"Bir yaz havasını, boğucu sıcağı, ateşini tüm kuvvetiyle olmasa bile bize gönderen güneşi buz kestiren bir hayat.. Kendine inşa etmeye devam ettiği cehennemin sıcağıyla boğuşan İlker ateşin kontrolünü kaybedip her şeye hükmetmesini izliyordu adeta. Bu cehennem öyle bir yerdi ki insanın içini sıcaktan kavurup yakmayı da biliyordu, tüm bedeni ve ruhu buz kestirmeyide. Bir adam ya da bir kadın kaç defa ölebilir ki hayatta ? Kaç defa aldığı nefes boğazına düğümlenir ? Ya da kaç defa yarım bırakılır diğer insanlar tarafından ? Her insan başkasının ölümünü hazırlar bu hayatta. Yaşarken ölmekte var bu hayatta, her şeyi unutun bunu unutmayın; sevgi geçer, hastalık geçer, kin geçer, öfke geçer, aşk geçer ama ruh bedenden ayrıldığında ne yaparsan yap onun yarası geçmez. Yaşarken kıymetini bilmeli insan, sevdiklerinizi öldürmeyin. Başkaları için değişmeyin, onları öldürmeyin!''
(Yorucu bir günün ardından İlker'in acısı azalmamış olsada, Aslı ve Pınar'a bunları yapanların yakalanmış olması her şeyi bitirmese de bir nebze rahatlatıyordu)
Olayın olduğu gün her yer buz gibiydi, sıcacık güneşin soğuğunu yaşıyordum adeta. Evet tamda bu şekilde; sıcak güneşin soğukluğuyla kaplıydı her hücrem! Bu içimde yaşadığım bir soğukluktu, tüm bedenimi kaplıyordu. Babamdan korktuğum günler geldi aklıma, o günler bile daha güzeldi inanın bana. Kötünün iyisi demek var ya, onu yaşıyordum. Saatler ömrümü alıyordu, heran yediğimiz dayak, Pınar ve Aslı'nın o hali gözümden gitmiyordu. Arkadaşlarım bana suçlu gözüyle bakıyorlardı, sanki her şeyin sorumlusu benmişim gibi. Elimi yüzümü yıkayıp artık ayağa kalkmam için yanıma Aslı geldi, tüm karamsarlığı gözümden silmek vardı hedefinde..
+ 'İlker artık bu cehennemden gitmeliyiz. Kalk ve kendine gel.' dedi. Şöyle yanıtladım o güzel cümlesini;
- Bir insan kendinden nasıl kaçabilir Aslı ? Nasıl içi yanıp kavrulurken buz keser tüm hücreleri ? İnsan canı yana yana nasıl nefes alabilir söyle bana Aslı! Bu cehennemden kurtulalım diyorsun ya hani; bana bir ışık ver, yalvarırım sana! Çok denedim, olmuyor Aslı. O ışık gün geçtikçe ölüyor inan bana..
( İnsanı yaşı değil, yaşadıkları büyütür )
Aslı üzgün bir ses tonuyla saçlarımı severek;
+ Sen yanarken ben sana sırt çevirmediğim gibi, sende bana çevirmeyeceksin İlker! Bizim daha yaşayacağımız çok güzel şeyler var. Okulu bitirip liseye gideceğiz sonra üniversiteye, Dünya'yı gezeceğiz her şeyi yapacağız. Seveceğim adamı ilk sana anlatacağım, seninle tanıştıracağım. Sen benim kardeşimsin İlker, kardeşler birbirinin ölmesini istemez. Yaşarken ölüyorsun İlker, ölme!
Ağlayarak gözlerine bir süre baktım Aslı'nın, kısık bir ses tonuyla yanıtladım;
- 'Yaşarken ölmek' ne güzel söyledin be Aslı! Yaşarken öldürdüler beni, çocukluğumu yaşayamıyorum, insanlar gülüp mutlu olurken ben kan kusuyorum! Bak ellerime, dikkatle bak. Ben hakediyor muyum bu kanlı elleri ? Göremiyorsun değil mi ? Daha dikkatli bak Aslı! Ellerimizde kanlar var, sevdiklerimizin kanları!
(Ateşin soğukluğu kapladı biranda odayı, tüm oda buz kesti ve sustular birbirlerine bakarak)
Bir kaç dakika Aslıyla birbirimize baktık, canımız yana yana baktık. Gözlerimizden yaşlar dökülürken ellerimi uzatıp Aslı'ya;
+ 'Kalk ayağa gidiyoruz buradan, seni yoketmelerine izin vermeyeceğim. Senide kaybetmeye dayanamam kardeşim!'
Hemen ayağa kalkıp odadan çıktık, öğretmenlerimizin yanına gidiyorduk ki merdivenlerden aşağı inerken karşımızda Fulya abla duruyordu, öğretmenlerimizle konuşuyordu ama bizi görmüştü. Dikkatle bize baktı ve sanki bir şey anlatacak gibiydi, yanına doğru gittik ve bekledik bizimle konuşmasını. Bir süre konuştuktan sonra nihayet bize dönmüştü;
+ Merhaba çocuklarım, nasılsınız ? Sizinle önemli bir şey konuşmam lazım.
- Merhaba Fulya abla, iyi değiliz. Ne konuşacağız ? Ah benim aptal kafam! Özür dilerim abla sen nasılsın ?
+ Üzgün ve yorgun.. Her neyse çocuklar konumuza gelelim. Bursa'ya geliyorum bende sizinle, bir süre hem akrabalarımı göreceğim hem de sizin yanınızda olacağım. Dün gece rüyamda sizinle birlikte gitmem gerektiğini, buna ihtiyacınız olduğunu gördüm. Bu beni çok etkiledi! İşin özü sizin yanınızdayım, korkmayın artık.
İlker ve Aslı hafif bir tebessümle;
- Çok sevindik Fulya abla, hep birlikte kurtulalım bu yerden!
Sonra hep birlikte o otelden ayrıldık ve otobüse bindik, bi yerden gideceğime bu kadar sevinmemiştim inanın bana. Çünkü her gördüğüm sokak, her gördüğüm araba, her gördüğüm insan, her gördüğüm ev bana buranın kötülüğünü anımsatıyordu. Deniz insana huzur verirdi değil mi ? Deniz bile artık öyle gelmiyordu bana. İçimi paramparça ediyordu! Neyse ki artık buradan gidecektik ve her şey düzene girecekti. Benim ve Aslı'nın, hatta Fulya ablanın bile düşüncesi buydu. Ancak unuttukları bir şey vardı; insan nereye giderse gitsin acıları peşini bırakmazdı. Sadece unutmuş gibi yapabilirdik, bu kadardı. Daha fazlası olamazdı. Nasıl olabilirdi ki ? Olmadı da zaten. Kafamda bunlar dönüp dururken yanımda Aslı oturuyordu ve uykuya dalmıştı, ben ise yolu seyrederek zehri tüm hücrelerime yayıyordum. Beni daha da zehirlemesine izin veriyordum. 5-6 saat gibi bir süre sonra artık Bursaya dönmüştük ve herkes evine bırakılıyordu en son ben ve Aslı kalmıştık. Aslıyı eve bırakırken sarıldık sımsıkı ve ona tek bir cümle kurdum;
+Ben seninleyim kardeşim, her şey çok güzel olacak!
Aslıyı eve bıraktıktan sonra beni de evime bıraktılar, kapıyı annem ve ablam açtı. İlk yaptıkları şey bana sımsıkı sarılıp ağlamalarıydı.
Çevremde ki herkes ağlayıp, paramparça oluyordu. Ve bunu istemeden de olsa ben yapıyordum. Etrafa sanki sadece acı veriyordum. Annem ve ablama tek sözüm şu oldu;
+ Özür dilerim..
Annem şu şekilde yanıtladı;
- Sen benim oğlumsun, canımın parçasısın. Son nefesime kadar ben ve ablan senin yanındayız oğlum!
Bu söz o kadar güçlüydü ki devam etmem için bana panzehir niteliğindeydi. O gece hem ruhen hem bedenen çok yorgundum ve odama geçerek uyumaya çalıştım. Bir süre sağa sola dönüp boş tavana daldıktan sonra nihayet uykuya dalmıştım. Uykuya dalmam ile sabah olması bir oldu sanki, gözlerimi açtım ve ayılmam için bir süre gözlerimi ovuşturduktan sonra direk elim telefona gitti ve Aslı'yı aradım. 2-3 kere aramayı denedikten sonra sonunda Aslı telefonu açmıştı ve;
- İlker, sana dün söylemiştim ya ben senin yanında olacağım diye hatırlıyorsun değil mi ?
+ Evet Aslı hatırlıyorum, noluyor sorun nedir söyle hemen..
- 'İlker bütün gece uyuyamadım, babam bana bütün gece bir fahişe gözüyle baktı ve canımı tek tek elleriyle söktü. Ben devam edemiyorum İlker, kendine iyi bak ve hakkını helal et!'
Bu sanki son sözleri gibiydi, hemen yataktan kalkarak üzerime apar topar bir şeyler giyerek evden çıktım. Tek dayanağım, umudum olan kardeşimi kaybetmek istemiyordum. Bu sefer olmamalıydı, dayanamazdım buna. Yaşarken ölmek vardı ya hani ? Her insan başkasının ölümünü hazırlardı ya ? Bir baba evladını buna hazırlıyordu.. Ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu, sadece terleye terleye koştum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennemine Sarılan Adam
Bí ẩn / Giật gânYaşarken ölmekte var bu hayatta, her şeyi unutun bunu unutmayın; sevgi geçer, hastalık geçer, kin geçer, öfke geçer, aşk geçer ama ruh bedenden ayrıldığında ne yaparsan yap onun yarası geçmez. Yaşarken kıymetini bilmeli insan, sevdiklerinizi öldürme...