Louis kanının donduğunu hissetti. Hayat insanlara adil davranmazdı, herkes bir şeyler yaşar, bir dertle yanardı. Louis bir avukat olarak bu tip şeylerle çok karşılaşmıştı. Ama böyle iğrenç bir durumun Harry'nin başına gelmesi onda tüm insanlığı katletme isteği oluşturuyordu.
Şimdi konunun üstüne giderse, Harry üzülürdü. Üstünü kapatırsa da umursamıyor gibi görünürdü. "Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum." dedi dürüstçe. Her şey daha anlamlı geliyordu artık. Bu yüzden Harry hiç konuşmuyordu, bu yüzden Rebecca'dan nefret ediyordu, ve Louis ne zaman Harry'e ufacık temas etse, Harry bu yüzden irkilip geri çekiliyordu.
Harry herhangi bir şey söylemedi. Sanki itiraf ettiği şey kendisini bile şaşırtmış gibiydi. "Herhangi biri biliyor mu?" diye sordu Louis. Harry hızla başını iki yana salladı. Koluyla gözyaşlarını sildi. "İlk kez sana söylüyorum. Zaten ben aylardır kimseyle konuşmuyorum bile."
Louis sandalyesini Harry'nin yanına doğru çekti. "Neden kimseden yardım istemedin? Sen de hukuk fakültesinde okuyorsun, şikayet edersen ondam kurtulabilirdin, biliyorsun." deyip elini onun omzuna koydu ama Harry yine rahatsızca kıpırdandı.
"Kimden yardım isteyecektim?" dedi Harry. "Etrafıma bak, ne kadar yalnız olduğumu görmüyor musun?" Louis bir an kalbinin kırılma seslerini duyduğunu hissetti.
Louis onun hakkında her şeyi araştırmıştı. Harry'nin annesi onu terk edip gitmişti, davayı duyana kadar da geri dönmemişti. Babası zaten evlendikten sonra karısından başka kimseyi gözü görmemişti. Harry'nin bir kardeşi ya da en yakın arkadaşı yoktu. Tüm arkadaşlarıyla aniden arası bozulmuştu. Ki bu da muhtemelen tacize uğramanın verdiği psikolojik çöküntü ile ilgiliydi.
Harry etrafta gezinen gözlerini Louis'ye çevirdi. "Ben kurtulmak istemiyorum. Hapiste kalmak istiyorum." diye mırıldandı. Dünya onun için önem ifade eden bir yer değildi. Sadece kötülüğü simgeliyordu.
Louis "Ben senin kurtulmanı istiyorum Harry." dedi. "Daha çok gençsin, güzel bir hayat yaşayacaksın. Eğleneceksin, güleceksin, başarılara ulaşacaksın, seveceksin, sevileceksin. Bunlardan mahrum kalma, yazık olur."
Harry yine sessiz kaldı. Louis onun ikilemde olduğunu görebiliyordu. Harry'nin iki yanı vardı, siyah ve beyaz. Karanlık taraf onu umutsuzluğa çekmek istiyordu. Aydınlık tarafı ise her şeyin güzelleşeceğine inanmak istiyordu.
"Öncelikle seni bu davadan kurtaracağım. Sonra psikolojik destek alacaksın. Okulunu bitirip avukat olacaksın. Şu Charlie gibi avukatları sollayıp bir numara olursun." Harry sonunda gülümsedi. "Okula uzun zamandır gitmiyorum. Mezun olamayacağım."
Louis ona komik olan bakışlarından birini attı. "Mükemmel ders anlatırım biliyor musun? Okulu zor tamamladım notlarım hep orta sınırdaydı ama bence mükemmel ders anlatabilirim."
Harry buna güldü. "Dene şansını ama ben ümitsiz vakayım." dedi. Louis gülerek birkaç saniyeliğine Harry'nin burnuna dokundu. "Ümitsiz vaka olup olmadığına ben karar veririm." deyip ayağa kalktı. Pizzalarla birlikte kahve de aldığını hatırlamıştı.
Karton bardakları çıkartıp masaya koydu. "Sütlü mü içiyorsun?" diye sordu. Harry bir an onun görmeyeceğini unutarak başını salladı. Sonra kendi hatasını anlayıp "Sütlü, iki şekerli." dedi.
Louis elini eşofmanının cebine daldırıp bir avuç dolusu küp şeker, birkaç küçük süt tozu paketi çıkarttı. Sanki her gün bu işi yapıyormuş gibi iki kahveye de şeker ve süt ekledi. "Gel oturma odasına geçelim." dedi bardakları eline alırken. Harry önden yürüyerek ona yolu gösterme ihtiyacı duymadı, ev zaten iki odadan oluşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COURT ROOM
Fanfiction18 yaşındaki Harry Styles üvey annesini öldürmekten yargılanmaktadır. Harry'i savunma görevini avukat Louis Tomlinson üstlenir. İşaretler cinayeti Harry'nin işlediğini gösterirken, Harry cinayeti itiraf etmediği gibi inkar da etmez.