Kayboldum mu ben, diye düşündü.
O kadar yankılanan düşünce arasında kendimi kaybettim mi?
Fark etmezdi. Elindekiyle yeniden kendini inşa edebilirdi.
Dağlara baktı. Okulun arkasında boylu boyunca uzanan dağlar çok ilgisini çekiyordu. Bir tanesinin üzerinde durup rüzgarı kucaklamak istedi. Rüzgar içindeki pisliği götürebilirdi. Acıyı kendi yoluna savurabilirdi. Ama sonra korktu. Rüzgar onun acısını alıp başka birine estirebilirdi. Bencil hissetti.
Her gün erkenden okula gelen üst sınıfın ona bakarak geçtiğini fark etti ama bakışlarını dağlardan çekmedi.
Ona biraz özendi. Bu seneden sonra istediği bir yere gidip yeniden doğmuşçasına bir hayata atılabilirdi. Hayatın böyle fırsatları kendine tanımayacağını düşünüyordu bazen. İçindeki hastalıklı hücrelerin onu kısıtladığını varsayıyordu ama bunun bir bahane olduğunu da biliyordu çünkü hâlâ ayakları vardı ve koşabilirdi. Uzaklara. Dağlara.
Allah bana bu hastalığı neden verdi, diye düşünmezdi hiç, Allah beni isteseydi var etmezdi düşüncesiyle. Düşünebilmesi bile yeterliydi onun için. Gerçi düşünemeseydi de Allah beni çok sevdiği için kendi karanlık düşüncelerime bırakmadı diye sevineceğini varsayıyordu.
Düşünmek onun için en önemlisiydi. Attığı adımların kaldırdığı tozları, eteğine yapışan tohumların başka bir toprağa sürüklenmesi, rüzgarın esiş yönü, çatıların neden gökyüzünü kapladığı...
Düşünecek çok şey vardı.
Düşünemeyenleri anlayamıyordu. Ya da isteyerek düşünmeyenleri... Bu en kötüsüydü.
Bu dünyaya bir daha gelsem yine düşüncelerde boğulur, sonra yüzme öğrenirdim, diye düşündü.
"Günaydın Mina," diyen öğretmenine baktı. Başını eğerek selam verdi. Başını kaldırdığındaysa gökyüzünün cazibesi onu her zamankinden daha çok cezbetti. Sırtındaki çantanın kulpunu sıktı. Hep ağırlık yapardı okul çantaları. Onlarca kitap ne diye yazılıyordu ki her sene?
Oturduğu banktan kalktı. Etrafına baktı. Birkaç tane öğrenci vardı okul bahçesinde. Kapıya doğru yürüdü. Güvenliğe çok bakmadan demir kapıdan geçti. Güvenlik arkasından seslendi ama dönmedi. Kapıdan adımını attığı ilk adımda daha da özgür hissetmişti, artık geri dönemezdi. Hızlandı. Uçmak istedi. Bunun için Allah'a dua etti.
Sokaklar birbirini tekrar eden vagonlar gibi dizilmişti. Daha geniş olmalarını istedi. Yürürken evlerin üzerine düşmesinden endişe etmeyeceği kadar geniş. Caddeye yaklaştı.
Caddeleri sevmezdi hiç ama okuldan uzaklaşacağı en kestirme yol burasıydı. Birkaç adım sonra arabaların hızla geçtiği yolun kenarındaydı. Işıklarda yeşili bekledi. Yeşilde geçildiği için değil, yeşil rengini sevdiği için bekledi. Karşıya geçerken hızlıydı. Ama yeşili sevmeyen araba ondan da hızlıydı. Üstelik kuralları da sevmeyen araba.
Bacaklarında ağır bir yük hissedip savrulduğunda göğü görebildiği için sevindi. Maviyi de severdi. Allah'a duasını kabul ettiği için teşekkür etti.
-
*птица
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yanlış roman
Cerita Pendekyanlış olduğu için yapıyorum bazı şeyleri bazı duvarları örüyorum ve bazı köprüleri yıkıyorum, bu yanlış roman, olmaman gereken yer. ...