13.bölüm geldi. Lütfen okuyun :)
Blake, mutfakta bir şeyler hazırlamakla uğraşırken, bir anda gelen ayak sesleriyle başını merdivenlerin olduğu tarafa çevirdi. Lona, pembe uzun bir elbise giymiş, ayaklarına da sandaletlerini geçirmişti. Blake’le göz göze gelince gülümsedi ve koşarak mutfağa geldi.
-Hey, düşeceksin!
-Ah, evet! Bunlarla yürümek çok zor…
-Eğer rahatsız ettiriyorsa…
-Hayır, gayet rahatım.
Blake, gülümsedi. Sonra dolaptan bir şeyler çıkardı. Lona, merakla onu izliyordu.
-Yardım etmemi ister misin?
-Yemek yapmayı biliyor musun?
Blake, kahkahasını tutamadı. Onun elinden yemek yemek, gerçek bir ölüm olurdu.
-Hayır, ama…Öğretirsen yapabilirim.
Şimdi yine, bilgiye aç bir çocuk gibi bakıyordu ona.
-Gerçekten öğrenmek istiyor musun?
Lona, istekli bir şekilde başını salladı. Blake’in yardımıyla, güzel bir sofra kurdular. Sonra, Lona birkaç şey öğrenmeye başladı. Oldukça hızlı ve çabuk öğreniyordu. Yemekten sonra, sofrayı birlikte topladılar. Lona, salondaki kanepeye geçti.
-Gerçekten yoruldum…Ama yemek çok güzeldi. Hayatım boyunca yediğim en güzel yemekti diyebilirim.
-Benimde, uzun zamandan beri yediğim en keyifli yemekti.
Blake, hüzünlenmişti. Alona’yla olan anıları aklına gelmişti. Bu garipti, çünkü tıpatıp ona benzeyen klonu karşısında duruyordu ama o Alona’yı özlüyordu. İçinde ki boşluk sanki hiç dolmayacakmış gibiydi.
-Ne oldu?
-Hiç, sadece…Uykun var mı?
-Pek değil…
Gözleri yaramazca bakıyordu. Tıpkı Alona gibi. İster istemez “Ne kadar da onun gibi.” Diye düşündü. Bilgisi arttıkça ona daha da çok benzeyeceğini düşündü. Belki de tıpa tıp aynısı olacaktı. Blake, bunları düşünürken Lona, çoktan salondaki eşyaları incelemeye başlamıştı bile. Oldukça ince, siyah nesneyi göstererek “Bu ne işe yarıyor?” diye sordu. Blake, televizyona doğru baktı ve elini çırptı. Hologramlar belirdiğinde Lona, yerinden sıçradı.
-Hey, korkma. Sadece bir görüntü. Bak, böyle çalışıyor.
-Bu, bu…İnanılmaz.
Blake, gülümsedi. Lona, eline oyuncak verilmiş çocuklar gibi sevindi ve televizyonla oynamaya başladı. Bu ona çok iyi gelmişti. Sürekli kahkaha atıyor ve hızlıca bir şeyler söylüyordu. Sonunda, yorulup kendiliğinden uyuya kaldı. Blake, tüm gece boyunca onu izlemişti. Sanki, bir asır daha onu izleyebilirmiş gibi geliyordu. Elini yavaşça çırpıp televizyonu kapattı. Ayak ucunda yürüyerek Lona’nın yanına geldi ve onu kucağına aldı. Görünüşe göre derin uykudaydı. Nefes alış verişleri bile çok az duyuluyordu. Blake, onu odasına çıkardı. Yatağına yatırırken bir an uyanırmış gibi oldu, birkaç anlamsız söz söyledi ve tekrar eski haline döndü. Blake, üstünü yavaşça örttü ve gitmeden önce ona dikkatlice baktı. Kulağına eğilip “İyi uykular, meleğim.” Diye fısıldadı. Tam gidecekken, kolunda hafif bir dokunuş hissetti. Uyanmış olamazdı. Blake, yavaşça arkasını döndü. Lona, ürkütücü bir şekilde parlayan gözlerle ona doğru bakıyordu. Sonunda, zor duyulan bir sesle fısıldadı. “Lütfen, yanımda kal.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tıpkı Senin Gibi
RomanceBlake ve Alona, 2055 yılında, gençliklerinin baharını yaşayan ve birbirlerini çok seven iki gençtir. Fakat Alona'nın ölümüyle Blake, Alona'nın klonu ile ilgili zor bir karar vermek zorunda kalacaktır.