༯ 41. Bölüm ༯ İlk Kitap Final Part 2/3 ༯

327K 8.3K 3K
                                    

İşte uzun zamandır kaçtığım gün.

Ailemi kaybedeli tam bir yıl oldu.

Bunun nasıl hissettirmesi gerekiyor? Üzgün? Mutsuz? Boş? Hepsini hissediyorum.

Ama ağlamıyorum.

Kafeden izin alıp mezarlığa gidecektim. Demir de benimle gelmek istedi. Başta yalnız kalmak istediğimi düşünüyordum ama Demir'in teklifini duyunca kabul ettim. Hiçbir şey söylemeden yanımda durması bile iyi gelirdi. Yol boyunca hiç konuşmadık. Bir yıl geçmesine rağmen zor geliyordu. Mezarlığa girince artık ezberlemiş olduğum yollardan geçerek annemin, babamın ve kardeşimin yanına geldim. Sedef Ailesi yazıyordu.

Buraya her geldiğimde hep aynı düşünce vardı; benim de burada onlarla olmam gerekiyordu.

Onları özlüyordum. Artık çiçek getirmiyordum çünkü nasılsa solacaklarını biliyordum.

"Seni yalnız bırakmamı ister misin? Yapabileceğim bir şey var mı?"

Demir konuşmaya başladığında ona döndüm. "Burada benimle olman bile yeterince iyi. Teşekkür ederim," dedim.

Demir geri adım attı ve kollarını kucağında birleştirdi. Hava kararmak üzereydi. Kara bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Tekrar aileme döndüm... Mezartaşlarına...

Önce Atakan'a baktım. Ben bu dünyada on yedi yıldan fazladır yaşıyordum. O asla benim kadar yaşayamayacaktı. Bunu hak etmek için ne yapmış olabilirdi? Hiçbir şey.

Annem ve babama baktım. Burada kendimi onlara daha yakın hissediyordum. Derin bir nefes aldım ve yere çömeldim, taşın devamına oturdum. Elimi ailemi hapseden toprağın üstünde gezdirdim. Kazadan beri günler geçtikçe kendimi daha da alıştırmıştım. Sonsuza kadar yanımda olacakları fikrinde değildim tabii, ama sonuçta ben annemin küçücük kızıydım.

Gözümden düşen damlalar toprağı ıslatırken burnumu çektim. Demir arkamda duruyordu ve onun karşısında ağlamaktan utanmıyordum. Üzgündüm. "Seni özledim anne," dedim. Hala yaşıyor olmanın getirdiği bir sorumluluk taşıyor gibiydim omuzlarımda her gün. Annem ve babamın olmamı istediği kişi, Atakan'ın olabileceği kişi olacaktım. İyi bir insan olduğum sürece bu yük taşıyabileceğim bir ağırlıkta kalır diye tahmin ediyordum. Yağmurdan nefret ettim. Silip götürdüğü şeyler toprak, taş ve yaprak parçalarından ibaret değildi. Anılarımı, fotoğrafları, annemi, babamı, kardeşimi de benden götürüyordu.

"Müzikalde başrolü kaptım anne. İstanbul üçüncüsü olduk..." Gözlerimi tekrar sildikten sonra devam ettim. "... Sonra Türkiye finallerine gittik. Tabii epey olay oldu." Gülümsedim. "Anlatsam inanamazsın. Tüm bunların yanında sanırım âşık oldum anne," dedim, sırtımda hissettiğim ele aldırmadım. "Keşke burada olsaydın. Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki..." diyerek tekrar ağlamaya başladım. Demir beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı. "Güneş, yağmuru görmüyor musun? Fırtına geliyor, gitmemiz lazım."

Demir'in elinden kolumu çektim ve tekrar ailemin yanına çöktüm. "Güneş, sırılsıklam oldun, hasta olacaksın, hadi arabaya dönelim. Yarın yine geliriz," dediğinde bu sefer başımı kaldırıp yağmuru ve rüzgârı fark ettim. Demir'e hak verip ayağa kalktım ve hırkamı düzelttim. Arabaya doğru yürürken Demir'in yanımdan yürümüyor olduğunu gördüm. Arkama dönüp baktığımda Demir hâlâ ailemin mezarının önünde duruyordu. Ona baktığımı fark etti. Yanıma koştu ve ceketini bana verdi. "Özür dilerim, dalmışım. Hadi arabaya binelim," dedi. Arabaya bindiğimizde o kısa kollu tişörtle kalmıştı ve tişörtü de tıpkı diğer kıyafetleri gibi ıslaktı. Islak saçlarını eliyle bir kez düzelttikten sonra arabayı çalıştırd.

Karanlık LiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin