portakal ağacının gölgesinde

1.1K 155 137
                                    

jeongguk'un bahçesindeki portakal çiçeklerinin mis kokusunun, tüm sokağı güzelce sarması gibi, aşkı da kaplamış kalbini dört bir yandan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

jeongguk'un bahçesindeki portakal çiçeklerinin mis kokusunun, tüm sokağı güzelce sarması gibi, aşkı da kaplamış kalbini dört bir yandan. beyaz çarşaflara gülümsüyor, ele avuca sığmıyor canı. çok aşık olmuş belli, yüzüne güneş inmiş. parıl parıl parlıyor, bu güzel pazar sabahında çehresi.

biliyor, yine geçecek evinin önünden o, en güzel anısı gibi masmavi giyinmiş bir şekilde. o geldiğinde ayakları dolana dolana çıkacak balkonuna, heyecanla onun gidişini izleyecek. belki kazayla balkonundaki saksıları devirecek. tam tamına üç buçuk dakika sürecek evlerin arasına girip kaybolması ama yetecek bu jeongguk'a.

perdelerinin ardından çok bakmış, gelmesini çok beklemiş ayakta. aşkının yüzüne düşen çiçeklerin, masum tenine olan uyumu, ona aşık olmak için yeterli bir sebepmiş. kalbi küçücükmüş jeongguk'un, tıpkı yumrukları gibi. oraya aşkı kolaylıkla sığarmış, en güzel odasına kıvrılıp yatarmış.

ona değer veriyor jeongguk, onun için bir defter bile tutuyor. ona olan aşkı jeongguk'a şiirler yazdırıyor, şarkılar besteletiyor. dua ediyor, bir gün yolunu değiştirip başka bir sokağa sapmaması için. bir gün bile göremezse onu, ne yapar bilmiyor.

ay kadar parlakmış onun aşkı, geceleri aydınlatırmış ama elini ne kadar uzatsa göğe, ona uzanıp, dokunamazmış jeongguk. onun kalbine ektiği zakkum tohumları acı acı açarmış. geceleri bir başına ağlarmış jeongguk, içine içine.

bazen onun kafasını boynuna yaslarken hayal ediyor ve kendisine gerçek olduğunu fısıldıyormuş. jeongguk, rüyalarından hıçkırarak uyanıyormuş. aşkı farkında olmadan onu diri diri gömüyormuş.

'hem seviyorum seni
hem de nefret ediyorum.

azıcık kaldırsan o güzel başını,
el sallarım sana balkonumdan, portakal ikram ederim.

beni görmüyorsun,
ağlamak istiyorum.
bana bakmıyorsun,
sararıp soluyorum.

nereye gidiyorsun?
öyle güzel, öyle aceleci.

giderken aklımı da
alıp götürüyorsun,
tek başıma kalıyorum.'

hüzün kaplamış tüm evini ama o hala aşkının geçmesini bekliyor. kocaman gülümsüyor, kanatlanıp uçacak sanki. zamanı geldiğinde yolun başından görünüyor aşkı. siyah saçları tatlı rüzgarlara teslim. jeongguk balkona çıkıyor telaşla, vakit kaybedemez asla.

yürüyüşüne aşık o bi' kere, kahküllerini düzeltişine, kalbini çalıp kaçışına aşık. acımasız onun aşkı ama bir o kadar da masum ve jeongguk'un kalbindeki fırtınadan habersiz. ne kadar kızsa da kıyamıyor biricik sevgilisine. ellerini avuçlarına almak, sürekli öpmek istiyor her bir parmağı.

çok kötü düşmüş jeongguk. ağaçlardan, yüksek balkonlar. kimse hissetmiyor onu, aşkı bile!

mermere dayadığı dirseğine yaslıyor çenesini. çok yakın geçiyor. kalbi hızla atıyor, jeongguk buz gibi oluyor. aşkı durup dururken kafasını çeviriyor. omuzlarındaki çanta kayıyor, düzeltirken, sokağı kaplayan güzel kokunun sahibi olan jeongguk'un portakal ağacına, bakıyor. ötesi yokmuşcasına gülümsediğinde o, jeongguk düşecek gibi oluyor.

sonra o biraz daha kaldırıyor yukarıya kafasını. jeongguk, neredeyse ışıldayan boynuna şahit oluyor. yüzü kendisine dönüyor, jeongguk titreyen ellerini ağzına kapatıyor.

aşkı gülümsüyor ve balkonunda ölüp dirilen çocuğa selam veriyor. güzel hissettiği bir gün olmalı bugün; yüzünde hanımelleri açıyor.

"merhaba! portakal ağacınız çok acımasız, tüm sokağı ne de güzel kokutmuş. hep geçiyorum buralardan fakat daha önce dikkat etmemiş olmalıyım. çok da güzel açmış çiçekleri, çok mu suladınız onu, yoksa sarılıp yapraklarını mı öptünüz?" aşkının sesi cennetten bir parça, aşkının sesi en güzel hayali. aşkının sesi bir sığınak ve etrafta şimşekler çakıyor. jeongguk tek kelime edemiyor. gözleri kocaman açık.

insan aşkıyla ne konuşur? bulutlardan mı bahseder, yoksa dalından erik koparmanın verdiği o paha biçilemez histen mi? sahi ne konuşur insan sevdiğiyle? ezilip büzülmez mi karşısında? dilini yutmaz mı? ne diyeceğini kestiremeyip göz yaşlarına boğulmaz mı?

boşlukta kaybolmuş jeongguk, aşkı bakmış yüzüne ama anlamamış neler olduğunu. gitmemiş de oradan. durmuş öylece. tam tamına on dakika olmuş karşısında duralı.

"siz iyi misiniz?" diyor, susamış çok, birazdan jeongguk'dan bir bardak su isteyecek ceylan gözleriyle.

jeongguk, ancak kafasını sallamaya güç bulabiliyor kendinde. parmak boğumları mermeri sıkmaktan bembeyaz olmuş ama yanakları pespembe. aşkı uzanıp çiçek dalını burnuna yaslıyor, kokusunu çekiyor.

"ölesiye susadım. acaba rica etsem, bir bardak suyunuzu benimle paylaşır mısınız?" ne güzel o, ne kibar dili, hayran jeongguk ona. kafasını sallıyor sarsakça, titreye titreye giriyor içeri ve cam sürahiyi sıkıca kavrıyor, büyük bardak kırıldı kırılacak tutuşunda. sonra maviye boyalı kapısı açılıyor, bir iki adım atıyor, tam karşısında duruyor güzel sevdiğinin.

titreyen elleri arasında sallanan sürahideki su, çalkantılı bir deniz gibi, aşkı onun bu halini fark ediyor hemen, atılıyor ileri. alıyor bardağı minik avuçlarına. jeongguk döke saça dolduruyor bardağını. aşkı o kadar mütevazi ki, limon çiçekleri büyüyor saçlarında, tek kelime etmiyor, ıslak ellerini boynuna sürüyor, ferahlamak için.

jeongguk'un içi gidiyor, yüzü yanarken, kana kana su içeni izliyor. dudakları çok güzel onun, minicik, pespembe; marttan sıyrılıp nisana kucak açan pembe kır çiçekleri gibi tıpkı. aklı almıyor, nasıl bu kadar beyaz? kansız mı, elleri de üşüyor mu?

jeongguk düşünce sellerinin arasında yuvarlanıp giderken aşkı ona bardağı geri uzatıyor. bilmiyor, jeongguk o bardağı bir daha yıkamayacak; kırmadan saklayacak dudaklarının temas ettiği yeri, belki öpecek bardağı ağzından tekrar tekrar, hissedebilmek için ilk günkü gibi sevdiğini.

"pek önemli değildir ama ismim min yoongi. size hayran oldum, bahçeniz çok güzel. bir gün portakal ağacınızın dalından portakal toplamak isterim. su için minnettarım. yolum uzundur, çölde vaha bulmuş gibi rastladım size. artık uğrarım ve bir halinizi hatrınızı sorarım." aşkı güzelce konuşurken kayan çantasını hoplatıyor jeongguk onun her hareketini izliyor. bugün şanslı gününde olmalı jeongguk, komorebi* yoongi'nin yüzüne vuruyor.

"şimdi gitmem gerekir annem gözler yolumu. güzel öğlenler dilerim size ve portakal çiçeklerinize. görüşmek üzere hoşçakalın." avucunu açıyor, el sallıyor ona, tıpkı hayallerindeki gibi. çok da güzel gülümsüyor aşkı. sadece geri gülümseyebiliyor jeongguk tatlı tatlı. yoongi bahçeden çıkıp, yoldan giderken onun çantasından sarkan anahtarlığını izliyor.

portakal ağacının gölgesinde, eli kalbinin üzerinde, vurulmuş aşka jeon jeongguk, külleri sevdiğinin göz yaşlarında kaybolmak ister.

-

komorebi* (japonca): "güneş ışınlarının ağaçlar arasından süzülüp yarattığı alacalı ışık."

okuduğunuz için minnettarım, sizleri çok seviyorum.

in the shade of an orange tree |  yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin