Tanrı Türklere bir kız verdi. Güneş gibi parlak, ayı kadar güçlü, kurt kadar vahşi ve ceylan kadar narin olacak bu kız, gelecekte büyük işler yapacağını, o doğduğu gün Türkler; şiddetli ve fırtınalı yağmurlu havadan bu kızın ileride neler yapabileceğini daha şimdiden biliyorlardı. Orta asya da bir Türk ak otağında Kainata gelen beyaz tenli kız, anasından doğduğu anda sanki bu vahşi Kainatın ne kadar şiddetli olduğunu çok iyi biliyormuş gibi kahverengi gözlerinden damlalar akıyordu. Yer gök inliyordu. Tanrı şimşeklerini öyle bir çarptırıyordu ki sanki ileride neler olacağının bilmesini istiyordu. Ebe kadın kucağına aldı sardılar ve dışarı çıktı. Ebe kadın, suratında mutlu ifadeyle bağırdı:
"Ey Türkler, bir kız Kainata gelmiştir. Tanrı bize bu kızın yeri ve göğü titreteceğini şimdiden göstermektedir."
Dışarıda sanki bir tufan vardı. Uzaklardan gri kurtlar uğuluyordu, sadece sesleri vardı Küçük obanın tüm beyleri ve kadınları, babanın çevresinde idi. Hepsi ellerini kaldırarak sevinçlerini göstermek için bağırdılar Her ne varsa sanki titriyordu ama orada bulunların hiç birisi, vücutları geniş ve sağlam olmasından dolayı kımıldamıyor yere sağlam basıyorlardı. Herkesin suratında mutlu bir ifade vardı. Ebe kadın, kızı babanın kucağına verince babası çok mutluydu. Yağmurun yağmasını aldırış etmiyordu. Kucağında duran kızına bakıyor sadece gülüyordu. Obanın beyi, babanın yanında duruyorken;
"Kurbanlar kesilsin" Diye bağırarak emretti.
Baba kızını havaya kaldırarak:
"Berçin" diye gür sesiyle bağırdı.
Yağmurun kıza değmesi onu ilerideki şiddetli günlerin bir küçük göstergesiydi sanki. Kız ağlamaya başladı. Yağmurun temizleme ve dindiğinde baharı gösterme özelliği, kızla bütünleşiyordu.
Babası adını Berçin koydu. Evladını indirdi ve anlına bir öpücük kondurdu. Obanın beyi, kesilen kurbandan parmağına bir kan lekesi aldı ve kurban kanına bulanan parmağını Berçin'nin alnına sürdü ve bu sözleri söyledi:
"Ben oba beyi Bahadır oğlu İlter, Tanrı bu kızı biz Türklere hayırlı kılsın."
Zaman su gibi akıyordu.Berçin büyüyor savaşmayı öğreniyordu. Babasının verdiği eğitimle kendini hergeçen gün geliştiriyordu. Bir ceylan vücudunu andıran vücudu hiç durmuyor ve yorulmuyor devamlı çalışıyordu. Zamanla aldığı eğitimle, doğuştan olan ön sezilerini daha iyi kullanmayı, hızlı koşmayı, yükseklere zıplamayı devamlı çalışarak başarabiliyordu.
Düz ve koyu kahverengi tonu saçı, kahverengi gözleri, beyaz teni ve güzel suratıyla diğer kızlar gibiydi ama bu özellikleri onu diğer insanlardan ayırıyordu. Bu geliştirdiği doğaüstü özellikleri doğuştan vardı ama sonuçta bir insan soyundan geliyordu. Yapabildikleri sınırlıydı. Doğaüstüydü ama, insan özelliklerinden yoksun değildi. Kalbi çok kırılgan ama aynı zamanda sert bir yapıya sahip, sağduyulu bir kızdı.
Babasının vermiş olduğu eğitim, onu güçlü bir kız yaptı ama birşey eksikti. Babası, kılıç ve hançeri göstererek:
"Kılıç ve hançer var hangisini seçeceksin kızım?"
Berçin eline ikisini birden aldı ama alışamadı. Babasına bakarak:
"İstemiyorum, bunlar olmaz"
Babası düşünüyordu. Ne olabilir? Sorusu aklından geçiyor durmadan bu soruyu soruyorken, otağına koşarak gitti ve elinde bir baltayla geldi. O balta Berçin'in dedesinin baltasıydı. Babası:
"Al kızım!"
Berçin hemen baltayı iki eliyle aldı ve güldü. Ellerine baltayı aldığı gibi bir ucundan tutarak sağ ve sol yanında döndürmeye başladı. Berçin'in doğuştan olan doğaüstü yeteneğini, doğuştan belli olan balta kullanması tamamladı.
Baltayı elinden düşürmez oldu. Eğitimine baltayı da kattı. Olağanüstü özellikleri herkesi hayran bırakıyordu. Kızlığı böyle savaş eğitimiyle geçti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baltalı Kadın
FantasyTanrı, Kainatı yarattığında bir kapı yarattı. Bu kapıyı koruması için Erlik han'a görev verdi ama Erlik han Tanrı'ya ihanet etti. Tanrı kızdı ve bu kapıyı koruması için başkalarını görevlendirdi. Kapıyı koruma sırası Berçin'e geldi. Berçin bu kapıyı...