri kocaman açılan müdüre hanım "kızım senin ellerine ne oldu" dediğinde, dikkatim ellerime kaydı.
Avuçlarımdan kan akıyordu farkında olmadan tırnaklarımı fazla bastırmış olmamdan dolayı zaten uzun olan tırnaklarım avuçlarımı delmişti. Müdüre hanım büyük panikle beni kolumdan tuttuğu gibi revire sürükledi, bir yandan da " seda koş revire " diye bağırıp duruyordu. yurdun on birinci sınıf sağlık öğrencilerinden seda bıkkınlıkla revire girip "ne oldu yine müdüre hanım" sorduğu soruyla gözlerini bana çevirdi. Aramızda fazla yaş farkı olmadığı için bana "ellerine ne oldu Güneş " diye sorarken kendi eline de eldiven geçiriyordu. Bu soruyu sorarken normal bir durummuş gibi sakin bir şekilde sordu. Rvir görevlisi çoğunlukla yurtta olmadığı için müdüre hanım onu resmen revir hemşiresi yapmıştı.
Seda'nın da benden bir farkı yoktu kaldığımız odada ben den hariç üçüncü kız ve odanın istenmeyen ikinci kızı Seda idi.
Benden cevap almayı ummadığı için sağ elimi ellerinin arasına aldı. Tırnak izlerini görünce gözlerime bakıp, başını onaylamaz bir şekilde sağa sola salladı. Oksijenli su ve tentürdiyot ile ellerimi temizledi. Ellerimi sargı bezi ile sarmaya başladığında müdüre hanım "Güneş odamda bekliyorum kızım işin bitince gel" dedi ve gitti.
Ellerimi sarma işini de hallettikten sonra kendi ellerindeki eldivenleri de çıkartıp "buradan gideceğine bu kadar üzüldüğünü bilmiyorum. Ama tırnaklarını avucuna batırarak intihar etmek seni öldürmez " yine cevap beklemeden çıkmaya hazırlandığında "Seda" adını fısıldarken duyacağını ummazdım, bana dönüp "efendim Güneş" dedi. bir kaç saniye bekleyip cevap alamayınca kaşlarını kaldırıp başını sorar şekilde sağa yatırdı. Kızı daha fazla bekletmemek adına "sadece teşekkür edecektim ama fısıltımı duymanı beklemiyordum" ürkek bir şekilde gözlerine baktığımda, oda kararlı bir şekilde gözlerime bakıyordu "teşekkürünün cevabı olarak bir şey deyil. Fısıltılara gelirsek, ben senin her fısıltını duyuyorum " dedi ve gözlerindeki anlayamadığım bir bakışla, cevap vermeme fırsat kalmadan gitti.
imzaladığım kağıdın ardından bu geceyi yurtta geçirmek istemediğimi belirtip, bavul denemeyecek kadar küçük çantama, bir avuç eşyamı doldurup, yurttan arkama dahi bakmadan koşarak çıktım ve ciğerlerim isyan bayrağını çekene kadar da durmaksızın koştum.
durduğumda arkama dönüp baktım yurda ve eski hayatıma dair en ufak iz yoktu.
Son olması gereken noktaya satır başı yapıp yeni hayatıma ilk paragrafı yazmak için kanımı mürekkep yaptım...
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim yıldıza basmayı ve yorum bırakmayı unutmayın sizi seviyorum 😍😍😍
Güneş hakkında ne düşünüyorsunuz ???
Sizce seda bu hikayede nasıl bir rol oynar???
İthaf isteyenler buraya bir yorum yazın ithaf yapayım. 🤗🤗🤗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK KIZ
Mystery / ThrillerDaha henüz üç günlük göbek bağı bile düşmemiş, adı sanı olmayan bir bebekken 1998 şubatının 27 sinde koyulmuşum karanlık, soğuk sokaktaki çöp konteynerine atılmış kartonların üzerine çöp olarak. Hayatı kendim öğrendim. Ölüm hakkında anlatılan hiç...