~İlk Temas~

174 8 3
                                    

Biraz ürksemde bunu istiyordum, hatta yıllardır bunu öğrenmeyi umut ediyordum, cesaretimi toplayıp
-Hadi o zaman ne gerekiyorsa yapalım! Dedim.
--------------------------------------------------
Noyan koşarak içeri gitti, elinde eski olduğu her halinden anlaşılan bir ouija tahtasıyla geri döndü. Güzel bir koku yayan tütsüyle odanın etrafını dolaştıktan sonra mumları yakıp bir çember hazırladı ve
-Hazır mısın? Dedi.
Başımla onu onayladıktan sonra çemberin içine girdik.

Parmaklarımızı, altın rengi garip işlemeleri olan pena benzeri bir tahtaya koyduktan sonra Noyan, gözlerini kapatıp, duysamda anlayamadığım birtakım sözleri mırıldanmaya başladı. Stresten oynadığım yüzüğüme baktığımda mavinin açık tonlarında ışıklar saçtığını gördüm. Şaşkınlık ve korku bedenimi sararken perdelerin uçuşması ve eşyaların bir kısmının yere düşmesi korkumu giderek katlıyordu.

Neredeyse bayılmak üzereydim, gözlerim kararıyordu ama Noyan hala gözleri kapalı bir şekilde sanki hiçbirşeyi duymuyormuşcasına mırıldanmaya devam ediyordu. Bu işe hiç bulaşmamalıydım diye yakınırken Noyan, boğuk bir sesle
-O burda! Dedi.
Kafamı kaldırdığımda büyük bir karartının üzerimizi örttüğünü farkettim. Biryere bakmak bu kadar zor olmamalıydı ama dönüp o karartının kaynağına bakamıyordum, resmen korkudan kilitlenmiştim. Tok ve tanıdık bir ses

-Emredin efendim. Dediğinde,
yerimden sıçrasamda kafamı çoktan o yöne çevirmiştim. Pelerinlerin içindeki karartı bana bakıyordu. Gözlerini, hatta yüzünü bile göremiyordum ancak bana baktığını ruhumun en derinlerine kadar hissedebiliyordum. Kafamı Noyan'a çevirdiğimde, korktuğu her halinden belli olsa da "Sakin ol." der gibi bakıyordu.

Korktuğumu anlayıp konuşmaya başlayan Noyan olmuştu
-Ne istiyorsun?
Pelerinli varlık istifini bozmadan bana bakarak tekrar
-Emredin efendim. Dedi.
Noyan sinirlerine hakim olamayarak yükselen ses tonuyla
-Sana ne istiyorsun dedim!
Dediği anda gölge bir hışımla boğazına yapıştı.

-Yapma!
Ağzımdan sadece bu dökülmüştü. Gölge bana dönüp yavaş yavaş pençelerini Noyan'ın üzerinden çekti.
-Emredersiniz efendim.
Sanırım konuşması gereken kişi bendim, derin bir nefes alıp sesli bir şekilde korkularımı yutarcasına yutkundum ve söze girdim.

-Kimsin ve ne istiyorsun?

-Adım Kuha. Görevim sizi korumak ve güvenliğinizi sağlamak efendim.

-Neden durduk yere böyle birşey yapasın ki?

-Dedenizin hizmetkârıydım, ölmeden önce sizi bana emanet etti ve beni sandığın içine inzivaya bıraktı, siz de sandığı açarak görevime devam etmemi sağladınız.

-Ben sandığı açalı yıllar oldu neden daha önce gelmedin?

-Size birkaç kez görünmek istedim ancak yaşınızın küçük olduğu sebebiyle bu güçleri kaldıramayacağınızı anladım ve beklemeye koyuldum, ancak bu süre zarfında da iç ses olarak her zaman yanınızda olup kararlarınızı iyiye yönlendirmeye çalıştım.

-Sandığı açacağımı nereden biliyordunuz?

-Çünkü dedenizin güçleri sizde doğuştan var, doğuştan gelen yüksek bir enerjiye sahipsiniz. Malesef babanızda bu yoktu o yüzden dedeniz mirası olan parmağınızdaki yüzüğü, beni, defteri ve kalemi size bıraktı.

Bunlar ne işe yarıyor ki?

-Zamanla hepsini size öğreteceğim.

-Peki beni kimden korumakla görevlisin?

-Dedenizin düşmanları olan insanlardan ve gölgelerden efendim.

Kafam allak bullak olmuştu, Kuha'nın verdiği her cevap kafamda yeni bir soru yaratıyordu.

-Tamam gidebilirsin.

-Peki efendim.

Noyan'a döndüğümde onun da benden farksız olduğunu görmüştüm. Bunlar da ne demek oluyordu? Dedemin neden düşmanları veya gölgeden bir hizmetkârı vardı? Hiçbirşey anlamıyordum.

------------------------------------------------Umarım yeni bölümü beğenmişsinizdir. Vote ve yorum atmayı unutmayın. Şimdiden teşekkürler.

Kelime Sayısı: 469

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 02, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kırk 6: Eski DostHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin