"Yaşlı insanların evindeki tesbih sayıları artar. Oda başına boncuklarca tesbih düşer. Gençliğinde duman kokan ev, hacı yağının kokusuyla doldurur burnu. Çünkü artık ölüm uzak değildir. Gidip de gelmeyen bir yâr hiç değildir. Doğumunla işlenen suçun bedelini almaya gelecek olan polis memuru gibi kapıyı çalması muhtemel olur ölümün. Sanki gençliğin baharına dokunamaz ölüm, dolu yağdıramaz çatılarına. Değil midir ölüm, baba parasını yiyeceği dönemde gencecik kalbi susturan, değil midir süzülmek için çıkılan kaydırağın ucunu ölüm çukuruna bayır eden? Bunca ölmek varken yaşamanın bu kadar şiddetlisi neden?"
Gözlerine baktı küçük çocuk, anlamıyordu bu tanımadığı adamın söylediklerini. Sadece iyi birine benzediği için kaçmayı düşünmemişti. Hatta şeker ya da çikolata bile bekliyordu ondan. Oysa adam iki tane kuru hurma verdi eline. Çocuk hurmayı daha önce yememişti, ne olduğunu bilmiyordu. Şüphe, onu annesinin söylediklerine itti, yabancılardan bir şey alıp yeme. Çikolata olsaydı yiyecekti çünkü çikolata şüpheye fırsat vermeden tatlıydı. Şeker de öyle. Havadaki avucunu geri yumdu adam, elini parkasının geniş cebine koydu.
"Sana bir şey anlatanlardan korkmamalısın, asıl korkman gerekenler susup da seni karanlığa çekenlerdir. Bu yüzden öğretmenlerinden korkmazsın, onlar sana bir şeyler anlatır, öğretir ama siyah arabalı adamlardan korkarsın çünkü onlar susar. İstediklerini bilemezsin. Sağ mı sol mu böbreğin onları cezbeder yoksa küçücük bedenin mi, bilemezsin. Korkuyu o zaman hisset. Şimdi değil."
Çocuk bu sefer bir şeyler anlamış gibiydi, adamın onun düşüncelerini okuyan bir süper kahraman olduğunu bile düşündü. Onun daha önceden çocuk olduğu için bunları anlayabileceğini tahmin etmiyordu çünkü çocuklara göre büyükler, hep büyüktü. Bu düşüncesinde haklıydı çünkü tanıdığı tüm büyükler ona hep daha büyük olduklarını hissettiriyordu. Bu adam farklıydı biraz. Gözlerinin içine korkmadan bakabildi. Adam gülümsedi. Cebindeki hurmayı tekrar çıkardı, bu sefer aldı çocuk. Tadı güzeldi, ikisini de yedi. Çekirdeklerini avucunun içinden aldı adam.
"Birini benim yanıma, diğerini senin yanına gömelim. Hangimizinki büyürse o hiçbir zaman ölmez."
Adamın sürekli ölümden bahsetmesini anlayamıyordu ama bir ağacı olmasını çok isterdi. İçinde minik bir kıpırtıyla çekirdeği eşelediği toprağa koydu. Adam ona göre daha yavaştı. Sanki kendi ağacının büyümesini istiyor gibi özenle ekiyordu çekirdeği. İkisi de büyüse olmaz mıydı? Sordu adama.
"Çok yakınlar, birisinin büyümesi için diğerinin hayatını feda etmesi gerek." dedi adam. "Feda etmek ne demek biliyor musun sen?"
"Biliyorum, yani birazcık. Benim küçük bir kardeşim var. O bir arabayı sevdi, ben başka arabayı beğendim. Annem birini seçmemizi söyledi, ben de kardeşimin beğendiğini alalım, dedim. Bu fedakârlık olur mu?"
Heyecanla adama döndüğünde yanı başına devrildiğini gördü onun. Başını uzatıp uyudu mu diye baktı, gözleri açıktı. Ağzının kenarından kan akmıştı. Bir şeylerin ters gittiğini hissetmedi çocuk. Cebindeki mendili çıkarıp adamın yüzündeki kanı sildi. Onun koca bedenini iterek doğrulttu. Adam elini çocuğun yanağına koyup gökyüzüne baktı.
"Senin ağacın büyüyecek."
Gözleri kapandı adamın.
-
*geboorte
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yanlış roman
Short Storyyanlış olduğu için yapıyorum bazı şeyleri bazı duvarları örüyorum ve bazı köprüleri yıkıyorum, bu yanlış roman, olmaman gereken yer. ...