0.0

264 23 8
                                    

Usulca önüme serilen merdivenlerden inmeye başladım. Üzerimde lacivert bir elbise, uçları yerlere serpiştirilmiş pilelerle kaplı, siyah topuklu sandaletlerim ayağımda. Yüzüme düşen birkaç turuncu tutam vardı.

Evet bir turunçgildim.

Merdivenin ucunda bana bakan bir adam... Üzerindeki fazlasıyla gösterişli lacivert takım elbisesi, ve bana doğru yönelttiği bakışlarıyla beni bekliyordu. Yüzünde gamzesini ortaya çıkarmış bir gülümseme, parıldayan gözlerinde açık bir davet...

Sanırım bu prens bana ait. Alıp gideyim o zaman ben.

Bu durumda bende prenses oluyordum haliyle.

Merdivenin son üç dört basamağıydı, prensime doğru daha önce hiç giymediğim topuklu ayakkabılarımla gayet zarif bir şekilde yürüyordum.

"Nihan!!!"

O zarif adam gitmiş, annem gelmişti yerine.

Hızlı bir gerinme hareketi, sesli bir patırtı ve her yanı ağrıyan bir ben. Yeri öpmüştüm. Hem de salyalar akan ağzımla.

Dudaklarımdan acı bir çığlık döküldü.

Hayır yani anlamıyorum bir insan neden böyle uyandırılır ki? Ne zorun var be kadın?

"Noldu, Allah verdi mi belanı?" dedi yeryüzünde eşi benzeri olmadığını düşündüğüm anne figüranı.

'Nasıl anasın sen?' diyemedim. Burnum yer ile haşır neşir olmuş, bir sonraki randevu tarihini ayarlamaya çalışıyordu.

Ordan biri 'neren düz ki Zeynep' mi diyor? Hah iç sesimmiş.
Vay be nasıl da tanıyor beni.

"O nasıl rüyaydı gız?" dedim annemi unutup.

Ya prensin üzerine düştüysem, ulan var ya şu filmlerdeki romantik anlardan olmamıştır, inşallah. Sapık herif, ya bir şey yaparsa bana? Rüya aleminde bıraktığım mutantım için endişeleniyordum.

Ya da direkt kafa göz girişmişimdir prense. Orda da başarmışımdır ben odun olmayı. Üstün yetenekli olmak zor, yapacak bir şey yok.

Zeynep Nihan ACAR farkı.

Yuvarlandığım yerden bir Jackie Jan edasıyla hızla kalkmak isterdim, ama sabah mahmurluğu napıcaksınız! Mübarek sanki kış uykusuna yatmış ayıydım. Üzerime dolanmış çarşafın meziyetiyle kalkmaya uğraşırken mehter marşı gibi çalan zil sesini kafamı sivri bir yere çarpıp sonsuz uykuyla bütünleşerek selamlamak istedim. Maalesef hayatı fazla seviyordum.

Sevdiğim insanlar olduğu için iyiki var olan bir dünyaydı.

Koridordan sesler geliyorken üç ayağım üzerinde durmayı başarabildim. Normal insanım canım sonuçta ikisi ayağım biri elim. De kardeş o elin yerde ne işi var?

"Çocuğum senin kardeşin ne arasın burda?" diyordu annem sinirle karışık şaşkınlıkla.

'Kim kızdırmıştı lan benim anamı?'

"Ya en azımdan bir bakabilir miyim içeri? Burda olabilme ihtimali sandığınızdan daha yüksek." dedi başka bir ses.

"Neyden bahsediyorsun çocuğum sen? A-aaa"

İki ayağım üzerine dikilip bedenimle bütünleşmiş çarşafla beraber yürümeye başlayacakken, başlayamadım. Ayak bileğime bir şey dolanmıştı.

Bir şey.

Bir el.

'Bir el mi?'

"Laaaaaaaaaan!!!!" Ulan yoksa prense kavga mı ettik rüyada. İntikam için mi geldi?

Benim her hareketimde ritmik bir şekilde gıcırdayan, eski yatağımın altından uzanan bir el vardı ve ayağımı tutuyordu. Neden ayağımı tutuyordu. Zombi de olabilirdi.

Lanetlendim!!

Haketmiştim ama ben, mahalledeki çocukların topunu kesmicektim. Bir sürü tehdit etmişlerdi de inanmamıştım.

Zavallı ben saniyeler hatta saliseler içerisinde kafamın içerisinde fırtına koparırken içeriden bir ses duyuldu.

"Tam olarak bundan bahsediyordum."

***

İlk bölüm geldi, bölümler biraz kısa olacak çünkü 7 deveyle tanışırken sindire sindire ilerlemek istiyorum.

Bol bol yorum yapın olur mu?

Develer geliyor, prensesi de yavaş yavaş tanır, zamanla alışırsınız.

♥♥♥♥♥♥♥♥♥
Hepimizden toplu kalp

Yamuk Prenses ve Yedi DEVELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin