Üniversitenin önüne gelince motorumu garaja park edip seri adımlarla içeriye girdim. Buraya her ne kadar gelmek istemesem de arada bir kendimi göstermemde fayda vardı. İnce bileğimdeki saate bakınca dersin başlamasına yarım saat olduğunu gördüm. Yine hız sınırını aşmıştım anlaşılan. Sade bir kahve içmenin iyi olacağını düşünerek kantine ilerlemeye başladım. Kantin iki birleşik duvarı komple cam olmakla birlikte manzarası denize bakan ve bu okulda sevdiğim tek yerdi. Sırayı umursamadan bir sade kahve aldım ve insanların söylenmelerine aldırmadan iki cam duvarın birleştiği köşeye benim için yerleştirilen masama geçtim. Evet her mekanda kendime bir köşe ayırmayı seviyorum. Buna özel bir takıntı da denilebilir. İnsanlarla fazla iç içe olmayı sevmiyorum. Sahte samimiyeti, teması... ve bunun gibi bir çok şeyi. Her ne kadar benim ellerim kirli olsa da diğer insanların tüm vücudunun ve kalbinin kirli olduğuna inanıyorum. Bu yüzdendir ki onlara dokunmam asla.
Buradaki tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin dikkatini çektiğimi biliyorum. Masalarında bana bakıp bakıp fısıldadıklarını duyabiliyorum. Ama umrumda olduğu söylenemez. Arkamı döndüğüm anda sesini kesip ödleri kopan zavallı insanlar hepsi. Beni tanımamalarına rağmen aldıkları tehlike kokusu sayesinde uzak durmaları gerektiğini biliyorlar. Gece kulüplerimden ve şirketimden haberleri olduğunu da biliyorum. Yaptığım bazı tehlikeli işler hakkında konuştuklarını da duydum. Tabi ki hiçbir tepki vermedim. Bunları bilip benden uzak durmaları işime geliyor.
Kahvemin son yudumlarını da içince dersin başlamasına bir kaç dakika kaldığını gördüm ve elimdeki kahve bardağını çöpe atarak amfiye doğru ilerlemeye başladım. Neredeyse tüm öğrencilerin geldiğini görebiliyordum. Her zaman oturduğum en arka ve boş sıraya yerleşip kaşarı beklemeye başladım.
Kaşar hoca -adını bilmediğim ve önüne gelen hoca, öğrenci farketmeksizin herkese yavşadığı için böyle sesleniyorum-kıvırta kıvırta masasına yerleşip yine ağzını yayarak diğer hocaların aksine direk derse girmek yerine gereksiz konuşmalarına başladı.
İlk saniyeden gelmek için bu günü seçtiğime pişman oluşum beni anında yerimden kaldırmıştı. Hocanın seslenişlerini umursamadan çıkışa vardığımda arkamdan daha yüksek sesle hatta hiç haz atmeyeceğim bir şekilde bağırınca adımlarım benden bağımsız durakladı.
Sen kendini ne sanıyorsun? Burası babanın çiftliği mi? Benden izin almadan çıkamazsın. Bu saygısızlığın yüzünden seni bırakacağım.
Kaşarın söylediklerine ne kadar kahkaha atmak istesemde bu eylemi uzun zamandır bırakmış olduğum için ufak bir sırıtışla karşılık verdim. Kime ne söylediğini bilmediği için onu suçlayamazdım. Kimi kandırıyorum tabi ki suçlardım. Bu sürtük haddini aşmıştı. Beni bırakacakmış. Dalga mı geçiyor benimle.
Doğru babamın çiftliği değil.
Kadının yüzü bilmişlikle aydınlanırken konuşmama devam ettim.
Burası benim çiftliğim. Mehir TUGAY'ın. Ve sen haddini aştın hoca. Yoksa kaşar mı demeliyim. Bugünden itibaren kendine yeni bir iş bul. Tabi bulduğun iş özel olan hiçbir yer olmasın zira seni bir saniye barındırmam. Şimdi siktir git okulumdan.
Kadının da tüm öğrencilerinde ne kadar şaşırdığını görebiliyordum. Zira kimse okulun sahibinin ben olduğumu bilmiyordu. Çünkü herkesin her şeyi bilmesine gerek yoktu. Şuan bu kadının karşımda ne kadar küçüldüğünü görebiliyordum. Ve bu bana haz veriyordu.
Şey... Efendim ben çok özür dilerim. Bilmiyordum. Bir daha olmayacak söz veriyorum. Affedin lütfen beni.
1 saat içinde okulu terk etmiş ol.
Kimseye ikinci şansı vermezdim. Kimse ikinci bir şansı hak etmez çünkü. Benim tahammülüm sınırlıdır. Benim sabrım sınırlıdır. Ben Mehir TUGAY. Benim affım yoktur.
Bu son kısa bölüm olacak arkadaşlar. Bundan sonraki bölümler daha hareketli ve daha uzun olacak. Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK VOLKAN
General FictionKüçük kız ruhunu geceye sattı. Gece ruhun efendisi oldu. Kalbini mezara gömdü. Duygular ölümün kölesi oldu. Ve küçük kız büyüdü. Gecenin kızı oldu. Yarattığı cehennemin, İntikam ateşi oldu. Yandığı kadar yaktı. Yaktığı kadar var oldu. Yanarak yaşa...