Bugün Teen Wolf'un yeni sezonunun başlaması şerefine yeni bölüüüm yeee!! :D Beğeniler gerçekten iyi teşekkürler fakat okuyucu az olduğu için yakın zamanda da yayınlayamıyorum :/ Yani bekliyorsanız o yüzden :D Neyse siz yeni bölümü okumaya geçin. İyi okumalaar :*
Isaac'in Ağzından:
''Hep böyle sessiz misin?''
Gözlerimi yoldan Rose'a çevirdim. Gözlerini yoldan ayırmamıştı. Birkaç saniye baktıktan sonra yine gözlerimi yola çevirdim. Büyük bir nefes verdim.
''Benimle konuşmak mı istiyorsun? Emin ol iyi bir konuşma partneri değilim.'' dedim yola odaklanarak. Başını iki sana sallayarak sırıttı. Direksiyonu sıkıca kavradı ve yerinde dikleşti.
''Tabii ki hayır. Yani seninle konuşmaya pek hevesli olduğum söylenemez. Ama bilmem işte. Sessizlik her zaman beni ürkütür.'' dedi sakin bir şekilde. Başımı salladım ve solumdan dışarı bakmaya başladım. Külüstür olan arabasıyla onun bildiği bir yere gidiyorduk. Kardeşini bulmasına yardım etmeliydim ki o da bana yardım etsin. Başka bir seçenek yok. Eğer yardım etmezsem kastettiği kadını hayatta bulamam.
''Bundan bahsetmek istemediğini biliyorum fakat...'' Gözlerini birkaç saniye yoldan ayırıp bana baktı. Yine yola baktığında devam ettim. ''Kardeşini neden kaçırdılar?'' Yüzünü somurttu. Dişlerini sıkmaya başlayınca vazgeçip kafamı başka tarafa çevirdim.
''Sana bunu anlatabilirim ama başın belaya girebilir. Bunu göze alıyor musun?'' dedi sert bir sesle. Alayla sırıttım.
''Belaya bulaşalı uzun zaman oldu. Yani... bu bana işlemez. Ama yine de anlatmak iste...''
''Ne yapabildiğimi öğrendiler.'' dedi sözümü keserek. ''Yani ölülerle konuşabildiğimi öğrendiler. Bir mafya babası beni bulup getirmelerini istemiş. Beni bulunca da sürükleyerek ona götürdüler. Adam ölmüş bir adamın mirasının nerede olduğunu öğrenmemi istedi. Öğrenince adamlar yüklü miktarda para verdiler. Annem ve babam olmadığı için geçinmek çok zordu ve bu iş çok iyi gelmişti. Bu parayla başka ülkeye gidip, orada yeni bir hayat yaşayacaktık. Başka bir adam geldi ve o da aynı şeyi yapmamı istedi. Ama ona yapmayacağımı ve planım olduğumu söyledim. O ise cevabını kardeşimi kaçırarak verdi. Yani kardeşim tehlikede.'' dedi yüzü düşerek.
''Sadece yapıp gitseydin? Yani kaç dakikanı alabilir ki şu ruh görüşme işi?'' dedim ona bakarak. Yüzünü ekşitti.
''Şu ruh görme işini yaptıkça delirmeye daha çok yaklaşıyorum. Kardeşim büyüyene kadar delirmemem lazım. Mümkünse ölene kadar.'' dedi dudaklarını düz çizgi haline getirirken. Başımı olumlu anlamda sallayıp başımı cama çevirdim.
''Daha ne kadar yolumuz var? Eğer daha varsa biraz mola verebiliriz diye düşündüm.'' dedim yüzümü ona çevirmeden. Bana birkaç saniye baktığını hissettim ama bakmadım.
''Daha yarım saatlik yol var. İlerideki benzincide durup benzin dolduracağım. Orada ihtiyaçlarını görebilirsin.'' dedi. Birkaç dakika sonra arabayı benzin istasyonuna soktu ve arabayı durdurdu. Birkaç saniye dimdik karşıya bakarak durdu. Sonra bana döndü.
''Marketten bir şeyler alsan iyi edersin. Çünkü baya uzun süre yemek yiyemeyebilirsin. Biliyorsun çok ıssız bir yerdeler.'' dedi boş gözlerle bakarak. Başımı olumlu anlamda salladım. Tam inecekken seslendi. ''Isaac.'' Başımı ona çevirdim. ''Teşekkür ederim. Bana yardım ettiğin için.''
''Biliyorsun bunu iyilik için yapmıyorum bir karşılığı var.'' dedim kaşlarımı kaldırarak. Başını olumsuz anlamda salladı.
''Hayır sen gerçekten yardım ediyorsun. Senin yerinde olan biri, yani bir kurtadam büyük ihtimalle pençelerini çıkartıp beni tehdit ederek arkadaşımı buldurmaya çalıştırırdı. Ama sen yapmadın.'' Duyduklarımla ağzım o şeklini almıştı. ''Sen iyi birisin. Bunu görebiliyorum. Ve umarım, sevdiğin kıza ulaşabilirsin.'' Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu.
''Kardeşini bulacağız. Merak etme. Bu duyguyu bilemem ama şu an hissettiğin duygularla Sophie'yi kaybettiğim günün acısını aynı tutuyorum. Bunun zor olduğunu o zaman anlıyorum.'' dedim. Onun da yüzünde buruk bir gülümseme oluşunca hızla arabadan çıktım. Markete doğru ilerledim. İçeri girip reyonlar arasında gezinmeye başladım. Tam çikolataya uzanırken telefonum çalmaya başladı. Cebimden telefonu çıkartıp kim olduğuna bakmadan cevapla tuşuna bastım. ''Alo?'' dedim boğuk bir sesle.
''Isaac?'' Scott'ın sesi yorgun geliyordu. ''Nasılsın?'' dedi normal bir ses oluşturmaya çalışarak. Onları yüzüstü bıraktığımı biliyorum fakat onların aileleri var. Onlar için endişelenen insanlar. Arkadaşlarımı sevenlerinden ayıramazdım.
''İyiyim.'' dedim kestirip atarak. Telefonda derin bir nefes aldığını duydum. Arkadan mırıltılar geliyordu fakat anlayamıyordum.
''Peter'ı bulabildin mi? Bir iz falan?'' dedi boğazını temizleyerek.
''Evet. Onu bir otelde buldum fakat bir arıza çıktı ve bırakıp çıkmak zorunda kaldım.'' dedim kısa keserek. Yine o mırıltı geldi arkadan. ''Arkada konuşan kim?'' dedim kaşlarımı çatarak.
''Şey... Stiles. O da endişeleniyor.'' dedi sesini kısarak. Başımı eğdim ve boş olan elimle çikolatayı aldım. ''Arıza derken? Ne oldu?'' dedi hızlı konuşarak.
''Bir kız. Kurtadam olduğumu öğrendi fakat onunda bu işler içinde olduğunu öğrendim. Yani bir zararı yok. Hatta yararı bile oldu.'' dedim.
''Ne tür bir yarar? Peter'ı bulmanda yardım mı ediyor?'' dedi şaşkın bir şekilde.
''Hayır tabii ki. Bu kız... ölü ruhlarla konuşabiliyordu ve Sophie ile konuştu.'' dedim fısıltıyla. Bir an sessizlik oldu. Hem markette hem onlarda. ''Ben konuşamadım çünkü onun yeteneği var. Ona sorular soracaktım fakat ruhlar konuşamıyormuş yani konuşamadı.'' Sessizlik yine devam etti.
''Sana yardım edebi...''
''Hayır Scott bu hiçbir zaman olmayacak. Sen orada kal ve ailene, arkadaşlarına sahip çık. Bana anca böyle yardım edebilirsin. Sophie'ye olanlar onlara da olmamalı.'' dedim buruk bir sesle. Sıkıntılı bir nefes aldı.
''Tamam. Kendine iyi bak.'' dedi düz bir sesle.
''Kapamam lazım. Sonra görüşürüz tamam mı?'' dedim aceleyle. 'Tamam' diye bir mırıltı duydum fakat umursamadan telefonu kapadım. Omuzlarım düşmüştü. Çoğu zaman arıyorlardı fakat ben meşgul olduğumdan cevap vermiyordum. Bir kaç yemek daha aldıktan sonra parasını ödeyip dışarı çıktım. Rose arabanın içinde bekliyordu. Hızla arabaya doğru ilerledim ve bindim. Poşeti arkaya bırakırken içinden çikolata çıkardım.
''Bir şey yemek ister misin?'' dedim çikolatayı ona uzatarak. Gülümsedi ve çikolatayı aldı. Ben de kendime bir çikolata alarak koltukta geriye yaslandım. Çikolatasını bitirir bitirmez arabayı çalıştırdı ve yola koyuldu. Yarım saat sonra araba bir barın önünde durdu. Rose arabadan hızla inerken ben de indim.
''Burası onun yeri. Yani öyle gözüküyor. Adamın tek varlığı bu bar. Büyük ihtimalle burada yaşıyor ve kardeşim de burda.'' dedi yine yüzü düşerek. Başımla onayladım ve önden yürümeye başladım. Barın kapıyı aynı kovboy filmlerindeki bar kapıları gibiydi. İçeri girince birkaç göz bize dönse de sonra eski hallerine döndüler. Barın havasında sigaradan başka bir şey yoktu. Bazıları bilardo oynayıp gülüyor, bazıları ise masada oturmuş içki içiyordu. Birkaç saniye yerimde durup Rose'un yanıma gelmesini bekledim. Yanıma gelince gözleriyle etrafa bakınmaya başladı.
''Burası... gerçekten iğrenç.'' dedi yüzünü buruşturarak. Başımı sallayarak onu onayladım. Ben de etrafa bakınırken gözüm son olarak Rose'da kaldı. Rose ağzı açılmış bir şekilde bir yere bakıyordu. Gözlerimi kıstım.
''Nereye bakıyorsun öyle?'' dedim baktığı yere bakarak. Bir bayan kollarını bar tezgahına dayamış, başını elleri arasına gömmüş duruyordu. Oturduğu sandalye bir sağa bir sola dönerken sarhoş olduğunu anlamamak mümkün değildi. ''Kim o bayan?'' Gözlerimi yine Rose'a çevirdim. Hala şaşkındı.
''Senin aradığın bayan. Sophie'yi yeniden döndürebilecek olan bayan.'' Ağzım ve gözlerim açıldı. İnanamaz şekilde ona bakarken gözlerimi yine o bayana çevirdim. İşte bu sürpriz oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teen Wolf Revenge (TWBNF 2)
FanfictionTeen Wolf Brand New Friend'in ikinci kitabıdır. Başta ilk kitabı okumanız tavsiye edilir çünkü pek bir şey anlamayabilirsiniz. :) #12 Werewolf (17.05.2015)