10.30, min's coffee shop
yerdeki cam kırıklarını toplarken, taehyung bunun bugün kırdığı kaçıncı bardak olduğunu bilmiyordu. birkaç haftadır çalıştığı işi sayesinde sakarlığının ne kadar üst düzeyde olduğunu öğrenmişti. eh, elinin üzerindeki cam kesikleri ve yara bandının da pek estetik durduğunu söyleyemezdi.
topladığı parçaları çöpe dökerken, baekhyun tarafından azarlanıyordu. birlikte yaklaşık üç hafta geçirmişlerdi ve gerektiğinde bir abi, gerektiğinde şeytandan farksız olan baekhyun'la en büyük sıkıntıları taehyung'un bardak sayılarını azaltarak nesillerini tüketmesiydi. biraz da boy kompleksi vardı, ki taehyung'u en korkutan şey buydu, ama iyi anlaşıyorlardı.
"taehyung, iyi misin?" elindeki tepsisi ve kıvrılmış gömleği, meraklı bakışları ve alnına dökülen saçları ile yanına gelen jeongguk'a sorun olmadığını belirten bir gülümseme gösterdi fakat elindeki yara bandı kendini ele veriyordu. "hey, eline ne oldu senin?" çatılan kaşları ile birlikte tepsisini tezgaha bırakarak taehyung'un yanına geldi. elleri arasına aldığı esmer tene sahip elin üzerine bakıyordu. taehyung ne olduğunu anlayamadan kafenin arka tarafına ilerleyip personel kapısından dışarı çıkmışlardı. jeongguk, az önce yanına aldığı yara bandı ve pamuk ile duvara yaslı banklardan birine oturdu. taehyung da yanına oturduğunda esmer olanın yamuk bir şekilde yapıştırdığı bandını çıkarıp çok da derin olmayan kesiklerin üzerini temizlemişti. yapıştırdığı yeni yara bandının üzerindeki minik timsah şekilleri taehyung'un gülümsemesini sağlamıştı.
"sanırım bardak taşımak bana göre değil." güneşin fazla vurmadığı ara sokaktaki esinti onu üşütürken kollarını sıvazlayarak konuştu. "haklısın, sanırım servisi bana bırakmalı ve kahveleri hazırlamalısın." jeongguk'un söyledikleri ikisini de gülümsetirken, iş bölümü yapmaları taehyung'u heyecanlandırmıştı.
içeriden gelen uyarı ile işlerine geri döndüklerinde, taehyung kahve makinelerinin yanında, tezgaha yaslanmış müşterileri izliyordu. bugün diğer günlere istinaden daha kalabalıktı. ısınan havalar ile büyük arkadaş grupları kafeyi kahkaha sesleri ile süslemeye başlamıştı. caddeye bakan kafenin ön kısmındaki açık alanı yavaş yavaş kullanmaya başlamışlardı ve oradan wheein, içeriden ise jeongguk, taehyung ve baekhyun sorumluydu. ara sıra yer değiştiriyorlardı.
jeongguk'un önüne bıraktığı sipariş kağıdı ile yaslandığı yerden doğrulurken, yazısının ne kadar ince ve sevimli olduğunu düşünüyordu. beyaz kağıdın üzerine özensizce yazılmış olsa bile karakteristik bir yazısı vardı ve bu, taehyung'un hoşuna gitmişti.
"kahveleri dökmemeye ve kendini yakmamaya çalış, olur mu taehyung-ssi?" aksanını kullanarak dalga geçercesine konuştuğunda, taehyung yüzünü buruşturarak saçını savurdu ve arkasını dönerek hazırlaması gereken kahve ile ilgilenmeye başladığında, jeongguk'un gülerek uzaklaştığını duymuştu.
20.30, min's coffee shop
taehyung, askılıktan ince montunu alarak kollarını geçirdiğinde, çantasını da sırtına alarak baekhyun'u beklemeye koyuldu. gidecekleri yer aynı metro istasyonu olduğundan iş çıkışlarında beraber yürüyorlardı. böylece taehyung kendi kendine konuşup sinirlenmek yerine baekhyun'a ani çıkışlar yapıp sonra da azar yiyordu ama güzeldi, bir arkadaşının olması.
nihayet çıkabildiklerinde, onlara ters yönde yürüyecek olan jeongguk'a el salladı ve arkasını dönüp yürümeye başladığı an yüzüne ondan izinsiz bir gülümseme yerleşti. baekhyun ise her gün gerçekleşen bu olaya çoktan alışmıştı. ikisinin de elleri ceplerinde, hafif esintili hava ve batan güneş eşliğinde yürüyorlardı.
"biliyor musun, sehun dün uzun bir süredir benden hoşlandığını söyledi." gözlerini yere çevirmiş, hafif kızaran yanakları ile konuşuyordu ve taehyung'un onun sinirden değil de utançtan kızardığını gördüğü ilk seferdi. "ben de ne diyeceğimi bilemeyip, koşarak uzaklaştım."
"ne? hyung çocuk musun sen? öyle yapılır mı hiç, neden kaçtın?" genişleyen gözleri ile baekhyun'a bakıyordu. o ise ısrarla kendine dönmüyordu ve hala pembe bir surata sahipti. "sen bana tavsiye mi verereceksin, jeon'u gördüğünde kırdığı bardakları sayamadığım kim taehyung?" rolleri değiştiklerinde, susma sırası taehyung'daydı ve baekhyun'un diline düştüyse, işi zordu.
"hyung, öyle değil... sakarım ben sakar! jeongguk ne alaka?" dudaklarını büzerek konuştuğunda, omuzlarını kaldırıp indiriyor, aksini iddia etmeye devam ediyordu. "hem, iş konusunda yardımcı oluyor bana sadece, niye öyle şeyler söylüyorsun ya?" konuyu kapatmaya çalışarak söylendiğinde, baekhyun'dan kolay sıyrılamayacağını bilse de birkaç gün ertleyebilmesi de kârdı.
"tamam, tamam bir şey demiyorum. kendini fazla kaptırma bu iş konusuna sadece." durgunlaşan konuşma ile taehyung da başka bir şey söylemedi ve metroya binene kadar sessizce yürümeye devam ettiler.
00.45, kim taehyung'un dairesi
taehyung, dönüp durduğu yatağında bir türlü rahat edemiyordu. yarın sabah erken kalkıp okula gitmesi, sonra da kafeye uğraması gerekiyordu fakat uyuyamıyordu ve kahve içmemesine rağmen litrelerce içmiş kadar uykusuz, dinç hissediyordu. yatağının karşısındaki masanın üzerine yığılı defterlerinden birini alarak, bir şeyler karalamaya başladı. çizmeyi seviyordu.
açtığı kısık sesli müziği mırıldanırken, kâğıtta oluşan tanıdık portre ile gülümsedi ve çizmeye devam etti. çalma listesi kendini tekrarlarken, ayaklarını yatak başlığına yaslamış, yüz üstü yattığı yatağında çizimleri ile uğraşıyordu. ellerini dinlendirmek adına defteri kapatıp bir dizi açtığında, saat gece yarısını bulmuştu bile.
açık pencereden içeri giren rüzgar tüylerini diken diken ederken, yatak örtüsüne sarılarak yosunla kaplanmış bir sushiyi andırır hale gelmişti. yatakta sağa sola yuvarlanarak izlediği diziye kahkahalar atıyordu ve komşularının gecenin bir vakti bu çocuk ne yapıyor diye düşündüklerine emindi.
izlediği birkaç bölümün ardından gözlerinin yanması ile uyumak istedi ve şarjı bitmek üzere olan bilgisayarı, bir an önce toparlaması gereken masanın üzerine bıraktığında penceresini de örterek yatağına ilerledi. yüz üstü yattığından yastığının üzerinde şiş duran yanakları ve dudakları ile uykuya daldığında, telefonu bildirim geldiğini haber verir gibi yanıp sönüyordu. taehyung, yorganına sıkıca sarılmış uyurken, telefona bakamayacak kadar derin rüyalardaydı.
jeongguk:
taehyung?
uyudun mu?
yani, bu saatte uyuman gerekir zaten.
sadece,
yarın okulundan önce kahvaltı edebiliriz diyecektim.
tabii, istersen.
uyanınca cevap verirsin sanırım.
evet, evet iyi geceler.
:)
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forelsket | taekook ✓
أدب الهواةtaehyung, işine çabuk alışacağından, karşısındaki baristanın yetenekli ve ateşli olduğu kadar emindi. [tamamlandı.]